Bayram ZİLAN

KİME OY VERECEKSİNİZ?
8.07.2014
2275

 Sahnede olan Erdoğan ve İhsanoğlu değil. Hem İhnsanoğlu’nu hem de Erdoğan’ı aşan bir olgu var sahnede.

Çünkü her iki isim de, bir olguyu, tarafı ve düşünceyi temsil ediyor.

Bu nedenle tartışmamız gereken, isimlerden ziyade isimler üzerine tecessüm eden “taraf”lardır.

Recep Tayyip Erdoğan; eski devlet düzenin sonunu simgeliyor.

Halka rağmen (ama sözde, halk için) geliştirilen bütün siyasalın yerle bir olduğu yeni bir Türkiye’yi ima ediyor.

Devletin kâh 367’lerle, darbelerle, gece yarısı muhtıralarıyla, kâh 4.kuvvet medya ordusu ültimatomlarıyla, tank paletleri ve apoletsiz siyasetçi generalleriyle, “değişime ve değişene karşı” kendisini sürekli hatırlattığı kadim devletçi refleksin sonunu getirecek olan Erdoğan’dır.

Değişimi temsil eden Erdoğan’dır.

Cumhurbaşkanlığı makamı, halkın seçimler marifetiyle kendisini temsil etmesi için vekillerini gönderdiği TBMM’yi kontrol altında tutmak için kurulmuş bir makamdır.

Atatürk bu yüzden “Cumhurbaşkanı olduğum süre içinde her ikinize eşit muamele edeceğimden şüpheniz olmasın. Fakat bu iyi anlaşılmalı. Ben her iki taraftan da değilim, yahut tarafsız değilim. Ben bir tarafım”demiştir. Atatürk öldükten iki gün sonra askerlerin Cumhurbaşkanlığı makamına kendi istedikleri kişinin getirilmesi için siyasetçilere gözdağı vermesi, gerekirse darbe yapacağını söylemesi, 1.Ordu komutanı Fahrettin Altay başkanlığında toplanan generallerin “İnönü Cumhurbaşkanlığı olsun” diye muhtıra vermeleri, hatta bununla kalmayıp Cumhurbaşkanının seçileceği gün TBMM’nin izleyici bölümüne gelip milletvekillerine apoletlerini ve silahlarını göstermeleri bu yüzdendir.

Ali Fuat Başgil’in silah namluları gösterilerek tehdit edilmesi ve Cumhurbaşkanlığı makamına ezelden beri rejimin bekçiliğini yapan askerlerin seçilmesinin sebebi de budur.

Özal’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı esnasında ona karşı, kapalı kapılar ardında, 5 yıldızlı otel odalarında ve Encümen-i Daniş toplantılarında alınan çirkin kararların tamamı, Abdullah Gül aday olduğunda ortaya atılan bütün iddiaların, kara propagandaların ve 367 benzeri garabetlerin tamamı Cumhurbaşkanlığı makamının jakoben rejimin elinden gitmemesi ve millet iradesini kontrol altında tutmak için bahşedilmiş yetkilerin halkın eline geçmemesi içindir.

Atatürk’ten bu yana Cumhurbaşkanlığı makamı için verilen bütün mücadele, asıl itibariyle bir “egemenlik mücadelesi”dir.

Kayıtsız şartsız üstünler devletinin ve Kemalist rejimin egemenliğini isteyenler ile kayıtsız şartsız milletin egemenliğini isteyenlerin mücadelesinde başat simge daima “Çankaya” olmuştur.

Bugüne kadar Çankaya, hem fiziken hem de ruhen millete tepeden bakmıştır. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nin Ankara’nın en tepe noktalarından birisi olan Çankaya’ya inşa edilmesinin sebebi belki de budur. Halkın tepesinde olmak..

İşte Erdoğan’ın adaylığı, bütün bu mücadele tarihinin tamamen değişmesini, rejimin emniyet sübabı olarak tasarlanmış, bunun için yetkilendirilmiş, 80 darbesinden sonra bizzat ihtilalciler tarafından halkın tepesinde demoklesin kılıcı gibi sallansın diye yetkileri daha da arttırılmış Cumhurbaşkanlığı makamının halkın, yani “çevre”nin eline geçmesini ima ediyor.

Kurulduğundan bu yana, tarihinde ilk defa, 10 Ağustos seçimleriyle, Başkanlık makamı Cumhur’un olacak. Cumhur kendine Başkan seçecek.

Erdoğan’ın “cumhur”dan talep ettiği de “başkan” olmaktır. Cumhur’un Başkanı olmaktır.

İhsanoğlu ise buraya kadar anlatılanların tam karşı tarafını temsil ediyor.

Rejimin, statükonun ve eski Türkiye’nin bekçiliği görevi İhsanoğlu’na verildi.

Apoletli değil. Çünkü artık eski Türkiye’nin devamını apoletliler sağlayamıyor. Türkiye bu eşiği aştı. Bu nedenle, bekçilik “sivil” insanlar tarafından icra ediliyor.

Çoğu zaman “cübbeliler” marifetiyle rejim ayakta tutulmaya çalışılıyor. Değişime ve değişene karşı direniliyor.

İhsanoğlu’nun ismi açıklanmadan aylar önce Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun “aday sivil olmalı, tarafsız olmalı” diye bağırmaları bir tesadüf değil.

“Tarafsız olmalı”dan kestedilen “devlet”ten yana taraf olmaktır aslında.

tarafsız”lığı savunanların tamamı bugüne kadar “devletin, rejimin, kurulu düzenin, statükonun tarafı” olmadı mı zaten? Cumhuriyet tarihi boyunca “tarafsız” diye halka yutturulan bütün isimler aslında bir “taraf” değil miydi zaten?

Tam da bu nedenlerden dolayı Ekmeleddin İhsanoğlu da “taraf”tır. Hatta “taraf” olsun diye aday gösterilmiştir.

Lafı uzatmaya gerek yok.

İhsanoğlu eski Türkiye’yi, Erdoğan yeni Türkiye’yi temsil ediyor.

İsimlere takılmayın. Önemli olan her iki ismin de temsil ettikleridir.

Siz Eski Türkiye’ye mi oy vereceksiniz? Yoksa yeni Türkiye’ye mi?

Kendi egemenliğinize mi oy vereceksiniz? Yoksa sizin adınıza bekçilik yaptığını iddia eden elitlerin egemenliğine mi oy vereceksiniz?

NOT:Sahnede 3 aday var. Onlardan birisi de Selahattin Demirtaş’tır.. Onunla ilgili bir şeyler yazmadım. Bu, onu görmezden geldiğim anlamına gelmez. Ancak Demirtaş ile ilgili analiz ve PR çalışmalarını Cengiz Çandar, Hasan Cemal ve Cihangir Solcuları yapıyor zaten. Bizim yazı yazmamıza gerek yok.

@bayramzilan

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar