Şahin ALPAY
Erdoğan partisi, ideolojik değil oportünist (fırsatçı) bir siyasi ve iktisadi çıkar ortaklığıdır. Buna ille de bir ideolojik nitelik atfetmek istenirse Erdoğan partisi “Dini (Sünni) Milliyetçi” bir parti olarak nitelenebilir. Muhafazakar Sünni Kürtleri kucaklar, ama diğer Kürtleri dışlar; Alevileri ise toptan dışarıda bırakır. Erdoğan Partisi’nin “millet” dediği, kendisine oy verenlerden ibarettir.
Erdoğan rejiminin niteliği hakkında, demokratik toplumun gereklerinin bilincinde olan yerli ve yabancı bütün gözlemciler hemfikir. Demokrasinin dünya serüvenini en yakından izleyen siyaset bilimcilerden Larry Diamond, iki yıl önce yayımlanan bir makalesinde Türkiye’nin bir “sahte demokrasi” halini aldığını yazmıştı. (The Atlantic, May 2014.) Geçen yılın başında yayımlanan makalesinde ise, Türkiye’de tek–adam rejimini hakim kılma yönünde atılan adımların “belirli bir eşiği aştığını, rejimi demokrasinin asgari koşullarının altında bir düzeye indirdiğini” yazıyordu. (Journal of Democracy, January 2015.) Yani artık Türkiye’de demokrasi değil otokrasi söz konusu.
Erdoğan rejiminin niteliği konusunda geniş mutabakata karşın, Erdoğan partisinin niteliği konusunda görüş birliği yok. Oysa bunun doğru teşhisi, Türkiye’de siyasetin anlaşılması açısından önem taşımakta. Evet, yerli ve yabancı Oryantalistlere (yani İslam’ın modernleşmeyle ve demokrasiyle bağdaşmazlığını savunanlara) soracak olursanız, Erdoğan’ın partisi “İslamcı, Osmanlıcı…” Erdoğan ve (geçenlerde azlettiği) Davutoğlu’nun söylemlerini inceleyerek bu sonuca varan akademisyenler dahi çıktı. Ne var ki partiye ideolojik vasıflar yükleyen bu sıfatlar son derece yanıltıcı.
Eğer “İslamcı” kavramını (kimilerinin yaptığı gibi) neredeyse bütün dindar Müslümanları kapsayacak şekilde genişletecek olursanız, Erdoğan partisini “İslamcı” olarak niteleyebilirsiniz. Gerçek şu ki ne Türkiye’de ne de başka yerlerde dindar Müslümanların tümü “İslamcı” değildir ve hiçbir zaman da öyle olmamıştır. (Türkiye’de yaşananlara rağmen bunun hâlâ anlaşılamaması hayret vericidir.) İslamcı siyasi akımların ve partilerin ortak oldukları somut ilkeler var: 1) Batı’ya her bakımdan karşı olmak. 2) İktidara gelindiğinde şu veya bu ölçüde İslam hukukunu hakim kılmak. 3) İslam ülkelerinin birliğini savunmak. Radikal, yani şiddet yanlısı olsun ya da barışçı siyasi mücadeleden yana olsun bütün İslamcı partilerin buluştukları ilkeler bunlar. Tunus’ta Raşit Gannuşi “Siyasal İslamcı değil, Müslüman demokratız” derken yukarıda sayılan ilkelerle bağlı olmadığını ifade etmekte.
Refah Partisi, demokratik yoldan iktidara gelmeyi, ama bir gün herkesi “Millî Görüşçü” yapmayı hedefleyen, İslamcı bir partiydi, Batı’ya (NATO, AB dahil) her bakımdan karşıydı. Çok–hukukluluk, hukuk seçme özgürlüğü vaad ediyordu. İslam NATO’su, Ortak Pazarı, dinarı, vesaire kuracaktı. “Yenilikçi” kanatla birlikte, böylesi bir platformla iktidara gelinemeyeceğinin keşfi, Fazilet Partisi’nin (FP) kuruluşuyla sonuçlandı. FP İslamcılıktan başka bir şeye geçiş dönemini ifade ediyordu. Askeri vesayetçiler onu da kapatınca “muhafazakâr demokrat” olduğunu ilan eden Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu.
İslamcıların ortak ilkeleri açısından bakıldığında AKP’nin İslamcı olduğu söylenemeyeceği gibi, 2011’den sonra giderek aldığı hal olan “Erdoğan Partisi”nin İslamcı olduğu da söylenemez. İkisi de ideolojik olmaktan ziyade pragmatik nitelikte partilerdir. İlk iki iktidar döneminde aralarında Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın da olduğu bir kadro tarafından yönetilen AKP, Türkiye’yi askeri vesayetin pençesinden kurtarmak, bunun için de olabildiğince AB’ye yakınlaşmak amacını güttü.
Erdoğan partisi ideolojik değil, oportünisttir
Askeri vesayetçilerin geri gelmek için artan gayretlerini (Balyoz, Ergenekon ve yargı darbesi girişimlerini) bertaraf eden, demokratikleşme yolunda azımsanmayacak adımlarla AB ile üyelik müzakerelerinin başlamasını sağlayan AKP’nin 2011 seçimlerinde oy oranını yüzde 50’ye tırmandırması ve Arap Baharı’nın tanımladığı bölge konjonktürü Erdoğan’a AKP’yi “Erdoğan partisi”ne dönüştürme kapısını açtı. 17/25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasına hedef olunması ise bunu bir zorunluluk haline getirdi. Başta Abdullah Gül ve Bülent Arınç olmak üzere AKP’nin tüm kurucu kadroları adım adım tasfiye edildi. AKP giderek Erdoğan’ın mutlak hakim olduğu bir siyasi ve iktisadi çıkar ortaklığı niteliğini kazandı. Erdoğan partisinin tek bir rehber ilkesi var: İktidarı korumak ve sürdürmek, bunun için ne gerekiyorsa yapmak.
Bu ilke doğrultusunda bir gün “Balyoz ve Ergenekon’un savcısıyım” der, ertesi gün onların hamisi kesilir. Bir gün “Kürt sorunu benim de sorunumdur” der, ertesi gün yok böyle bir şey der. Bir gün PKK ile barış müzakerelerine girişir, ertesi gün tek bir terörist kalmayıncaya kadar savaş açar. Bir gün Hizmet Hareketi’ni göklere çıkarır, ertesi gün “silahsız terör örgütü” ilan eder. Bir gün milliyetçiliği sömürmek için “üst akıl” dediği Türkiye’nin de üyesi olduğu Batılı ittifaklara cephe alır, ertesi gün onlardan medet umar. (Bkz. Eser Karakaş’ın harika yazısı: “Üst akıl var mıdır, nedir?” Yeni Hayat, 15 Haziran) Bir gün “Ben oldukça İsrail’le uzlaşma yok” der, ertesi gün “İsrail dostumuzdur” der. Bir gün Mavi Marmara’ya destek verir, ertesi gün “Bana mı sordunuz?” der. Bir gün “Hava sahamızı ihlal ettiler” der, ertesi gün özür diler. Sanırım örnekleri çoğaltmama gerek yok.
Hayır, kendinizi aldatmayın: Erdoğan (ya da Reis’in) partisi, ne RP’ye ne de AKP’ye benzeyen, iktidarı korumak ve sürdürmekten başka hedefi olmayan, ideolojik değil oportünist (fırsatçı) bir siyasi ve iktisadi çıkar ortaklığıdır. İslamcılık ve Osmanlıcılık söylemini sos olarak kullanır, ama “İslamcı, Osmanlıcı” değildir. Buna ille de bir ideolojik nitelik atfetmek istenirse Erdoğan partisi “Dini (Sünni) Milliyetçi” bir parti olarak nitelenebilir. Muhafazakâr Sünni Kürtleri kucaklar, ama diğer Kürtleri dışlar; Alevileri ise toptan dışarıda bırakır. Erdoğan partisinin “millet” dediği, kendisine oy verenlerden ibarettir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2023
21.12.2020
6.02.2020
18.11.2020
30.09.2020
24.09.2020
20.07.2020
8.05.2020
29.04.2020
21.04.2020