Şahin ALPAY

Kürdistan’ı kapsayan Türkiye
23.02.2013
4537

 DİYARBAKIR - Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı / Medialog Platformu’nun bugün yapılacak “Toplumsal Uzlaşı ve Medya Çalıştayı” başlıklı toplantısı için bir gün önceden Diyarbakır’a geldim. Bütün günü kentteki kanaat önderleriyle görüşerek geçirdim. Tahmin edeceğiniz gibi, Türkiye’yi büyük Türk – Kürt barışına götüreceğini umduğum “İmralı süreci”nin burada nasıl algılandığını öğrenmeye çalıştım.

Anladığım kadarıyla Türkiye’nin Kürt çoğunluklu bölgesinde barış umudu, Türkiye’nin geri kalanında olduğu kadar yaygın ve kuvvetli. Ne var ki, önceki Habur ve Oslo süreçlerinin başına gelenler unutulmuş değil. Akıllarda “Acaba bu süreç de ötekiler gibi seçimlere kadar mı sürer?” sorusu var. Kürtler arasında devlete güvensizliğin eskilere ve derinlere gittiği de muhakkak. Bu güvensizlik halkın dilinde şu atasözleriyle ifade buluyor: “Osmanlı’nın ne yapacağı belli olmaz… Osmanlı’da oyun bitmez… Devlet, köprü olsa üzerinden geçilmez.”

Barış sürecinde PKK’ya güvenilemeyeceğini savunanlar da var. Çatışmaların sürmesinde çıkarı olan, bir ucu Ankara’da, öteki ucu Kandil’de olan bir çevrenin süreci kundaklayabileceği endişesi dile geliyor. Güvenlik güçleri arasında, PKK’nın barış sürecini yeniden güç toplamak için istismar edebileceği kaygısının yaygın olduğu söyleniyor. Başbakan Erdoğan’ın sık sık söylem değiştirmesi, MİT’in Abdullah Öcalan ile görüşmeye başladığının açıklanmasından 3 gün sonra 10 PKK militanının öldürülmesi, daha birkaç gün önce Kandil’e düzenlenen hava saldırılarından sonra bölgeye 7 PKK’lının cenazesinin gelmesi, “Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolan” Uludere faciası, sürecin geleceği hakkında tereddüt uyandıran diğer hususlar.

Bütün kaygı ve kuşkulara rağmen, Başbakan Erdoğan’ın bu kez samimi olduğu ve AKP hükümetinin Türkiye’nin ekonomik ve stratejik çıkarları doğrultusunda Kürtlerle büyük barışta kararlı olabileceği tespiti de yapılıyor. AKP ile BDP arasında “Başkanlığı ver, özerkliği al” üzerinden bir anlaşmaya varılıp varılamayacağı konusunda kanaatler muhtelif. CHP’nin barış sürecine dahil olması hayati önemde görülüyor. Konuştuğum kanaat önderlerinden biri şöyle dedi: CHP artık karar aşamasına geldi. Kılıçdaroğlu barıştan yana tavır almazsa, artık yerinde oturmamalı, “otobüsün şoförü değişmeli;” CHP’ye güçlenme yolunu açacak bir lider gelmeli.

Sur Belediye Başkanı, BDP’li dostum Abdullah Demirbaş’la da sohbet fırsatı buldum. Demirbaş, her zamanki gibi, barışın anahtarını şu formülde buluyor: 1) Çok – dilli hizmet ve eğitim. 2) Farklı inançlara tam saygı. 3) Yerel yönetimler arası dayanışma. Bu defa bir dördüncü şart da ekledi: Herkesin, gerek devletin, gerekse PKK’nın işledikleri suçlarla yüzleşmesi. Barış sürecinin bütün zikzaklara, iniş çıkışlara, yol arızalarına rağmen, eninde sonunda başarıya ulaşacağına inanılıyor. Bunun kaynağında da ezici çoğunluğuyla Kürtlerin Türkiye’yi vatan bilmeleri; Türkiye’ye bağlılığın çok güçlü olması var. Bu bağlılığın Kürt kimliğine en radikal biçimde bağlı gençler arasında bile şu sözlerle dile getirildiği anlatıldı: “Kendi kendimizi yönetelim, ama büyük devletimiz Türkiye olsun… Kürdistan’ı kapsayan Türkiye istiyoruz…”

Diyarbakır’daki kanaat önderlerine göre, barış sürecinin sözde kalmayıp, hayata geçeceğini göstermek için AKP hükümetinin anayasadan önce yapması gerekenler var: Okullarda “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” andının kalkması, ders kitaplarının Kürtlere yönelik ayrımcı ifadelerden arındırılması. Yeni Eğitim Bakanımız Nabi Avcı’ya Diyarbakır’dan duyurulur… [email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar