Hasan ÖZTÜRK
Ellerim, ayaklarım, yüzüm ve saçlarım bembeyazdı. Çocuktum. Bembeyaz karların içinde yuvarlanıyordum. Ağaçlar beyaz, evlerin damları beyaz, gözümün alabildiği her yer beyazdı. Ninem küçük evinin penceresinden, bembeyaz saçlarıyla beni izliyordu...
Çıplak ayaklarımla çamur karıyordum. Çamurun içine saman katmıştı babam kerpiçler sağlam olsun diye. Beyaz badanalı küçük bir ev yapacaktı bize. Çamurlara baktıkça şaşıp kalıyordum; ayaklarıma sıvanan toprak ve samanlar da beyazdı... Bir beyaz horoz, biraz ileride beyaz bir tavuğun üstüne binmeye çalışıyordu. Biraz ötede beyaz bir tavuk,"Gork gork" edip bir sürü beyaz civcivi peşinde gezdiriyordu...
Akşam olmak üzereydi. Bahçedeki zeytin ağacının altına serdiği hasırın üstüne sofra kurmuştu annem. Babam, sırtını zeytin ağacına yaslamış suyla beyazlattığı rakısını içiyordu. Ben de "Köpek Marka"gramofonumuzu kurup plak çalıyordum ona, "Bakmıyor çeşm-i siyah feryade" şarkısını çok severdi babam. Bense, bugün "Ak pak oldu saçlarım"şarkısını çalıyordum ona... Sabah erkenden kalkıp, köyümüzün önünde ığrıp ağıyla voli çeviren Ali Reis'in takımına yardım etmiş, ığrıptan çıkan kolyozlardan(kedi payı misali) bir avuç balık atmışlardı bana. O balıkları yiyorduk şimdi. Balıklar beyaz, zeytin ağaçları beyaz, gramofondaki köpek beyazdı... Beyaz bir köpekle, beyaz bir kedi, attığım balık kılçıklarını kapmak için uğraşıyorlardı...
Beyaz palamar taşının üstüne oturmuş denizi izliyordum. Keşişleme patlamıştı aniden. Dalgaların beyaz köpükleri oturduğum taşa vurup geri gidiyordu. Beyaz bir yat dalgalarla boğuşuyor, bir görünüp bir kayboluyordu denizde. Beyaz giysileri içinde bir deniz askeri köyün iskelesinden onlara işaretle Ayazma Koyu'na doğru gitmelerini anlatmaya çalışıyordu. Yattaki beyaz giysili adamlar denizcinin yaptığı imleri anlamıyorlardı. İşte tam o sırada, beyaz bir balina yakınıma kadar gelmiş, beni çağırıyordu. Atlayıp beyaz balinanın sırtına yatın yanına gittim. İçindekilere beni izlemelerini söyledim. Onları yakındaki Ayazma koyuna götürüp, yatlarını demirlettim. Kurtulmuşlardı. Adamlar sevinçten tüm dişlerini göstererek beyaz beyaz gülüyorlardı. Gülen gözleri bembeyazdı...
Koza vaktiydi; beyaz badanalı evlerde ipek böceği besliyorlardı. Elimdeki beyaz dutları yiyerek beyaz ipek böceklerinin beyaz kozayı örüşlerini izliyordum. Ördükleri koza bu kez her zaman ördüklerinden çok büyüktü. Niye bu denli büyük koza ördüklerini sordum. İpek böcekleri: "Bunu sana örüyoruz" dediler. Koza örüldükten sonra içine girip oturdum. Pencerelerine beyaz ipek tüller örüp taktı annem...
Babamı çok küçük yaşta yitirdim. Ölüler beyaz kefenlere sarılı gömülürler ya? Babamın gömülüşü öyle olmadı. O, beyaz bir ata binmiş, gömülmeye gidiyordu. Yanında yalnızca beyaz sakallı bir adam vardı. Başkasını istemiyordu. Atın üstünden: "Hepiniz öleceksiniz. Bu işi büyütmeyin, ben yalnız giderim" diyordu bizlere. Anneme bir demet beyaz gül verip, atından inmeden öptü onu. Başının üstündeki beyaz bir bulut eşliğinde, beyaz atıyla gitti gömülmeye. Kalanlar babamın arkasından beyaz mendil salladılar ...
Beyazlar içinde yaşıyordum. En çok da gecelerin beyaz olması şaşırtıyordu beni. Beyaz bir vapura binmiş beyaz dalgalar üstünde gidiyordum. Kar yağıyordu. Güverteye çıktım, beyaz yalılara bakıyordum. Beyaz arabalar deniz kıyısında park etmişler, hepsinin içinde beyaz giysileriyle gelinler, ellerinde beyaz çiçekleriyle oturuyorlardı... Vapur beyaza boyalı bir iskeleye yanaşınca indim. Beyaz kapılı bir lokantaya girdim. Beyaz Şarap istedim beyaz ceketli garsondan. Yemem için de beyaz bir tabakta pavurya getirdiler. Bembeyazdı pavuryanın etleri. Bir adam ekmek parçaları atıyordu denize. Binlerce beyaz martı, atılan beyaz ekmekleri kapmak için, alçalıp alçalıp yükseliyorlardı. Binlerce kuş beyaz kanatlarını çırparak ve süzülerek dans ediyordu. Olanca hızıyla yağıyordu kar. Beyaz örtülü masada, beyaz tabağımda beyaz pavurya etleri, beyaz şarabım, martılar, beyaz köpükler ve kar..."Bir kaset koy, şarkı beyaz olsun" dedim beyaz önlüklü garsona. Akasyalar açarken şarkısını çaldılar benim için...
Beyaz bir bulutun üstüne binmiş dolaşıyordum. Herkes ellerinde fırçalar, dünyayı beyaza boyamak için uğraşıyordu. Her yer bembeyaz olmuştu. Toprak, deniz, dağlar; yollarda yürüyen insanlar beyazdılar bugün. Tüm kızlar başlarını yukarı kaldırmış, beyaz elleriyle beyaz mendillerini sallıyorlardı bana. Yüzlerce Venüs köpükler giymiş, dans ediyorlardı denizin beyaz dalgaları üstünde. Apollon, beyaz harmaniyesiyle Çoban Yıldızı'nın üstünde oturmuş beni izliyordu. Kibele beyaz topraklara bakıp gülüyordu: "Senin için, bu kez ses çıkarmadım topraklarımın beyaza boyanmasına" diyordu bana...
Her şey beyazdı evrende. Daha da yakından görmeliydim beyazları bugün. İnip aşağıya bir beyaz at bulup dörtnala gezmeliydim beyazların arasında. Akasya çiçeklerini çok sevdiğimi düşündüm. Beyaz olduğu için seviyordum onları. Bugün ise her şey beyazdı. Her şeyi çok seviyordum bu haliyle ben.
Bir ayak sesi duydum. Siyah bir nokta belirdi gözümün önünde. Ayak sesleri yaklaştıkça büyüyordu siyahlık. Ayak sesleri yanıma gelip kesildiğinde, siyah nokta büyümüş, her yanımı sarmıştı. Yine çalınmıştı beyazlarım. Haftalardan beri hep aynı şeyi yapıyorlardı beyaz hırsızları. Ne zaman beyazda gezsem, gelip çalıyorlardı beyazlarımı.
***
Ellerinde testileri su satıyorlardı sokaklarda çocuklar. Su içip serinliyordu herkes. Büyük küçük, denize girmişler, birbirlerine su atıp eğleniyorlardı. Çocukların sevinç çığlıkları dolduruyordu her yanı. Bebekleri, anneleri koltuk altlarından tutmuş, bellerine dek suya sokuyorlardı. Herkes mutluydu suların içinde. Çığlıklar atıp çılgınca eğleniyorlardı. Ben de girmek istiyordum denize. Yürüyemiyordum. Denizin buz gibi sularına girip serinlemek istiyordum. En küçük kıpırtı yoktu ellerimde ayaklarımda. Su satan çocuklara seslenmek istiyor, seslenemiyordum. Açamıyordum ağzımı. Bedenim benim değildi sanki. Ama yaşıyordum. Soluk alıp vermemden anlıyordum bunu.
Bir derenin kıyısında oturuyordum. Buz gibi sular akıyordu derede. Her yanım rengârenk yaban lalesiydi. Çam ağaçları o denli görkemliydi ki, güneşi sızdırmıyorlardı dereye. Hafiften üşüyordum. Dereye uzanıp kana kana su içmek istiyor, uzanamıyordum. En küçük bir devinim yoktu bedenimde. Ölü gibiydim. Oysa yaşadığımı biliyordum. Duyuyordum, görüyordum, yaşadığımın belirtileriydi bunlar. Üstelik çok susamıştım, ölüler susamazlar ki?
Oturduğum derenin kıyısında şırıl şırıl akan sulara bakıyor, doyasıya içmek istiyordum. Dereye kadar gidebilseydim içmekle kalmayıp, başımı da sokacaktım suyun içine. Bir kuş kondu omzuma. Minicik bir şey. Dokunsalar ağlayacakmış gibi bakıyordu yüzüme minik kuş. Bu kuşu bir yerlerden tanıdığımı düşündüm; sonunda çıkardım onu nereden tanıdığımı. Bu, oğlumun besleyip büyüttüğü kuştu. Uzun zaman önceydi, özgürlüğü seçip uçup gitmişti bir gün. Yemini, suyunu ben verirdim oğlum olmadığı zamanlar. İşte bu kuş bana bir süre üzgün üzgün baktıktan sonra uçup derenin kenarına kondu. Gagasına aldığı suyu getirip ağzıma boşaltıyordu. Aslında pek bir şey getirebildiği de yoktu. Yalnızca gagası ıslaktı. O bile, birazcık olsun serinletiyordu beni. Kuş yüzüme bakıp benim bu kadarcık suyla memnun olmadığımı görünce hiç ummadığım bir şey yaptı. Beni kanatlarının üstüne alıp uçurdu oradan. Bir göle doğru gittiğimizi görüyordum kuşun üstünden aşağıya doğru baktığımda. Tam gölün kıyısına ineceğimiz de kuşu gören yaramaz bir çocuk sapanıyla nişan aldı ve bacağından vurup yere düşürdü. Ben kumların üstüne yuvarlandığımda kuş canını kurtarmak için uçup gitti. Beni bir ay önce tutuklayan aynı adamlar sanki oraya geleceğimi biliyorlarmış gibi silahlar ellerinde bekliyorlardı. Gölden bir lokma su içmeme izin vermeden beni yeniden tutukladılar.
Bir trene binmiş gidiyorduk. Yanımda bileğimden bileğine kelepçelendiğim bir görevli oturuyordu. Karşıda çok büyük bir nehir göründü. Tren biraz gittikten sonra yavaşlayıp durdu. Herkesi aşağıya indirdiler. Biz de inmiştik. Küçük bir ağacın gölgesine doğru yürüdü yanımdaki görevli. Birlikte ağacın yanına kadar gittik. Görevli oturunca ben de zorunlu olarak oturdum. O küçük ağacın gölgesindeydi. Gölge yetmediği için ben güneşte kalmıştım. Öylesine yakıyordu ki güneş... Trenden inenler, kadınlı erkekli soyunup nehre girdiler. Dalıp dalıp çıkıyorlardı yunus sürüleri gibi. Bazıları soğuk suda üşüyüp titriyordu; bense sıcaktan bayılacak gibiydim... Biraz sonra başka bir görevli geldi yanımıza. Nehirde yıkanıp yeni çıkmışt; üstünden sular damlıyorduı. Giyindi ve bağlı olduğum görevlinin kolundan çıkardığı kelepçemin halkasını kendi koluna taktı. Yeni gelen, eski görevlinin yerine oturdu. Eski görevli soyunup nehrin soğuk sularına daldı...
Herkes yıkanıp çıktıktan sonra, makinist ıslak mayosuyla lokomotife atlayıp treni de nehre soktu. Trenin nehirde yıkanışına bakıyor, onun yerinde olmak istiyordum. İnat ettim yanımdaki polisten bir şey istemedim. İstesem ne olacak diye düşündüm ve sonucunu bildiğim için sustum…
Nasıl olduğun anlayamadım. Yine kuşa rastladığım derenin kenarında buldum kendimi, belki de bilincim karışmıştısıcaktan.. Yanı başımdaki dere durmadan akıyor; suların oluşturduğu küçük beyaz köpükçükler kıyılara vurup yok oluyorlardı. Biraz ileride adam boyunda eğrelti otları vardı. Oğlumun bir zamanlar özgürlüğü seçip giden kuşu, onların üstüne konmuş bana bakıyordu. Bir sürü karınca üstüme üşüşmüş her yanımı ısırmaya başlamışlardı. Kovamıyordum karıncaları, çünkü bileklerim kelepçeliydi. Kuşa seslenmek istedim, sesim çıkmadı. Ancak, kuş anlamıştı onu çağırdığımı. Yanıma gelince karıncaları gördü. Gagasıyla birer birer topladı; onun sayesinde kurtulmuştum. .Beni göle götürürken çocuğun attığı sapan taşı bir bacağını kırdığı için seke seke yürüyordu.
Biraz ilerde bir azmak vardı. Derenin suları küçük bir şelale olup oraya dökülüyor, azmakta beyaz köpükler çıkarıyordu. İki timsah kavga ediyordu suyun döküldüğü yerin biraz berisinde. Biri diğerinden çok güçlüydü. Küçük olan timsah kendisini karaya zor attı. Güçlü timsah dalıp ağzında büyük bir balıkla suyun yüzüne çıktı. Sudan çıkıp yakaladığı balığı dışarıda yedi. Balığı yiyen timsahın gözlerinde yaşlar vardı. Diğer timsah da balık yiyene bakıp ağlıyordu. Timsahlar görmesinler diye yerimi değiştirmek istedim. Kıpırdayamıyordum. Biraz sonra timsahlar suya dalıp gittiler. Bir daha ne zaman geleceklerini korkuyla düşündüm, kıpırdayamıyordum. Kaçamazdım onlardan. Tam bu sırada küçük kuş seke seke geldi. Kanatlarının sağlam olduğunu gösterip beni yeniden sırtına aldı ve çocukluğumun geçtiği köye götürdü.
Sıcak bir yaz günüydü. Günlük güneşlik hava değişmeye başlamıştı. Batı yönü kararmış, bulutlar yıldırım hızıyla üstümüze doğru geliyordu. Boraydı bu. Çok severdim bu havayı. Onun için oğlumun adını Bora koymuştum. Biraz sonra deniz kuduracak, fırtınayla birlikte yağmur gelecekti. Kısa sürerdi bu ayların borası. Geldiği gibi giderdi. Arkasında, yere düşmüş yapraklar, saçları ıslanmış çocuklar ve insanın içini bayıltan toprak kokusu bırakırdı... Kuşlar havanın bozacağını anlamışlar, çılgınlar gibi uçuyor, bir yerlere konuyor, kısa sürede yeniden kaçışıyorlardı. Kuş sesleri kaplamıştı her yanı... Bora başladı. Denizde bir sandal demirini tarıyordu. Herkes koşuşturup bir yerlere saklanmaya çalışıyor, ben ise evden çıkıp ıslanmak istiyordum. Sanki birileri içimi boşaltıp, bir korkuluk gibi oturtmuşlardı beni pencerenin önüne. Hiç bir yerimi kıpırdatamıyordum...
Yine anlayamadığım bir şeyler oldu, bilincim karışmıştı yeniden. Timsahların olduğu derenin kenarındaydım; kuş yanımda kırık bacağıyla seke seke dolaşıyordu.. Hiç yalnız bırakmıyordu beni. Çam yapraklarının üstünde pek rahat sayılmazdım. Sırtıma iğne gibi batıyordu yapraklar. Susuzluğumun yanında bir de bu can acısını çekiyordum. Ne kadar da susamıştım. Bir avuç suya neler vermezdim şimdi. Kuşun dereden gagasıyla getirdiği su dudaklarımı bile ıslatmıyordu. Bir ara uçup gitti kuş. Biraz sonra da gagasında bir cıngıl üzümle döndü. Bana getirmişti gagasındakini, anlamıştım. Cıngılı yere bıraktı. Bir tane üzüm koparmaya çalışıyordu ki, eğrelti otlarının arasından çıkan büyük bir yılan göründü. Yılan bize doğru geliyordu. Kuş korkup kaçtı. Ben de kaçmak için davrandım. Kıpırdayamıyordum. Yılan yanıma geldiğinde çok korkmuştum. Avazım çıktığım kadar bağırmaya başladım.”İmdat, yılan. Yılan geliyor imdat,”diyordum. Bu kez sesim çıkıyordu. Sesimin çıkmasına sevinerek bağırmamı tüm gücümle sürdürdüm.
"Ne bağırıyorsun lan orospu çocuğu, ne yılanı o? Gelse bile sen nereden göreceksin ki bu durumda onu?" dedi biraz ötemdeki pisuara çişini yapmakta olan adam. Arkasından, başka birinin lavaboya kustuğunu duydum. ˜ pisuara çişini yapan adam diğerini yüreklendirmek için uğraşıyordu: "Sen daha yenisin de ondan. Zamanla alışırsın. Çoğumuz senin gibi kusmuştuk ilk başlarda. Acımaya değmez bu orospu çocuklarına,"deyip ona, sonra da yanıma geldi. Göz bağlarımı hoyratça sıkıp böğrüme sıkı bir tekme indirdi. Kalorifer borusuna takılı kelepçemi açıp beni ayağa kaldırdı. Kelepçenin halkasının takılı olduğu borudan akan suyun sesi biraz önce kenarında oturduğum derenin sesine çok benziyordu…
Hasan ÖZTÜRK
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.02.2015
20.12.2014
7.12.2014
16.11.2014
26.10.2014
11.10.2014
27.09.2014
14.09.2014
3.09.2014
16.08.2014