Sezin ÖNEY
Bugünlerde Erivan’da çekilmiş, ellerinde, 1915 öncesinden kalma, aile büyüklerine ait resimleri tutan bir grup çocuğun fotoğrafına bakıyorum. Bizim çocukların yaşlarında olmalılar, küçücüğünden büyüğüne…
Gerçek hayattaki komşumuzun suratsız, nefret dolu hâllerinden daha bir içten bakıyorlar bana resimden. Var olmayan bir hayatta sanki tanışıyoruz ailecek. “Arayı açtık, görüşelim” diyivereceğim geliyor fotoğraftaki çocuk yüzlerine.
Erivan’a ilk kez beş yıl önce gitmiştim. En canlı, neşeli yerlerine bile, yasın, matemin sindiği bir kentti. Güleç anlarda bile, sanki şehrin insanlarıyla aramızda hayalet dolaşıyor ve dışarıdan geleni, geçmişi düşünmeye çağırıyordu.
Bugünlerde 100. Yıl anmalarının yapıldığı, Soykırım Anıt ve Müzesi de, Erivan’a yolu düşeni, ısrarla kendine doğru çekiyordu.
Hiç sönmeyen bir ateşin yandığı, keskin hatlı Anıt, Tsitsernakaberd yani Kırlangıç Kalesi tepesinde. Müze de, Anıt’ın aşağısında yer alıyor.
Oraya gittiğim gün, dönüşüme yakındı. “Grinin en kurşuni hâlinin Erivan’ı kasvete boğduğu, insanın böğrüne çöken bir havada” gittiğimi yazmışım.
Bu sıkıntıyla beraber, Müze’de karşıma çıkacakların korkusu da vardı; Soykırım üzerine okumuş olmanın değiştiremeyeceği, “korku tüneline” girmeden önceki gibi bir yürek sıkışması, endişe… Mimari olarak da, karanlık bir labirentten dolanarak, Müze’ye ilerlemek de, “ne var karanlığın sonunda” hissini artırıyordu…
Ziyaretçinin karşısına çıkansa, bir ailenin tarihinin, misafir olduğunuz fakirhanede sandıktan çıkarılıp ortaya dökülüvermesi gibi bir manzara oluyordu; albümlerden çıkmış sararmış fotoğraflar, titrek bir yazıyla kaleme alınmış mektuplar, resmî belgeler, bin bir soluk anı.
Usul usul ailenin başına gelen felaketleri anlatan bir yaşlı akraba gibi müze, her köşesinden kan ve acı sızıyor. Fotoğraflardaki çocuklara uzanıp, hepsine kol kanat germek, kendi çocuğum yapmak istiyorum; öyle korumasızlar ki. Resimlerdeki gençleri bir yerlere saklamak istiyorum ki, gözükmesinler, hayat uzayıp gitmeli önlerinde. Kaderi meçhul o tüm insanları, geçmişte sıkıştıkları yerde çekip çıkarmak istiyorum.
Şöyle yazmıştım; “Bu müzedeki fotoğraflardaki çocukların torunları, benim sevgilim, eşim dostum, komşum, bakkalım, yanımdan geçerken gülümsediğim yolumun kesiştiği ‘sıradan vatandaşlar’, belki de yaşadığım ülkenin başbakanı olabilirdi.
O zaman zaten burası da başka bir yer olur, neredeyse hiç ‘farklı’ kimse, bir şey kalmayana kadar birbirimizi yediğimiz bir siyasi kültür gelişmezdi.
Hepsi sizden benden çalındı.”
1915’i hiç yaşamamalıydık.
Madem yaşadık; o zaman da aradan geçen yüzyıl bize çok vakit, fırsat verdi hesaplaşabilmek için.
Osmanlı’ya çok önem veriyor, tarihî detayları popüler kültüre, bugünkü yaşamımıza taşımayı çok seviyoruz. Ama Osmanlı tarihinin önemli bir dönüm noktasının, “baskıya giderken düşüp unutulmuş sayfalar gibi”, kitaplardan, incelemelerden eksik olduğu hâliyle de idare ediveriyoruz.
Dahası, bugünlerde yine artan biçimde, müthiş bir siyasi kutuplaşma içindeyiz.
Farklı kesimlerden, görüşlerden insanların, siyasi farklılıklar nedeniyle birbirlerine “katli vacip” gözüyle baktığını gözlüyorum.
Geçen yüzyılın tarihine bakınca, hep yeni bir “iç düşman” ve “dış mihrak”, “hain” yaratıldığını, hep birilerinin, bir grubun şeytanlaştırıldığını görüyorum.
Kendi hayatıma, çevreme baktığımda, sürekli bir siyasi gerilim yaşandığına, politik sebepler nedeniyle, arkadaşlar, hattâ aile bireylerinin kanlı bıçaklı hâle geldiğine tanık oluyorum.
Sürekli birbirimize saldırıyor, birbirimizi suçluyor, kan istiyoruz. Siyasi ortaklıklar üzerinden kabileler oluşturuyor, diğer kabileye bıçakları çekip batırmaktan zevk alıyoruz.
“Bizim taraf” tertemiz, ahlaklı, pirüpak, hiç günahsız; öteki tarafsa, tahammül edilmez, ortadan kaldırılsa “her şeyin güzel olacağı” bir engel.
Bu hengâmede, kalpler mi kırılmış, canlar mı yakılmış –mühim değil.
Aynaya bakmak zor geliyor değil mi? Tarihle yüzleşebilmek için önce, herkesin kendiyle ve kendi tutarsızlıklarıyla yüzleşmesi lazım.
Yüzleşmek zor bir iş; bir ömür boyu, dün ve bugün insanın insana ettiğinin yasını tutup, çilesini çekmeyi gerektiriyor.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Olağanüstü koşullardan çıkış
3.02.2025 - Lucifer etkisi: Can ve cam kırıkları
29.01.2025 - Çanlar kimin için çalıyor?
17.01.2025 - ABD seçimleri: Neden böyle oldu?
7.11.2024 - Şahinlerin barışı
6.11.2024 - Bu 'süreç' neyin süreci?
24.10.2024 - Dönüm noktası bir ziyaret
27.06.2024 - Meksika’nın ilk kadın başkanı çetelere karşı
7.06.2024 - Siyasi cinayetler: Slovakya’dan Türkiye’ye
26.05.2024 - Etki Ajanlığı Yasaları: Ne, nerede, nasıl?
20.05.2024
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
ali bilgi
Yorumunuzu Giriniz...