Hadi ULUENGİN

Balyoz kararı
11.10.2013
2106

 YARGITAY Balyoz kararını onayladı diye ben de onu onaylayacak değilim.

Vicdanım buna elvermiyor. Yani ilk Silivri kararı ertesindeki kanaatim hiç değişmedi.

Dolayısıyla, son tahliyelerle kısmen düzeltilen ve orada eleştirdiğim bölüm hariç 26 Eylül 2012 tarihliTaraf’taki yazımı tekrar yayınlıyorum. Eklenecek başka yeni sözüm yok!

***


BALYOZ
 kararlarından sonra zil takıp oynayacak değilim.

Tabii ki sevindim. Ama aynı zamanda da o sevincim kursağımda kaldı.

Pek çok vicdanlı insan gibi ben de iki duygu ve iki hassasiyet arasında bocalıyorum.

***      

SEVİNDİM, çünkü ülkemiz tarihinde ilk kez militarist ideolojiyle hesaplaşılmış oldu.

Bir tahayyül olarak dahi askerî darbe projeleri cezai suç kapsamına girdi.

Az buz şey değil, Balyoz davasıyla bir zihniyet devrimi gerçekleşti. Ancaak!

***      

ANCAĞI şu ki, eğer pozitif hukuk anlayışını benimsiyorsak yargılamalarda sembol yahut ibret gibi unsurların asla yer alamayacağını da baştan kabullenmemiz gerekiyor.

Suç daima bireyseldir. Ceza ise ihtar veya tedbir eksenli olamaz.

Başka bir deyişle, kulağa küpe olsun cinsinden hüküm verilemez.

Artı, aynı pozitif kavram o hukukun usulden bağımsız olamayacağı ilkesini de içerir.


Öz
 doğrudur diye biçimi es geçen bir adalet adalet değildir!

Oysa heyhat, Silivri (Yargıtay) kararları her iki ilkeye de fazlasıyla gölge düşürdü.

Zaten bunun içindir ki karara mesafeli durmak ahlaki bir yükümlülük oluşturuyor.

***

ZİRA en önce, Balyoz askerî semineri sırasında fiili teşebbüs değil ancak teşebbüs tasavvurugerçekleştirmiş olan sanıklara verilen cezalar suça kıyasla ağır ve orantısızdır.

Nüans gibi gözükse dahi ikisi arasındaki fark cezai açıdan hayatidir!

Üstelik bu orantısızlık davanın siyasi olduğu iddialarını daha çok güçlendirmiştir.

Oysa adli yargılamalar böyle bir siyasi boyut ihtiva edemez; ederse adil olamaz! (...)

***

ÖTE yandan, yine baştan beri öne sürülen ve muhtemelen de kısmen veya tamamen doğruluk payı içeren sahte delil iddiaları hakkıyla kâale alınmadı. Bu, çok vahim bir zaaftır.

Tartışılmayacak ölçüde gerçeklik yansıtan ses bantlarının yahut yazılı belgelerin varlığına bakarak “bunlar zaten suçu ispatlamaya yetiyor. Gerisi ayrıntıdır” denemez.

Tıpkı şeytan gibi hukuk da ayrıntıda gizlidir. Zaten onu pozitif kılan şey de budur.

Üstelik unutmayalım ki yukarıdaki olgu neden sahte delile ihtiyaç duyuldu sorusunu pekiştirerekBalyozcuların masum olduğunu savunan kesimin ekmeğine yağ sürmektedir.

***

DİĞER taraftan aynı Balyoz kararı sanıkların suçluluğu konusunda tereddüdü olmayan ve davayı en baştan beri sahiplenen biz özgürlükçü demokratları da müşkül durumda bıraktı.

Yukarı tükürsek, darbe tasavvur edenlerin cürmünü bıyığımızla hafifletmiş olacağız.

Aşağı tükürsek, sakalımızla hükümdeki haksızlıkları da onaylıyormuş sayılacağız.

Dolayısıyla, o özgürlükçü demokratlar etik ve vicdani değerlerden taviz vermedikleri ve çifte standart sahibi olmadıkları ölçüde bugün öyle düğün bayram falan yapmıyorlar.

Hasımlarının uğradığı adaletsizliğe karşı çıkmakta da tereddüde düşmüyorlar.

Şu kesin: Mihrak askerî veya sivilmiş; egemenler derin yahut sathiymiş; odak iktidar ya da muhalefetteymiş, hiçbir güçlüye biat etmeyen ama bağımsızlığı da başıboş bir otonomi olarak yorumlamayan bir hukuk ve adalet sistemine muhtacız. Hemen ve derhal muhtacız!


Balyoz
 kararı bu aciliyeti bir defa daha ve bir balyoz ağırlığıyla ülke gerçeğine indirdi.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar