Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Acilcilik ‘siyaset’ olduğunda
15.11.2012
14691

 Kürt siyasetinin en büyük becerisi muhakkak ki ayakta kalma yeteneği oldu. Bunda devletin yanlış politikalarının etkisi olsa da, PKK’nın da önemli bir direnç enerjisi ürettiğini kabul etmek gerekir.

Öte yandan kapatılıp yeniden kurulan sivil siyasi partiler sürecinde bir kurumsal gelenek inşa edilemedi ve muhtemelen PKK da böyle bir geleneğin ortaya çıkmasını istemedi. Kandil’de yaşayanlar doğal olarak yeni bir potansiyel güç odağının oluşmasından tedirgin oldular ve Kürt sivil hareketini kolayca yönetebilecekleri bir ‘uzantı’ olarak tasavvur ettiler. Ne var ki bu durum kaçınılmaz olarak lider kültüne ve saray içi ayrışma ve koalisyonlara dayalı bir yapı ortaya çıkardı. Kürt siyaseti çatışma düzleminde çok güçlü olabiliyordu ama barış düzleminde son derece kırılgan hale gelmekteydi, çünkü barış zamanında yürütülecek alternatif ve tamamlayıcı bir siyasete sahip olunamadı. Böyle bir siyasetin muhtemel savaş noktasında üretebileceği zaaf ve farklılıklardan tedirgin olundu.

    Söz konusu ruh hali PKK’nın acilciliğine zemin oluşturmakta. Son açlık grevlerinin veya geçen yaz başlatılan okul yakma eylemlerinin aslında tek bir rasyoneli olabilirdi: Kürtlerin çaresiz kalma durumu... Yani eğer Kürt siyaseti ne yaparsa yapsın haklarını alamayacak gibi gözüküyor olsaydı, bu tür bir tepkinin siyaseten işlevsel olabilmesi belki mümkün olabilirdi. Ama durumun böyle olmadığı çok açıkken bu stratejiye yüklenmek ve bir taraftan da ‘bıçak kemiğe dayandı’ jargonundan medet ummak pek de öngörülü bir yaklaşım olmadı. Çünkü Türkiye’nin son on yılının en bariz gerçeği Kürtlerin temel hakları anlamında Kürt meselesinin yeterince hızlı olmasa da, adım adım çözüldüğü ve bu sürecin devam edeceğidir. Sorun bu sürecin PKK’yı anlamsızlaştırma ihtimalinin çok yüksek olması. Eğer bu hükümet kimliklere atıf yapmayan yeni bir anayasa ve vatandaşlık kavramı üzerinden hak ve özgürlük alanını açmaya devam ederse, Kürtlerin çoğunluğunu en azından bir süre için tatmin edecek bir konsensüs üretebilir. Kazanılan zamanda ise yeni vatandaşlığın içini, Kürtlerin ayrılıkçı taleplerini asgariye indirecek şekilde doldurabilir. Böyle bir siyasa çizgisi PKK’yı kritik bir aktör olmaktan çıkartabileceği gibi, reformun zamana yayılarak sisteme ‘yedirilmesi’, sivil siyasetin şiddet stratejisine üstün gelmesine de neden olacaktır.

    Şunu hemen ekleyelim ki hükümet de bu yöntemi tam da PKK’nın korktuğu nedenle tercih ediyor. Diğer bir deyişle hükümet bu yöntem sayesinde PKK’yı küçülteceğini, onu sivil siyasetin içinde kendiliğinden ‘ehlileştireceğini’ hesap ediyor. Bunun Kürt siyasetindeki karşılığı ‘tasfiyedir’... PKK, yeni anayasa ve vatandaşlıkla gelecek ve zamana yayılacak bir hak ve özgürlük genişlemesinin kendi sonu olacağını öngörüyor. Dolayısıyla da hükümetin aslında PKK’yı tasfiye etmek için bu türden bir hak ve özgürlük genişlemesi yoluna girdiğini düşünüyor. Bu açıdan bakıldığında Kürtlerin bütünü için hiç de acilci olunacak bir neden yokken, PKK için ‘bıçak kemiğe dayanmış’ durumunun kalıcı olduğu anlaşılıyor.

    ‘Acilcilik’ bugün Kürt siyasetinin asli niteliklerinden biri. Geçmişte Öcalan işin başındayken, sivil siyasete geçişi ciddi olarak düşünen ve şiddetle sivilliği iki koldan paralel götürmeyi hayal edebilen bir bakış da geçerli olmuş, ateşkesler bu sayede hayata geçmişti. Ancak AKP iktidarıyla birlikte bu alternatif göstermelik hale geldi. Bunda askeri vesayetin bitmesinin ve hükümetin MİT üzerinde baskı kurmasının epeyce fazla rolü olabileceğini aklımızın kenarında tutmakta yarar var. Çünkü PKK ateşkeslerinin en önemli güvencesi, barış sürecinin aleyhlerine işlemeyeceğine dair gerçekçi bir kanaate sahip olunmasıydı. Bu ise ‘ihtiyaç hasıl olduğunda’ silahlı mücadeleye dönebilmeyi garanti altına alıyordu. Oysa bugünün muhtemel barış süreçlerinin ne tür sonuçlar üreteceği hiç belli değil...

    Böylece Kürt siyaseti açısından bakıldığında ‘acilciliğin’ neredeyse yaşam kavgasının, ayakta kalma mücadelesinin yürütücü motoru olduğunu anlıyoruz. Diğer taraftan acilci yaklaşımın salt söylemle ayakta tutulması da mümkün değil. Ancak çatışmayı sürekli kılarak, bizatihi çatışmanın gerekliliğini meşrulaştırma şansınız olabilir. Meşruiyet ise psikolojik açıdan mağduriyetle sağlanıyor. Yani çatışmayı sürdüren PKK olsa bile, devletin tepkisinin mağduriyet yaratması gerekiyor.

    Okul yakarak bunu yapmak mümkün değil, ama açlık grevleriyle mümkün... O hayatların sönmesine izin verilmemesi lazım. Ancak bunun siyasi bir karar olduğunun da görülmesi gerek.

http://www.zaman.com.tr/acilcilik-siyaset-oldugunda/2015955.html
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar