Alper GÖRMÜŞ
Türkiye’de, birbirine zıt (bazen de zıtmış gibi görünen) siyasi pozisyonları işgal etseler de kaba ve sert bir “laiklik” ortak paydasında birleşen bir toplumsal-siyasal güç var.
Sayıca hiç de az olmayan bu gücün mümeyyiz vasfı, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının bir bölümünün siyasi tercihlerini meşru saymamak...
Elbette açıkça ve tarif ettiğim netlikte dile getirilmiyor sözünü ettiğim vasıf; fakat şurada yüz yüze bakıyoruz, hepimizin etrafında böyle yüzlerce insan yok mu?
Yine de, bu tür tercihler karşısında nefretlerini gizlemeyip sözünü sakınmayanlar da var... 3 Kasım 2002 seçimlerinin gecesinde Doğu Perinçek’le Ulusal Kanal’da yapılmış söyleşiyi hiç unutmuyorum... Seçimlerden önce Perinçek, Genelkurmay’ın yaptırdığını söylediği bir araştırmaya referansla İşçi Partisi’nin “yüzde 20’yi aştığı”, “milli kuvvetler”in iktidara yürüdüğü yönünde yoğun bir propaganda yürütmüştü. Fakat seçim yapıldı ve İşçi Partisi her zamanki oyunu aldı.
Seçim gecesi, bu propagandanın yürütüldüğü televizyon kanalı ister istemez Perinçek’i ekrana çıkardı. Soruları, kanalın genel yayın yönetmeni Ferit İlsever soruyordu. Ben, bu ilginç söyleşiyi baştan sona izlemiş, sıcağı sıcağına da o zamanlar Yeni Şafak’ta Kürşat Bumin’le birlikte hazırladığımız “Kronik Medya”da aktarmıştım:
“Sorular, ‘Biz size güvendik, İşçi Partisi geliyor neşriyatı yaptık, şimdi ne olacak, nasıl ayıklayacağız bu birincin taşını’ mealindeydi. İlk soru şöyleydi: ‘Siz seçimlerden önce AK Parti’nin de CHP’nin de iktidar olamayacağını söylemiştiniz, şimdi ortaya çıkan manzaraya ne diyorsunuz?’
“Perinçek, ‘Olamayacaklar, hep birlikte göreceğiz’ dedikten sonra, üç-beş aylık bir iktidarın mümkün olduğunu, ama ‘Millî Kuvvetler’in kesinlikle onları devireceğini söyleyerek başladı cevabına. Perinçek, ‘Seçim sonuçlarına saygı duyma, halkın iradesi’ gibi itirazların geçersiz olduğunu söyleyerek şöyle devam etti: ‘Milletler de gaflete düşer, yüzde 35 gaflete düşmüştür.’” (Yeni Şafak, 6 Kasım 2002).
Tabii bu satırları yazdığımda, “gaflete düşen millet”in iktidara getirdiği parti için Perinçek’in biçtiği“üç-beş ay”lık vadeyi hiç ciddiye almamış, içi boş bir tehdit saymıştım; çünkü o zamanlar Balyoz’dan falan hiç haberimiz yoktu... Fakat Perinçek’in Ulusal Kanal’daki konuşmasıyla 5-7 Mart 2003’teki Balyoz semineri arasında “üç-beş ay”ın ortalaması olan “dört ay” bulunduğunu düşününce, bugün, Perinçek’in o günlerde o kadar da “boş” konuşmamış olabileceğini “kıymetlendiriyorum...”
Laik ruh hâlindeki değişiklikler
Dediğim gibi, Perinçek kadar harbi olmasalar da o günlerde onun gibi düşünen milyonlarca insan vardı ve onlar bugün de var. Fakat “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının bir bölümünün siyasi tercihlerini meşru saymamak” ortak paydasında buluşan bu insanların düşünceleri değişmemiş olsa da, ruh hâllerinde o günlerle bugünler arasında çok ciddi farklılıklar oluştu. Bu farklılıklara yol açan etmenleri, önem sırasına göre iki ana başlık altında toplayabileceğimizi düşünüyorum:
Birincisi: “Gaflete düşmüş millet”e ve “meşru olmayan iktidar”a haddini bildirme hususunda en güvenilir kuvveti teşkil eden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin darbe yapma yeteneğinin önemli ölçüde budanmış olması.
İkincisi: AK Parti’yi seçimle iktidardan uzaklaştırma yönündeki umutların zaman içinde pörsümesi...
Bu iki başlığı biraz açalım...
Özeti “önem sırasına” göre sundum ama ayrıntıları ele alırken bu ikiliden nispeten daha önemsizini öne alıp önemliyi sona bırakacağım... Nedeni, basit bir gazeteci taktiğinden başka bir şey değil: Balyoz davasının karara bağlanması nedeniyle “daha önemli”, aynı zamanda “güncel” hâle geldi... Ben de güncel olanı sona saklayarak sizin yazıya ilginizi canlı tutmaya gayret ediyorum.
Seçim hüsranları ve ufuktaki yeni hüsran...
AK Parti 2002’de yüzde 34 oy alarak iktidara geldiğinde, sağ’dan, sol’dan, orta’dan, her kesimden siyasi pozisyon sahipleri kendi özgün siyasi hedeflerini unuttu ve “laiklik sen bizim her şeyimizsin”sloganı etrafında kenetlendi... “Gayrı meşru” AK Parti iktidarını her ne pahasına olursa olsun sona erdirmek, neredeyse onların yegâne siyasi amacı hâline geldi.
Başlangıçta bu amaç doğrultusunda kullanılabilecek araçlardan biri olarak görünen “seçimler”, zaman içinde neredeyse işe yarar bir araç olmaktan çıktı. Çünkü her seçimde AK Parti’nin oyları biraz daha arttı ve laik kesimlerde “AK Parti’yi seçimlerle göndermek mümkün değil mi acaba”sorusu yavaş yavaş zihinlerde yer etmeye başladı.
Yine de, her seçim yenilgisinden sonra yüreklerini ancak “bidon kafalarla buraya kadar”saygısızlığı ve saldırganlığıyla soğutanlar, her yeni seçimden önce “bu sefer başka” duygusuyla umutlanmayı becerebiliyorlardı...
Ben, “bu halk aptal” suçlamasıyla “bu halk önümüzdeki seçimde ‘bunlar’ın defterini dürecek” beklentisi arasındaki büyük paradoksu nasıl göremiyorlar, buna hayret ediyordum ama,“laik- kentli- çağdaş” fakat siyaseten otoriter zihniyetli orta sınıfların her seçim öncesinde umutlarını tazelemesini siyasi demokrasimiz için bir sigorta olarak değerlendiriyordum.
Seçime inancı tazeleyen iki gelişme
2007 ve 2009’da idrak ettiğimiz iki gelişme, AK Parti’nin seçimle işbaşından uzaklaştırılabileceği yönünde umut tazelenmesine vesile oldu... Belki de bu gelişmeler olmasaydı, seçimlere dair karamsarlık çok daha önce ortaya çıkacak ve o kritik yıllarda demokrasi dışı arayışlara laik kesimlerden verilen destek daha da büyüyecekti...
Yeri gelmişken, iktidara karşı bir kalkışma ihtimalini zayıflatan bu iki gelişmeyi kısaca hatırlatayım...
Bu gelişmelerden biri 2007’deki Cumhuriyet mitingleriydi... Bence mitinglerin büyük kalabalıklara sahne olması, ilk seçimlerin AK Parti’nin yenilgisiyle sona ereceğine dair bir umut yarattı ve başka “riskli” alternatiflerin yürürlüğe konulmasını gereksiz kıldı. Bu tahminimde yanılıyor olabilirim, fakat mitinglerin, “laik- çağdaş- kentli” kitlelerin seçimlere inancını olumlu yönde etkilediği hususunda hiçbir şüphem yok.
Öteki gelişme, 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde AK Parti’nin oylarındaki ciddi düşüş... Bu sonucun yarattığı ruh hâli, seçimlerden hemen sonra Ertuğrul Özkök’ün köşesinde yer verdiği bir kadın arkadaşının sözlerinde şöyle ifadesini bulmuştu:
“Pazartesi sabahı çok rahatlamış biçimde uyandım. Bu ülkede kendimi azınlık gibi hissediyordum. Azınlık olmadığımı, bu ülkenin asli unsurlarından, parçalarından biri olduğumu hissettim. Ülkemin halkına itimadım kalmamıştı. Tekrar güvenmeye başladım.”
Sözcü büyüyecek, Cumhuriyet Sözcü’leşecek
Fakat sonrası iyi gelmedi... 2009 yerel seçimlerinden sonra yüzde 58’lik bir referandum (2010) ve yüzde 50’lik bir genel seçim (2011) yaşadık. Ben, her iki oylamadan sonra Ertuğrul Özkök’ün kadın arkadaşının duygularını çok merak etmiştim, şimdi de ediyorum. Acaba “2009 ümidi”ni izleyen iki ağır hayal kırıklığının ardından bir sonraki seçimde de umutlanabilecek mi?
Keza, Bekir Coşkun ve onun gibilerin yazılarını birbirlerine göndererek teselli bulanlar, bir sonraki seçimlerde de umutlanabilecekler mi? Bence bu çok önemli bir sorudur ve bu soruya verilebilecek tek gerçekçi cevap olan “galiba umutlanamayacaklar” cümlesi beni ürkütüyor. Çünkü bu ölçüde koyu bir umutsuzluk nihilizmdir ve nihilizm yalnız onun etkisi altına giren kalabalıklar için kötü sonuçlar üretmez, hepimiz için kötü sonuçlar üretir.
Zinde kuvvetler da böyleyse...
Sözün ettiğim “umutsuzluğa” yol açan ikinci gelişme ise, iktidardaki partiyi güç kullanarak hal’etme potansiyeli taşıyan yegâne kuvvet olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin darbe yapma imkânının giderek ortadan kalkmasıydı...
Balyoz davasında verilen tarihî karar, bu yönde kalan birkaç umut kırıntısını da ortadan kaldırarak, laik kesimlerdeki nihilizmin daha da koyulaşması sonucunu doğuracaktır.
Belki bazılarının hoşuna gidebilir, fakat ben ülke nüfusunun kabaca yüzde 20’lik bir bölümünün, haklı-haksız endişelerle ve büyük bir umutsuzlukla yaşamasının tehlikelerle dolu bir süreç yaratacağı kanaatindeyim.
Nihilizm pasifliğe yol açabileceği gibi önü arkası hesaplanmamış bir sertliğe, bir feda duygusuna da yol açabilir. Ülkedeki siyasi atmosfer, ikinci ihtimalin daha kuvvetli olduğunu gösteriyor.
Şimdilik sadece, bu duygunun basında yaratacağı sonuçları söyleyeyim: Sözcü’nün satışı daha da artacak, Cumhuriyet daha da Sözcü’leşecek.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025