Şahin ALPAY
Bundan yaklaşık 8 yıl önce, 21 Ekim 2007'de yapılan ve Cumhurbaşkanı'nın parlamento yerine halk tarafından seçilmesini öngören anayasa referandumundan hemen önce şöyle yazmıştım:
“Sandığa gideceğim ve ‘hayır' diyeceğim... Halkoyuyla seçilmesi, parlamenter sistemde devlet başkanının sembolik yetkili temsil makamı olma niteliğiyle bağdaşmaz. Çünkü halk tarafından seçilen devlet başkanı kendisine fazladan güç vehmedebilir; üstüne vazife olmayan işlere karışabilir. Hele iki dönem görev yapma imkanı tanınacak olursa yeniden seçilmek için rekabete girişeceğinden, makamın daha da siyasallaşıp, tarafsız ve uzlaştırıcı rolünden uzaklaşması kaçınılmaz olabilir.” (“Bayramınız kutlu, oyunuz ‘hayır' olsun,” Zaman, 13 Ekim 2007.) Bu, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine karşı yazdığım yazıların sadece sonuncusuydu.
Öngördüklerim hemen harfiyen gerçekleşti: Ağustos 2014'te halk tarfından Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan, “kendisine fazladan (anayasada yazılı olandan fazla) güç vehmediyor, üstüne vazife olmayan işlere” karışıyor. Anayasanın görevini “tarafsızlıkla yerine getirmesini” öngörmesine ve “devlet organlarının uyumlu ve düzenli çalışmasını gözetmek”ten ibaret olarak tanımlamasına rağmen, halk tarafından Cumhurbaşkanı seçilmesiyle sanki parlamenter yerine yarı – başkanlık sistemi ihdas olmuş gibi davranıyor.
Ve, ülkenin 1990'lardaki gibi kan ve ateşle yoğrulmaya başladığı şu günlerde, böyle yaptığını net ve açık olarak ifadeden zerre kadar çekinmiyor: “İster kabul edilsin, ister edilmesin, Türkiye'nin yönetim sistemi değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir anayasa ile kesinleştirilmesidir.” (14.08.2015) Bu sözlerin ne anlama geldiğini en net ve açık olarak anayasa hukukçularının duayeni Prof. Dr. Ergun Özbudun ifade etti: “Cumhurbaşkanı'nın bu beyanı, fiili durumun anayasaya uygun olmayan bir durum olduğunun ve mevcut yönetimin anayasaya uygun olmadığının itirafıdır...”
Gerçekte Erdoğan bunu ilk kez söylemiyor. Geçen Mart ayında da şöyle konuşmuştu: “Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle Türkiye'de bir dönem fiilen bitmiştir... Parlamenter sistem bir daha geri dönüşü olmamak üzere milletimiz tarafından bekleme odasına alındı. Bu bekleme... ya mevcut uygulamaya anayasal zemin kazandırılana kadar ya da bunun yerine yeni bir sistem ikame edene kadar. Bunun kararı da 7 Haziran seçimlerinde verilecektir.” (12.03.2015)
Bunun kararı 7 Haziran'da verildi! Halk “başkanlık istemiyoruz...” dediği gibi Erdoğan'a değil 400 milletvekilliği, tek başına iktidar imkanı dahi vermedi. Peki, nasıl oluyor da Erdoğan aynı iddiayı şimdi yeniden tekrarlayabiliyor? Erdoğan, fütursuzca, hiç çekinmeden anayasayı fiilen rafa kaldırdığını söylemeye devam ediyor, çünkü ona “hayır, bunu yapamazsın” diyen yok. Güvendiği de şu: Cumhurbaşkanı ancak vatana ihanet ile suçlanabilir...
Otoritesini ve saygınlığını korumak isteyen bir Anayasa Mahkemesi (AYM) pekala Türkiye'nin hükümet sisteminin parlamenter demokrasi olduğunu herkese hatırlatabilir. Ne var ki AYM'yi de dinleyen yok. AYM, AKP'nin çıkardığı anayasayla çelişen kanunların bazılarını, bu arada dershanelerin kapatılmasına ilişkin kanunu iptal etti, ama Erdoğan'ın güdümündeki hükümet, kararı uygulamayı reddediyor. Öte yandan şu da sorulabilir: Hukuk devletinin temel kurallarından doğal yargıç ilkesini ihlal eden Sulh Ceza Hakimlikleri'ni anayasaya uygun bulan bir AYM'nin saygınlığı kaldı mı?
Görünen o ki Erdoğan'ın anayasa ihlallerine ancak ve ancak halk “dur!” diyebilir ve diyecektir.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Fark, karizma olabilir mi?
14.06.2023 - Harikalar diyarında
21.12.2020 - Kaçık Radyo'ya uzun ömürler
6.02.2020 - Kemalizmin amaçlanmayan sonuçları
18.11.2020 - Darbecilikle boğuşurken popülizme yakalanmak
30.09.2020 - Assar Lindbeck ve liberal sosyal demokrasi
24.09.2020 - Yeni dünya görüşüm
20.07.2020 - Kadri bilinmemiş bir şah-eser
8.05.2020 - Trump'ın dünyaya verdiği dersler
29.04.2020 - Ne umduk, ne bulduk
21.04.2020
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları






































ü/niversiteli
Vay be doğacağım günlerde bile darbe rüzgârları esiyormuş bu memlekette bilseydim doğmazdım merak ettiğim şey acaba kim iktidarda idi. Büyük olasılıkla sağ partilerden biridir ki sivil itaatle indiremeyenler darbe fasılalarıyla memleketin gelişmelerine set oluşturma gayretleri içine girmişlerdir.
alaattinkoyunbakan
1957 yılı samet kuşçu olayı önemsenseydi belki 1960 darbesi olmayabilirdi.sayın yazar çoook önemli bir hatırlatmada bulunuyor.