Etyen MAHÇUPYAN
AKP iktidarının on yılını bir bütün olarak ele aldığımızda, kulağa mantıklı gelen iki analiz var. Biri reformların araçsal olduğunu ve iktidarın esas yüzünün şimdi ortaya çıktığını söylüyor.
Bir bölüm insan söz konusu değişimin bir ‘öze dönüş' olduğunu vurgulamakta. Diğer analiz ise AKP'yi çelişkili kılan niteliğin başından itibaren geçerli olduğunu, yaşanan ‘değişimin' çevre koşullara uyum çabasıyla bağlantılı olduğunu öne sürüyor. Birinci yaklaşım eskide kalmış ‘takiye' arayışının yeni bir versiyonu. Değişim, koşulların ürettiği siyasetten ziyade niyetle açıklanıyor. Böylece siyasetin tüm yükü iktidarın üzerine yıkılırken, muhalefetin sorumlulukları ve hükümet üzerindeki etkileri önemsizleştiriliyor. AKP'nin ‘özüne' döndüğü veya zaten Türk-İslam sentezinin taşıyıcısı olduğu türünden yargılar ise hükümetin tutumunun siyasi analizini gereksiz hale getiriyor. Çünkü eğer iktidarın ne olduğu ve niye yaptığının adı böylesine kolay bir biçimde ve bir klişeye oturtularak konabiliyorsa, bu konuda fazla düşünmenize de gerek kalmaz.
Ama daha da vahim olarak, bu yaklaşım AKP'ye hayat veren, onu besleyen ve sürekli olarak hem yeniden kuşatan hem de bizzat içinde kök salan toplumsal çeşitliliği yok sayıyor. Hükümetin ve özellikle Başbakan'ın temel kaygılarından birinin bu çeşitliliği bir arada tutmak, aralarındaki dengeyi sağlamak ve dışa karşı konsolide etmek olduğunu göz ardı ediyor. Cengiz Çandar'ın yeni kitabında söz ettiği bir olay yeterince açıklayıcı: Kürt sorunu lafını telaffuz ettiği meşhur Diyarbakır konuşması sonrasında Erdoğan'ın nasıl rahatsız olduğu ve başka bir terim bulma ihtiyacını seslendirdiği aktarılıyor. ‘Reform döneminde' de Başbakan'ın ikircikli olduğunu ve nasıl algılanacağına dair hassasiyetinin çok fazla olduğunu görüyoruz. İlk beş yıl yapılanları ‘reform' olarak adlandırırken, bu reform adımlarının o anda sivil iktidar üzerindeki tehditle yakından ilintili olduğunu unutmamak lazım. Öte yandan reformların sadece bir ‘kendini koruma' stratejisi ima etmediğini, AKP'nin bu reformlar üzerinden normalleşmeyi samimi olarak hedeflediğini ve parti tabanının burjuva kesiminin bu reformları güçlü bir biçimde desteklediğini akılda tutmakta yarar var.
Eğer AKP iktidarının ilk bölümüne yüzeysel yaklaşılırsa, ikinci bölümde reformların durması da yüzeysel bir biçimde açıklanmak durumunda kalınır. Oysa AKP ve onun tabanı açısından gerçek dünya, söz konusu eleştirilerin varsaydığından çok daha karmaşık...
Bu nedenle AKP'ye yönelik ikinci analiz yaklaşımının daha gerçekçi olduğunu söyleyebiliriz. AKP'nin temel hedefi, devleti koruyarak ve dönüştürerek cumhuriyeti yeni bir kültürel ve ideolojik zemin üzerinde inşa etmek olarak tanımlanabilir. Bu hedef kısa vadede muhtemel geri dönüşlerin engellenmesini, uzun vadede ise adım adım, zamana yayarak ‘yeni' olanın oluşturulmasını ima ediyor. Dolayısıyla karşımızda iç içe geçmiş iki strateji var: Birincisi, askerî vesayetin önünü kesecek adımların atılması ki bunun içinde askerle iyi geçinmek, sivil otoritenin askere kabul ettirilmesi de var. Hem Ergenekon davasının sulanmaması hem de askeri rencide etmeyecek biçimde sonuçlanması isteniyor. Sivil bürokrasinin eski kalıntılardan temizlenmesi, ama güvenilir bir yapıyı engelleyecek şekilde de kapanın elinde kalmaması amaçlanıyor. İkinci stratejik çizgi ise AKP iktidarlarının sürekliliğini sağlayacak bir seçmen koalisyonunu garanti etmeyi hedefliyor. Ne var ki değişen koşullar ve özellikle Kürt meselesinin aldığı biçimler, bu koalisyonun bileşiminin değişmesini gerektirebiliyor. O nedenle AKP söylemi reformculukla milliyetçilik gidip geliyor ve her konjonktürde farklı bir veçheye bürünebiliyor. Söz konusu sürekliliği sağlamanın koşulu tabandaki konsolidasyon ve bunun için ulusalcılığın bir rakip olarak durması tercih ediliyor. Ama öte yandan da bu ulusalcılığın gerçek bir rakip olamaması için bürokrasi ile ilişkiler sağlama alınıyor.
İktidarın reelpolitik alanda iki kritik hedefi var: Laik muhalefeti ulusalcılığın kucağına iterek kendisini demokratik süreçte rakipsizleştirmek ve İslami kesimin içindeki demokratlaşma eğilimini kendi uhdesi altında tutmak. Dolayısıyla bugün AKP liderliğinin ne demokrat ne de sol/liberal aydınlarla arası iyi değil. Ama farklı nedenlerle...
AKP'nin demokrasiden vazgeçtiği tezleri laik kulağa hoş geliyor belki ama gerçeklik daha sade: Demokrasi vardı da uzaklaşıyor değiliz... Henüz el yordamıyla arıyoruz ve bu bağlamda AKP beğensek de beğenmesek de tarihsel ve sosyolojik açıdan bir ‘ilerleme'... [email protected]
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları







































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024