Yusuf Ziya DÖGER
Sosyoloji biliminin temel ilkelerinden biri “Sosyal olayların tek etkenle açıklanamayacağıdır.” Sosyal nitelikli olayların oluşumunda birçok faktör devreye girer. Yani domino etkisi denilen bir süreç yaşanır ve bu sürecin sonucunda söz konusu faktörlerin bütünlüğünden yansıyan sosyal bir durum meydana gelir. Meydana gelen durumun doğru biçimde analizi ve anlaşılması ise sürece etki eden faktörlerin tümünün dikkate alınarak sonucun üretilmesini gerekli kılar.
Bir sosyal olaya etki eden faktörlerin tümü dikkate alınmadığı sürece o olayın doğru biçimde analiz edilmesi de mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla olayın arka planı ve bu arka plan nedeniyle senkronize biçimde gelişen durumlar göz önünde bulundurulmalıdır. Ne yazık ki bu konuda insanlarımızın kahir ekseriyeti sadece gördüklerini ve duyduklarını temel veri haline dönüştürerek değerlendirmelerde bulunmaktadırlar. Oysa akıllarını ve yorumlama bilinçlerini dikkate aldıklarında olayların birbirini bütünleyen kısımlarını daha kolay biçimde görme imkânı elde edeceklerdir.
Somutlaştıralım..
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri Kürd Meselesi karşısında “Çözüm Süreci” denilen dönemdeki gibi olup biteni hiçbir zaman sağlıklı biçimde yorumlayamadı. Ancak söz konusu bu dönemde de yapılan yorumlama ve konuyu ele alış biçimi sorunun kökenini tespit etme yerine palyatif bir yaklaşım biçimini öngördüğü de dikkate alınmalıdır. Bu nedenle çözüm üretme odaklı bir yaklaşım biçimi olmayıp toplumsal tepkiyi minimize etmeyi amaçlıyordu. Tepkinin minimize edilmesiyle toplumca sorunun müsebbibi olarak algılananların cetvel testine çıkmaları ve haklı haksızın toplum tarafından görülmesini hedefleyen bir bakışla oluşturulmuştu. Taraflar ise çözümün kendileri lehine sonuç üreteceği varsayımı ile pragmatist beklentiler içine girmişlerdi.
Sürecin her aşamasının farklı bir isim veya tutumla ortaya konulması bunun göstergesiydi. Dolayısıyla işin toplumsal kabulün en üst noktada olduğu anlarda gelişen savsaklamalarla ötelenmesi, amaçlananın gerçekten bir çözüm olmadığını yansıtıyordu. Çözümün tarafı olarak görüşmeleri sürdürenlerin süreçte geliştirdikleri atraksiyonlar pragmatist beklentinin ne olduğu konusunda ipuçlarını veriyordu. Ki devlet adına hükümet kanadı ve Kürdler adına ise silahlı örgütün tepe noktasında yer alan ama devletin cezaevinde olan Öcalan’ın zaman zaman yaptıkları açıklamalar karşı tarafı kazanma amaçlı olduğunun verileriyle doluydu.
Sonuçta ne olduğunu kamuoyu tam olarak bilemeden/bilgilendirilmeden devrilen masalarla karşı karşıya kalındı. Siyaset sahnesinde boy gösteren iki tarafta elbette toplumun nabzının hangi yönde attığını tespite yönelik sık sık kamuoyu yoklamalarına başvurduğunu her sosyal bilimci rahatlıkla görmekteydi. Kanaatime göre süreçten karlı çıkanın devlet adına görüşmeyi yürüten hükümetin kendisi olamayacağını Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarıyla görmesi her şeyin adım adım alt üst olmasına yol açtı. Kürdler adına görüşmenin tarafı haline gelen HDP durumdan memnun idi ve bu nedenle şahin tutumundan izler sergilememek üzere kendisini konumlandırmıştı.
Cumhurbaşkanı net tabloyu 2015 Şubat ve Mart aylarında görmeye başladı ve süreç yavaş yavaş tuzla buz olmaya sürüklendi. Ancak bunu görme becerisini gösteremeyen HDP ise 7 Haziran öncesi ve sonrası sarhoşluğuyla tuzağa düştü. O tuzak yavaş yavaş işletildi. Maalesef gelinen nokta çatışma ortamına iki tarafında balıklama atlamasıydı. Ki devlet bunu hesaplamıştı ve hazırlığını da ona göre yapmıştı. PKK’nin de benzeri bir hazırlık yaptığı çıkan olaylarla delillendirilmeye çalışılsa da bence daha doğru bir tanımlama ile senkronize biçimde daldı.
Gelinen nokta devletin kendi kamuoyunu arkasına almasına yol açtı. Ancak HDP kendi kamuoyunu gün be gün yitirmeye başladı. Yaşananlar buna ait verilerle yüklüdür.
Sonuç..
7 Haziran sonrasında adım adım gelen çatışma ve savaş konsepti. Önce kitlelerde var olan beklentinin yıkılmasını amaçladı. Böylece Çözüm Süreci’ne olan desteğin toplumca geri alınması sağlandı. Bunun sonunda ise çekilmiş kılıçların kanlanmadan kınına girmeyeceği kanaatinin toplumca benimsenmesi oldu. Bu arada yaşanan 15 Temmuz’a yönelik ilk açıklamasını yapan Cumhurbaşkanı’nın “bu bize Allah’ın bir lütfüydü” demesi hem Fetullahçı olayına yönelik hem de PKK’ye yönelik kamuoyu desteğinin amaçlanarak eylemlere girişileceğinin beklentisi olarak yorumlamak gerekiyor. Ki bu desteği aldığı fark edilince de düğmeye basıldı.
Oluşan kaos ortamı Hükümet’in elini her gün daha da güçlendirdi. Sonuçta ise süreç HDP milletvekillerinin tutuklanmasıyla tarihe gömüldü. Ancak bu sürecin ilk ayağının dokunulmazlıkların kaldırılması konusu ile oluşturulduğunu bilmek zorundayız. Bu konunun ifade edildiği tarihi dikkate almadan sürecin bu ayağının anlaşılması da mümkün değil. Ki hemen peşinde meclis görüşmelerini de dikkate almak zorundayız. İlk adımın ilçe belediye başkanlarına ve sonrasında Büyükşehirler de dahil olmak üzere diğer başkanlara yönelik atılmasını da adım adım kamuoyunun tepkisizleştirilmesi olarak okumalıdır. Peki PKK’nin bu sürecin işletilmesi için sivillerin de hedef olacağını bile bile bombalama eylemlerine girişmesi dikkate alınması gereken diğer bir noktadır.
Sosyal olaylar oluşurken toplum ise bunlar konusunda deformasyon ve algı operasyonlarına maruz kalır. Buna maruz kalanlar ise olup biteni aklıselim değerlendirmek yerine, maruz kaldıklarını kolayca benimseyecek hazır kitlelere dönüşürler. Bu beraberinde kör bir bakış getirerek taraf olduğunun mutlak haklılığını onlara dayatır.
Not: Bu konuda 2013’te yazılmış şu yazıya bakılmasında fayda var.
(M.E)
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.05.2018
21.02.2018
13.10.2017
24.09.2017
27.03.2017
27.02.2017
16.02.2017
31.01.2017
28.01.2017
22.01.2017