İhsan DAĞI

İhsan DAĞI
İhsan DAĞI
DİKEN Tüm Yazıları
Devlete muhtaç olmayanlar elini kaldırsın
3.05.2013
2575

 Bu ülkede devlet ve otorite esas, toplum ve özgürlük teferruattır.  İktidarda kim olursa olsun bu değişmez. Devlet hep tepede ve buyurgandır, toplum ise edilgen. Devlete ‘baba’ der, ve bunu dediğimiz anda devletle aramızda yukarıdan aşağıya ‘hiyerarşik’ bir ilişki kurar, hiyerarşiyi de doğallaştırırız.

Oysa siyaset toplumsal bir süreçtir. Rekabete dayalı mekanizmaların egemen olduğu bir siyaset düzeninde ‘toplumsal’ın ‘siyasal’a nüfuz etmesi, onu tanımlaması ve belirlemesi beklenir. Yani devleti çoğunluğun yönetmesine imkan veren asgari bir demokraside bile siyaseti, en başta da devleti toplum sınırlar, denetler ve belirler.

Nedense bizde bu ilişki oldukça farklı. Devletin toplumu, yani sivil alanı ‘devletleştirme’ potansiyeli hayli yüksek. Toplumsal dinamikler ve aktörler bir süre sonra karşınıza ‘resmiyet’ kazanıp ‘bekçi Murtaza’ kılığıyla çıkıverir...

En ‘sivil’ siyasetçiler, aydınlar, sivil toplumcular bile ‘Türklerin bin yıllık devlet geleneği’nden prestijle söz eder, ‘milli birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz bu günler’ repliğini dilinden düşürmez, ‘hikmet-i hükümet’e olan inancı sarsılmaz, ‘emperyal bir Türkiye vizyonu’ndan şaşmaz. Beklenenin aksine devlet-toplum buluşmasında kazanan nedense hep devlet olur. Devlete ram olmayan neredeyse yoktur. Otorite tarafından ezilen ve dışlananlar bile devlet çağırdığında ‘hizmet’e hazır kıtalara dönüşür; çünkü her kesim özünde devlete aşkın bir duyguyla bağlıdır. Devlet ve otorite ile ontolojik bir sorunları yoktur. Bu İslamcılar ve Kemalistler kadar kimi liberaller için de böyledir.

Atilla Yayla ‘bu ülkede herkes biraz kolektivisttir’ der. Benzer bir şey sanırım; bu ülkede herkes epeyce ‘devletçi’. Siyasi partiler arasında hep bir ‘devlet partisi’ oldu; bir de toplumu arkasına alarak iktidar olan partiler. İkincilerin bu ülkede demokrasi inşa etme potansiyelleri yüksekti, eğer kendilerini iktidar yapan ‘topluma hizmet’ sunarken ‘devlet baba’ kültürünü derinleştirmiş olmasalardı. CHP’nin tek partili yıllarında toplumu ‘döven devlet babası’ndan DP’yle birlikte ‘toplumu besleyen devlet baba’sına geçince devletle toplum arasındaki ‘hiyerarşi’ ortadan kalkmadı, sürekli yeniden üretilerek günümüze kadar geldi.

Tamam, sonuçta toplum kendini döverek ‘terbiye eden’ babayı değil de ‘besleyerek’ sadakat bekleyen devlet babayı tercih etti hep. Aç aç dayak yemektense tok karna itaat etmek ‘gelişme’ sayılırdı. Ama toplum destekli ‘hizmet siyaseti’ sivil alanı özerkleştirmekten çok toplumu devletin ‘patronajı’na eklemlemekle sonuçlandı.

Aslolan halkın devlete muhtaç olmadan, devlete el açmadan var olabilmesidir. Halk o zaman özgür ve özerk olur, demokratik siyaset üzerinden devleti ‘sivilleştirebilir’. Aksi halde kaynakları ve özgürlükleri istediği gibi tanzim etme gücüne sahip bir devlet aygıtı siyaseti de toplumu da teslim alır.

‘Muhtaçlar’ ülkesinden demokrasi çıkmaz. Muhtaçlar sadece yoksullar değildir; devletsiz ‘olamayan’ sermaye, medya, sivil toplum da muhtaçtır devlete ve otoriteye. Ve onlardan yurttaş değil, devletin lütfuna muhtaç teba olur ancak.

Böyle olunca da devlet neyin ‘milli içki’ olduğuna kendi karar verir, özel sektöre ‘otomobil üreteceksin’ fırçası atar, sivil toplumu devletle bütünleştirecek işlere kalkışır. Sonra, devletin otoritesiyle dalga da geçilmez. Devlet ve hatta devleti temel referans alan ‘sadık’ toplum buna izin vermez. Devlet ister Kemalist olsun, isterse de muhafazakar, fark etmez. Bizim devlet kendini ezdirmez, gerek gördükçe de ezer... Toplum devletten özerk olmayınca devlet topluma hükmeder. Kısmi de olsa demokrasi içinde bunu yapıyor olabilmesi ise bir ‘Türk mucizesi’ sayılmalıdır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar