Mümtazer TÜRKÖNE

Mümtazer TÜRKÖNE
Mümtazer TÜRKÖNE
Tüm Yazıları
Tükenen siyasî sermayemiz: Güven
19.11.2025
91
Aranan güven ortamının hızla oluşturulması lâzım. Devlet istikametini tayin etmiş, niyeti halis olanlar hemen Sürece katılmış, iktidarı olmayan ama iradesi sağlam olanlar üzerine düşeni yapmış. Aradan koskoca bir yıl geçmiş. Bu iş daha fazla sürüncemede bırakılamaz. Somut adımların atılması, Sürecin üzerine inşa edileceği köşe kazıklarının çakılması lâzım.

Geçen sene Ekim ayından bu yana, fırsat buldukça Güneydoğuya gidiyorum. Memleketin Doğusu ile Batısı arasında siyasî mesafe coğrafi mesafelerden daha büyük. Çözüm Süreci’nin yeni köprüler oluşturması, aradaki mesafeyi kısaltması lâzım. Güneydoğu ateşin yaktığı yer. Batı, yıllarca uzaktan bu ateşin sıcaklığını hissetti; bugün de kendi dünyasında, kendi öncelikleri arasında ömür tüketiyor.

Bize de bu mesafeyi kısaltmak düşüyor.

Geçmişin tortuları:

Hafta sonu Batman’da, Batman Barosu’nun davetlisi olarak, siyasetin ağır toplarından Hüseyin Çelik’le birlikte Çözüm Sürecini konuştuğumuz bir panele katıldım. Bu tür ortamlar, bir şeyler anlatmaktan ziyade insana, dinleyip anlama fırsatı sunuyor. Kafasında yığınla soruyla, dinleyici koltuğunda oturanlar endişelerini giderecek veya ifade edecek vesileler arıyorlar. Karşılaştığım manzaranın, bilhassa duygusal ortamın merkezinde hep güven meselesi duruyordu. İnsanlar güvenmek istiyor, zayıf da olsa güvenecekleri bahaneler arıyorlar. Geçmişin kötü hatıralarından kalan tortular o kadar güçlü ki, bir türlü ikna olmuyorlar.

Temel problemimiz güven. Toplum halinde yaşayabilmenin en temel sermayesi olan güven. Birbirimize güvenerek, birbirimize inanarak yaşamanın avantajlarını soluyarak yaşamak. Güven öyle bir sermaye ki, azalınca veya yok olunca paranın pulun da hayattan alacağınız tadın da hiçbir değeri kalmıyor. Güvenin olmadığı bir toplumu bir arada tutmak, ortak amaçlar için seferber etmek imkânsız. Sağındakini-solundakini kontrol ederek yaşayanlar önlerini göremez. Göremedikleri bir gelecek için ortak hedeflere yönelemezler.

Terör, Türkiye’nin Batısının Güneydoğusuna güvenini aşındırdı. Bir türlü çözülemeyen Kürt sorunu ve akamete uğrayan çözüm-barış arayışları, Kürtlerin devlete ve ülkenin geri kalanına güvenini yok etti. 1983’te Kenan Evren’in giderayak sadece Kürtlerin değil, memleketin tamamının sırtına yüklediği ağır yükü hatırlayın: Devlet Kürtçe rüya görmeyi bile yasakladı. Büyük yanlışlar yapıldı, konjonktürün sunduğu imkânların peşine düşen fırsatçılar ortalığı ele geçirdi. Terör tek başına devlet içinde güçlü bir oligarşi yarattı; öncelik halinde kaldığı süre boyunca geri kalan her şeyi, özellikle vicdanları ezip geçti. Güç oyunları için bol bol istismar edildi. Siyasî rekabetin, iktidar mücadelesinin en etkili malzemesi olarak 40 yıl boyunca saltanat sürdü.

Önümüzde kader birliği yaparak, birbirimize güvenerek, işbirliği içinde yol alacağımız parlak bir gelecek duruyor. Geçmişin acı hatıraları, ama en çok da tükettiğimiz güven duygusu önümüze aşılması güç bir engel olarak çıkıyor. Alışkanlıklar kolay değişmiyor. Kuvvetli rüzgârın kayadan kopardığı parçalar farkedilmiyor. Korkular hemen kaybolmuyor.

Kime güvenmemiz lâzım:

Alışkanlıklarla, geçmişin önyargıları ile gölgelenen böylesine girift süreçlerde insanlar bilmeceleri değil, bilmece soranları ve bilmecedeki aktörleri takip ediyor. Çözüm iradesinin bir insanda ete kemiğe bürünmesi gerekiyor. Hepsi bildiğiniz simalar.

Bahçeli’nin yüksek bir dağı patlatıp yol açması ve bu yolun İmralı’ya çıkması güven faslında yaşadığımız sürecin ana eksenini oluşturuyor. Yeteri kadar anlaşılmasa ve karşılık görülmese de Öcalan’ın 27 Şubat’ta verdiği karşılık bu güven köprüsünün diğer sağlam ayağını oluşturuyor.

Meclis Komisyonu, resmî ifadeyle Süreci toplumsallaştırmak, yani bir güven ortamı oluşturmak için oluşturuldu. Pozitif bir mesaj veremedi ama negatif duyguları ve düşünceleri izale etti. Çözümün mümkün olduğunu gösterdi.

Bunun dışında somut hiçbir adım atılmadı. İktidar ve irade sahipleri toplumdaki bu esaslı güven arayışına ve beklentisine küçük bir parantez açıp katkıda bulunmadı. Retoriğin üzerine çıkan bir teşebbüs bile gündeme oturmadı.

Aranan güven ortamının hızla oluşturulması lâzım. Devlet istikametini tayin etmiş, niyeti halis olanlar hemen Sürece katılmış, iktidarı olmayan ama iradesi sağlam olanlar üzerine düşeni yapmış. Aradan koskoca bir yıl geçmiş.

Bu iş daha fazla sürüncemede bırakılamaz. Somut adımların atılması, Sürecin üzerine inşa edileceği köşe kazıklarının çakılması lâzım. Kayyım meselesi, Eve Dönüş Yasası, AİHM ve AYM kararlarının uygulanması demokrasi ve hukuk çatısı altına yerleşmemiz ve güven ortamını tesis etmemiz için artık geciktirilemeyecek bir şart haline gelmiş durumda.

Batman’da Sürece bel bağlayanların, umutla umutsuzluk arasında mütereddit duranların ifade ettikleri temel problem işte buydu.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar