Cemil KOÇAK
Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında yasa, DP iktidarının daha ilk döneminde kabul edildi. İktidara sorarsanız amaç tamamen başkaydı. Günümüzde de süren ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar ise bu yasaya dayandırıldı. Ama artık kaldırılmasının zamanı gelmedi mi?
DP iktidarının daha ilk zamanında birdenbire Atatürk heykellerine yönelik saldırılar başladı. Ticanilerin başlattığı bu hareket iktidar ve muhalefet tarafından kınandı. Oysa bu tarihten önce de benzer saldırılar olmuştu; fakat DP iktidarının Atatürkçülüğü özellikle CHP muhalefeti tarafından hayli kuşkulu göründüğünden, iktidar psikolojik olarak kendisini köşeye sıkışmış hissetti. Bu sıkışmışlık duygusu, onu ileri bir hamleye götürdü ve günümüzde hala geçerli yasa böyle hazırlandı. Elbette basında da saldırılar geçmişte sanki hiç olmamış şekilde sunuluyordu.
Tasarı neleri öngörüyordu?
1951 yılının mart ayında meclis gündemine alınan tasarıda Atatürk aleyhine işlenen suçların tanımı hayli genişti: “cumhuriyetin ve inkılâplar rejiminin sembolü” olarak kabul edilen Atatürk’ün hâtırasına, eserlerine ve onu ifade eden varlıklar”a karşı tecavüzler suç olarak tasnif ediliyor ve bu suçlara karşı savcılara kendiliğinden herekete geçme imkânı tanınıyordu; suçlar içinse yeni cezalar öngörülmüştü. O zamana kadar bu alandaki suçlara karşı ancak mirasçıların olağan yollardan dava açmaya hakkı vardı. Tasarıda bununla yetinilemeyeceği belirtiliyor ve kamuoyu vicdanına göndermede bulunuluyordu. Atatürk’ün manevi varlığını tahkir ve tezyif edenlerle bu manevi varlığa her ne suretle olursa olsun tecavüzde bulunanlar, yasanın kapsamına alınıyordu. Ayrıca Atatürk’ün büst, resim, heykel gibi, onu temsil eden eşyaya tecavüzde bulunanlar için de yasa önlem alıyordu. Bu türden suça teşvik de suç kapsamına alınmıştı ve ceza bir misli artırılmıştı. Suçun ikiden fazla kişi tarafından topluca ya da kamuya açık yerlerde işlenmesi hâlinde cezalar da yarı nispetinde artırılmıştı. Suçun zor kullanılarak işlenmesi ya da zor kullanmaya teşebbüs de cezayı bir misli artıran bir unsurdu. Kamuoyunun “teessür ve heyecanını mucip olan bu suçların” basın aracılığıyla işlenmesi de cezayı artıran bir nedendi. Suç tanımlandıktan sonra cezalara geçiliyor ve bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası öngörülüyordu.
Tasarı ilgili komisyonda da tartışılmış; tasarının “fani bir şahsiyeti tarihî tenkit” dışına çıkarmayı amaçlamadığına dikkat çekilmiş ve “tarafsız” eleştirilere ve hükümlere karşı çıkılmadığına işaret edilmişti. Bununla beraber, komisyonun bazı üyeleri Atatürk için dahi olsa “bir şahsı korumak için” yasa çıkarmanın hukuk ilkelerine aykırı düşeceğinden söz etmişlerdi. Tasarı komisyonda ancak yediye karşı dokuz oyla kabul edilebilmişti.
DP grubunda şiddetli eleştiriler
Tasarıyı gerçi DP hükûmeti hazırlamıştı, fakat parti grubu içinde önemli tartışmalar da vardı. Komisyonda pek çok DP üyesi, tasarıya açıktan karşı çıkmış ve muhalefet şerhi de düşmüştü. Mecliste tasarının öncelikle görüşülmesine karar verilmiş ve ardından Atatürk için üç dakikalık saygı duruşuna geçilmişti. DP milletvekili Salahattin Âdil Paşa, tasarının hukukun temel ilkesine aykırı olduğunu, kişi için yasa çıkarılamayacağını ileri sürüyordu. “İnkılâp ve rejimlerin bir şahsa izafesi” doğuya ve özellikle de memleketimize has bir ruh haliydi. Bunun en büyük sakıncası ise “şahsî prensipler doğurması, zümreler yaratması” ve toplumda ikilik oluşturmasıydı. Başarıların tek bir şahsa bağlanması doğru değildi. Hükûmet ise vatandaşı açık ve doğru görüşten mahrum bırakmak istiyordu. Atatürk’ün “idarî, içtimaî, siyasî hataları bulunduğunu söylemek ve yazmaktan men edecek bir yasa” demokratik rejimde olamazdı. Paşa, uzun yıllardan beri DP’nin CHP iktidarını şeflik ve diktatörlük olarak eleştirdiğini hatırlatıyor ve şimdi bunları söyleyenlerin hapse atılmakla tehdit edildiğini ve bunun da büyük bir çelişki olduğunu söylüyordu.
Büstler ticari kazanç için yaptırıldı
Atatürk’ün de pek çok hatasının olduğunu ve şimdi bunları söylemenin suç haline geldiğini belirtiyor ve DP’nin bunu yapamayacağını açıklıyordu. Yine DP’den Osman Şevki Çiçekdağ, bu tasarıyla CHP’nin irticaın hortladığı yolundaki iddialarının kabul edilmiş olduğunu, bu nedenle tasarıya karşı çıktığını anlatıyordu. Tasarı anayasaya da aykırıydı. Hiçkimseye ayrıcalık tanınamazdı; Atatürk’e de. Hükûmet eğer irtica olduğunu kabul ediyorsa, Takriri Sükûn yasası getirmeliydi! Bazı DP’liler de Atatürk büstlerinin zamanında “yaranmak gayretiyle ve ticari kazanç” amacıyla yaptırıldığından söz ediyorlardı. Hiçkimseye kutsiyet atfedilemezdi. Fahri Ağaoğlu, böylece demokrasinin geriletildiğinden bahsediyor, hatta heykellerin saldırıya uğramasının bizzat böyle bir yasayı isteyenlerce tertip ettirildiğini ileri sürüyordu. Nitekim tasarının meclise gelmesiyle saldırılar da durmuştu bile. Sinan Tekelioğlu, sanki müneccim gibi şöyle diyordu: “Yarın üniversitede inkılâp dersleri okutan bir hoca Atatürk’ün mevcut olan nutkunun haricinde bir şey söylerse, hocayı mesûl mü edeceğiz? Çünkü Atatürk’ün eseridir.” Hürriyet boğuluyordu. Pek çok kişi mahkemelerde derdini anlatmaya çalışacaktı. Hiçkimse “rahat ve huzur içinde bir arkadaşıyla” konuşamayacaktı. Atatürk’e küfretti derseler ne olacaktı? Atatürk’ün resminin basılı olan bir gazeteye helva sarılırsa, ne olacaktı? Hiçkimse esaret altında yaşamak zorunda değildi. Bir DP’li de, “Atatürk’ün de bütün düstur ve görüşleri, karar ve hareketleri kanaatimce yüzde yüz hatadan sâlim ve her türlü tenkit ve ıslâh ihtiyacından münezzeh değildir” diyordu. Yasanın uygulanması, “vatandaşlar için devamlı bir huzursuzluk ve üzüntü kaynağı” olacaktı. Bu olsa olsa totaliter rejimin yasası olabilirdi. Bizzat Halide Edip Adıvar da tasarıya karşı çıkıyordu; kendi deyimiyle “put” yaratmamak gerektiğine değiniyordu. Bir başkası, CHP’nin de Atatürk’ün eseri olduğunu hatırlatarak, CHP’yi eleştirmenin de tasarıya göre suç mu oluşturacağını soruyordu. Hatta DP’nin resmi yayın organı sayılan Zafer gazetesinin tasarının onaylanması için yayın yapması da DP’li üyelerce sertçe eleştiriliyor ve grubun baskı altına alınmak istendiği ileri sürülüyordu.
Adnan Menderes tasarıyı vargücüyle savunuyordu
Menderes, hükûmetinin getirdiği tasarıyı savunmak için birkaç kez bizzat kürsüye çıkmak zorunda kalacaktır. DP içindeki muhalefet o denli güçlüydü ki, tasarının kabul edilip edilmeyeceği tamamen belirsizdi. Muhalefeti yatıştırmak için Menderes, fikir özgürlüğüne karşı çıkıldığı iddiasını reddediyordu. Elbette Atatürk’ün ülkenin kurtuluşunda gösterdiği gayreti takdir etmek başkaydı, diğer yandan onun demokratik rejimi gerçekleştirmemiş olmasını eleştirmek başkaydı. DP, “onun eserlerinden bugünün zihniyetine uymayanlarını kabul etmemekte”, eleştirmekte devam edilecekti. Sadece hakaret engellenmek isteniyordu. Tasarının meclis görüşmeleri sırasında muhalefet o kadar etkindi ki, bizzat Menderes sık sık kürsüye çıkmak ve DP’lileri ikna etmeye çalışmak zorunda kalacaktır. Hatta zaman zaman kendi milletvekillerine oturduğu yerden tâbiri caizse laf yetiştirmek zorunda da kalacaktır. Hatta bizzat Menderes DP’lilerce eleştiriliyordu. Yasa onaylanmamalıydı; “aksi halde kendisini harcamış” olacaktı! Sait Bilgiç, Atatürk’ün de “melek” olmadığını belirterek, bazı “beşerî zaafları” olabileceğini anlatıyor ve soruyordu: “Tarihçi böyle bir nokta üzerinde duracak olursa” cezadan kendisini kurtarabilecek miydi? Tarihçinin dilini bağlamaya hiçkimsenin hakkı yoktu. Tasarıyı destekleyen DP’liler ise, olası bir reddin karşı siyasî cephenin eline suistimal edeceği bir koz vereceğinden endişe ediyorlardı. Hamit Şevket İnce de, heykellere saldırıların Büyük Doğu, Şebilülreşat ile Orhon dergilerinden etkilendikleri iddiasındaydı.
Ya CHP ne diyordu bakalım?
BELKİ de sanıldığının aksine CHP tasarıya karşı hayli mesafeliydi. Öncelikle DP hükûmetinin tasarıyı hazırlamak zorunda kalmasını iddialarının doğruluğuna kanıt olarak gösterme eğilimindeydi. Bu bakımdan CHP açısından tasarı DP’nin irticaya cesaret vermekte olduğu yolundaki önermesini destekliyordu. Tasarının yeniden komisyona iade edilmesini isteyen CHP, metnin yeterli açıklıktan yoksun olduğunu iddiasındaydı; tasarı şekli koruyor, ancak işin özüne değinmiyordu. Tasarının esas olarak cumhuriyeti ve devrimi koruması gerekirdi.
Nihayet hükümetin dediği oldu
ELEŞTİRİLER üzerine tasarının anayasaya aykırı olup olmadığının incelenmesi amacıyla anayasa komisyonuna iletilen tasarı, komisyon üyelerinin yedisinin red edilmesi yolundaki hamlesine karşılık, komisyon başkanının oyunun iki sayılarak sekiz üyenin oyuyla onaylanmıştı. Komisyon raporu üzerindeki tartışmalar da mecliste hayli gürültü koparmıştı. Mecliste DP grubundan önemli sayıda milletvekilinin tasarının aleyhinde olmasına rağmen hükûmet büyük bir ısrarla işin sonunu kovalamıştı. Hükûmet üyeleri, tasarının ifade özgürlüğünü kesinlikle sınırlandırmayacağını taahhüt ediyorlardı. Hatta bizzat Menderes bu sözü veriyordu. CHP, hiçkimsenin tasarıya karşı olmadığını bildiriyordu, fakat bütün devrimler korunmalı ve tasarıya bu da eklenmeliydi. Maddeler üzerinde de hayli tartışma oldu. Muhalifler hiç olmazsa metnin tam olarak neyi cezalandırmakta olduğunun açıklığa kavuşması için epeyce değişiklik önergeleri verdiler, bazıları da kabul edildi ve tasarı bugünkü haline geldi.
Yasanın kaldırılması mümkündür ve gereklidir de
İfade özgürlüğünün sağlanması yakın tarihimize ilişkin tartışmaların serbest ve sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi açısından gereklidir. Yasanın kaldırılmasından yana olduğunu yakın zamanda bizzat CHP genel başkanının ağzından televizyonda duyduğumuza göre, AKP de bu alanda rahat bir adım atabilir artık. Anayasanın değiştirilmesi hadi zor veya imkânsız; peki ama iki büyük partinin bir araya gelerek ânında kabul edebilecekleri bir hamleyle kaldırılabilecek basit bir yasanın hala kamuoyu gündeminde kalmasını izah edecek kim vardır? Bir zamanlar Menderes de dahil DP’liler, yasanın Kâzım Karabekir’in anılarının dahi yasaklanmasına varacağını elbette düşünmemişlerdi. Ama düşünmeliydiler. Ülkenin içinde bulunduğu siyasî konjonktüre göre, ifade özgürlüğünü sınırlayan her yasada yer alan kelimeler bile zamanı geldiğinde, onu benimseyenlerin dahi aklına gelmeyecek ya da öngöremeyeceği şekilde kullanılabilir ve kullanılmıştır da. Hali hazırda Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden kişi ceza tehdidi altındadır. Hakaretin ne olduğuna ise, dönemin siyasî koşullarına uygun olarak karar verilir. Eleştiri ile hakaret arasındaki ince çizginin kolayca birbirine karışması; önce bu çizgiyi aştığı düşünülen kişinin medyada hedef olması ve hakkında kampanya açılması ile başlar; ardından savcılar göreve davet edilir ve arkası da gelir. Bir de bakmışsınız, tek bir kelime hakaret olmuş çıkmıştır. Yakın tarihimizin tozlu sayfalarına göz atılmasını engelleyen yasa, aslında altmış yıldan bu yana akademik araştırma ve ifade özgürlüğünün önünde önemli bir barikattır ve öyle de kullanılmıştır
Yazarlar
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları





























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016