Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Yargı, siyaset girdabında savrulurken
8.01.2014
2727

 Hukukun eli ve yüzü soğuktur. Soruşturma ve yargı süreçleri kimi nasıl etkileyeceğine göre değerlendirilmez.

Hukuk kendisini dünyanın zamanlamasının dışına çekerek hayata bakar ve o hayatı önündeki dosya ve içindeki delillerle değerlendirir. Adalet mekanizmasını meşru bulmamızın nedeni bu ‘körlüktür’. Dolayısıyla da o ‘körlüğün’ zedelendiği her an hukukun pratik meşruiyeti zedelenir. Muhtemelen insanlar ideal bir kavram olarak hukuka saygılarını beyan etmeyi sürdürürler, ama karşılarında var olan hukukun ya da hukuk adına var olan sistemin meşru olmadığına dair bir kanaat geliştirirler. O noktadan sonra hukuk siyasetin geniş alanında bir aktör ve araç olarak algılanır. Eğer bu algıyı güçlendirecek bir çıkış yapılırsa, artık mesele algı olmaktan da çıkar ve ‘olguya’ dönüşür.

Yolsuzluk operasyonu bu girdabın içinde giderek anlam kayması yaşıyor. Dosyanın içinde yolsuzluk var. Ama dosyanın kendisi siyasi bir unsur… Hukukun güvenilir olması ve toplumdan saygı görmesi ise, ancak kendisini siyasetten uzak tutmak üzere titiz davranmasıyla mümkün. Tabii ki herhangi bir hukuksal adım atılırken bunun siyasi sonucunun ne olacağına dair bir mülahaza savunulabilir değil. Kimse siyasi kaygılarla kendi işini ilkesizliğe terk eden bir hukuktan yana olmaz. Ancak burada sözünü ettiğimiz genel geçer hukuk/siyaset ilişkisi ‘tepkilerin’ dikkate alınmaması yönündedir. Diğer bir deyişle bir hukuk tasarrufunun siyaset alanında yaratacağı tepkileri dikkate almaması gerektiğini savunmak doğaldır. Ama ya söz konusu ilişki belirli bir ‘etkinin’ oluşmasını hedefliyorsa? Yani bir hukuk tasarrufu yoluyla siyaset alanının etkilenmesi amaçlanıyorsa? Bu durumda yargı mekanizmasının bir siyasi aktör haline geldiğini kabul etmek ve sonucuna katlanmak gerekir. Basitçe söyleyecek olursak eğer hukuk alanı siyasileşirse, siyasetin oyun kurallarına da razı hale gelir ve siyasi aktörlerin tasarruflarına muhatap olur. Son gelişmelerde de böyle oldu ve hükümet bir savcının ikinci bir dosya hamlesi içinde olduğunu öğrendiği an adli kolluk yönetmeliğini değiştirdi. Bunun yargı bağımsızlığının ihlali olduğunu tabii ki hükümet yetkilileri de biliyordu, ama bunun toplumda bir infial oluşturmayacağı açıktı. Çünkü mesele bir siyasi kavga olarak görülmeye başlandığı andan itibaren yürütmenin yargıya müdahalesi de o siyasi çatışma bağlamı içinden okundu. Sonuçta Danıştay yeni yönetmeliği durdurdu ama bu arada ikinci dosya da akamete uğradı ve meselenin siyasi niteliği daha da belirginleşti.

Tarafsız olmayan bir yargı kaçınılmaz olarak siyasidir. Dolayısıyla hukuki zeminini korumak isteyen bir adli sürecin kendi tarafsızlığını rencide edecek en ufak bir kuşkuya bile yer bırakmaması gerekir. Aksi halde suç unsuru buharlaşmaz… Nitekim bugün de yolsuzlukların gerçekliğine dair yaygın bir kanaat var. Ancak kuşku yaratılırsa yargının hükümete paralel bir yürütme mekanizması gibi davrandığı gerçeği de denkleme eklenir. Ergenekon sürecinde böyle oldu. Darbe girişiminin olmadığını öne sürmek mümkün değil ama yargının siyasi bir tutum aldığı gerçeğine de itiraz edilemez. Aynı durum KCK operasyonu ve yargılama süreci için de geçerli. Orada da herkesin suçsuz olduğunu öne sürmek mümkün olmasa da, binlerce suçsuz insanın ideolojik ve siyasi bir bakış sonucu mahkum edildiği açık.

Mesele giderek herhangi bir suçun işlenip işlenmemesi olmaktan çıkıyor. Meselenin bu dar bağlamda kalmasını istiyorsanız, özellikle yargı sistematiğinin kendi sınırlarını genişleten tasarruflardan uzak durması gerekiyor. Bu ise herhangi bir dosyanın olgunlaşması ile birlikte, hiçbir siyasi mülahaza duymadan yürürlüğe konmasını ima ediyor. Eğer dosyalar biriktirilip birleştiriliyor ve ‘uygun zaman’ bekleniyorsa, bundan hukukun yara alması ve toplum nezdinde meşruiyet kaybı yaşamasından daha doğal ne olabilir? Açıktır ki ‘uygun zaman’ ya kurum içi kariyer hesapları ile ilgilidir, ya da doğrudan siyasi bir amaçla bağlantılıdır. Buna söz konusu dosyaların sadece içeriklerinin değil, bizatihi varlıklarının bütün üst makamlardan gizlenmesini eklediğinizde şüpheler daha da artar.

Nihayet söz konusu yolsuzluk iddialarının bakanlara kadar ulaşması, bu dosyaları yürüten savcılara siyasi sorumluluk da yüklüyor. Eğer bu sorumluluğu kimseyle paylaşmamayı tercih ediyorsanız, kendinizin siyasi bir aktör olarak görülmesine imkan tanırsınız. Nitekim bugün o soru soruluyor ve yolsuzluklar siyasetin doğal ağırlığı altında eziliyor. Çünkü siyasi niyetten kuşku duyulduğu bir noktada hukukun adalet adına davrandığı iddiası da ancak ‘siyaseten’ sahiplenilebiliyor ve girdap derinleşiyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar