Gökhan BACIK
Titanik'in buz dağına çarptıktan sonra batması saatlerce sürmüş. Rivayetlere göre “bu gemi nasıl olsa batmaz” diye düşünen yolcuların çoğu normal hayatına devam etmiş.
Hatta yine rivayetlere göre yolcuların çoğu “yok yahu bu gemi kesinlikle batmaz” fikrine o kadar ikna olmuş ki eğlenmelerine devam etmişler. Nitekim, Titanic henüz demir alıp yolculuğuna çıkmadan önce gemiye binmekte olan Sylvia Caldwell'e ismi tarihin kitaplarına yazılamamış bir mürettebat “bu gemiyi Tanrı bile batıramaz” demişti.
Batmakta olan bir geminin hiç batmayacağını sanıp hayatlarına olduğu gibi devam eden insanlar için Titanik sendromu tabiri kullanılıyor. Titanik'i andıran biçimde tarihte parçalanan, yok olan veya bir iç savaşın pençesine düşen pek çok devlet var. Bu devletlerin insanları da bir tür Titanik sendromu etkisiyle “bizim devletimiz asla çökmez” diye düşünüp hayatlarına devam ediyordu.
Aslında Titanik sendromuna en az kapılması lazım gelen insanlar belki de Türklerdir. Çünkü yakın tarihin en önemli devletlerinden biri olan Osmanlı devleti feci bir biçimde yıkıldı. Bu yıkılış aynı zamanda çok dramatikti. Bu yıkılışın içinde bulunabilecek her sorun ve sefalet vardı. İstanbul'a gelen göçmenlerin soğuk havada donması, başkentin Fransız ve İngiliz subaylarınca fiilen yönetilmesi, kıtlıklar, açlıklar… Dolayısıyla normal düşünecek olursak Türklerin “devlet gemisinin batması” konusunda en hassas ve alıngan olmaları beklenirdi.
Bir ülke düşünün… Sahillerine ölüler vuruyor. Ülkenin doğusunda ne olup bittiğini bilmiyoruz. En kötüsü “ölüm haberleri” kanıksanmış. Trafik kazalarında insanlar gruplar halinde aileler halinde ölüyor. Sınır dışı edilecek bebek uçakta ölüyor. Bütün bunlardan daha kötüsü artık ülkenin şurasında yaşayanın öbür tarafında yaşayandan haberi yok. Filan görüştekilerin falan görüştekilerin acılarını hissetme uzvu kanser olmuş. Ve belki de bunlardan da garip olanı insanlar hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor. Ölüm haberlerinin, facia haberlerinin kanıksandığı ülkede insanların tepkisizliği bir zaman sonra seni düşündürüyor: “Acaba ben mi şaşırdım?” diye soruyorsun. “Herhalde” diyorsun “başkaları benim görmediğim bir şeyi görüyordur, ben yanılıyorumdur.”
Komşu ülkelerle ticaret bazı yerlerde yarı yarıya azalmış. Kimi komşu ülkelerle artık sorunlar günlük laf dalaşı haline gelmiş durumda. Üzerinde bulunduğumuz coğrafya bir heyelanda olduğu gibi parça parça dökülerek daralıyor…
Siyasetin sorunları nispeten kolaydır. Asıl sorun toplumsal olandır. Türkiye'nin şimdiki en büyük sorunu da siyaset değil toplumun bütün bu dehşetli olup bitenlere rağmen Titanik sendromu ile “nasıl olsa bir şey olmaz” diyerek tepkisizliğidir. “Nasıl olsa bir şey olmaz” demek aslında “bana bir şey olmadığı sürece bana ne ya” demektir. İşte o nedenle ülkenin bir kesiminde belki Cumhuriyet tarihinde ilk defa aylarca okullar eğitim veremez iken diğer kesiminde insanlar sorun yok gibi hayata devam ediyor. Ülkenin doğusunda camiler namaz için açılamaz iken ve daha geniş bakarsak Yemen'de binlerce Müslüman Şii öldürülürken ülkenin diğer tarafında insanlar huşu içinde bir şey yok gibi camiye gidiyor. Bütün bu hengame içinde imam hayatın en önemsiz ayrıntısı üzerine vaaz veriyor!
Bütün bunlara bakınca insan “sorunun kaynağı ve kendisi toplum” diyor. Yakın zaman önce dünyada en değerli 500 marka açıklandı. İçinde bir tane Türk markası yok! Dahası Müslüman dünyadan sayı yok denecek kadar az. İçi boş hamaseti bırakıp gerçekle yüzleşelim: Türkiye'de bir insanın ortalama okulda bulunma senesi 7,5 yıl civarında. Türk sistemine göre ortaokul mezunu olmak için 8 sene gerek! Yani sokaktaki ortalama insanımız ortaokul mezunu değil. Bu sosyal yapı ile bilgisayar, iPhone yapabilir miyiz? ABD gibi Mars'a gidecek teknoloji üretebilir miyiz? Ortalama vatandaşı ortaokul mezunu olamayan bir ülke ancak “copy-past” ürünler yapar. Yani teknolojisini başka ülkelerin ürettiği üretim bantlarında işçilik yaparız.
Niyazi Berkes'in yazdığına göre 2. Abdülhamid'in ne kadar kötü bir otoriter lider olduğunu tartışan Genç Osmanlılara Prens Sabahattin “2. Abdülhamid bir toplumun ürünü. Toplum yerinde kaldığı sürece bu adamı değiştirseniz yerine aynısı gelir.” demiş. Sanırım Türkiye'de ve İslam dünyasında asıl sorunun bu olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Geçen akşam BBC radyoda bir Suriyeli kadın ile röportajı dinledim. Bu kadın “hepimizin çok iyi bildiği bir ülkede” erkek kardeşi ile takside seyahat ederken şoför “bu kadını bana geçici olarak altı ay karı yapın size bu süre zarfında kira vermeyeceğiniz bir ev vereyim” demiş. Bir kadına erkek kardeşinin yanında böyle bir teklifte bulunmak için sanırım insanlığın en alt mevkilerinde bulunmak gerekir. Ancak en az bunun kadar üzücü olan nokta kadının söylediği başka bir şeydi. Kadın, “Suriye'de geçmişteki hayatımdan sadece bir gün yaşayabilmek için her şeyimi verirdim.” dedi. “Nasıl olsa bu gemi batmaz” diyen Titanik yolcularını hatırlatacak biçimde hayata hiçbir sorun yok gibi devam eden bizler, bu Suriyeli kadının son cümlesine çok dikkat etmek zorundayız!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
26.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
4.10.2025
14.09.2025
7.09.2025
1.09.2025
24.08.2025
17.08.2025