Murat Sevinç
Tarihsel günahlarıyla yüzleşmemiş, bu yüzden sevaplarının da tadını çıkaramayan bir toprak burası. ‘Türkiye’ bir insan olsa, her gün birkaç kez, “En kötü huyum çok iyi kalpli olmam” derdi muhtemelen.
Bir hocamız, üniversite özerkliğinin iyiliğini anlatabilmek için, kürsü ve fakültelerde ‘iç denetim’ gerektiğini, aksi halde o denetimi birilerinin mutlaka yapacağını ve yukarıdan bir denetim/gözetimin üniversiteleri yaşanmaz hale getireceğini, getirdiğini söylerdi; bugün olduğu gibi. Türkiye ahalisi, başta ‘eğitim tornası’ olmak üzere tüm ‘ideolojik aygıtların’ tıkır tıkır işlemesiyle tarihindeki ‘olumsuzlukları’ görmezden gelerek yaşamayı öğreniyor, bir ömür. Sonra, yılın belli günleri, birilerinin ağzının içine bakıyor. Kim ne diyecek, hangi sözcükler kullanılacak vs… Kuşkusuz o günlerin en önemlisi 24 Nisan.
ABD başkanı 24 Nisan açıklamasında ‘soykırım’ sözcüğünü kullandı. Daha önce de, Rusya dahil çok sayıda devlet tarafından tanınmıştı, yeni bir şey değil. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti’ni ‘dışarıda’ bırakan, Osmanlı yönetimini sorumlu tutan ve suçlayıcı dilden kaçınan ‘dikkatli’ bir metin yayınladılar. Eğer Türkiye ile ilişkileri istedikleri gibi olsaydı, ‘soykırım’ terimi kullanılmayacaktı kuşkusuz. Devletlerin, Ermenilerin ya da başka bir halkın acılarıyla, trajedileriyle ilgilendiğini sanmıyorum.
Mesele şu ki sen kendi derdini tasanı evinde konuşmadığında, konuşulmasını baskılayıp hazzetmediğin şeyler söyleyeni ezmeye kalkıştığında ve ‘yüzleşmeme’yi matah bir şey zannettiğinde; dünyaya bolca savaş, ölüm, katliam, faşist askeri darbe ihraç etmiş ve kendi medeniyetini kıtanın yerlilerini yok ederek kurmuş bir devletin başkanının iki dudağına bakar hale geliyorsun. ABD mamulü ‘anti-komünizm histerisi’nin ürünü Türkiye köktenci ‘milliyetçi sağı’nın ABD’ye yönelik tepkilerinin ise ciddiye alınır bir yanı yok elbette. Bir gün iktidar olurlarsa, ‘Beyaz Ev’ önünde bekleşecekler. Bu nedenle ABD başkanına söyleyemeyecekleri her ne varsa, HDP’ye yöneltip seçmenlerini mutlu ediyorlar.
24 Nisan 1915’te İstanbul’da çok sayıda Ermeni yazar, sanatçı, gazeteci ve siyasetçi evlerinden alındı ve çoğu bir daha dönemedi. ‘Tehcir’ kararı yaşama geçirildi ve yurdundan edilen yüz binlerce Ermeni kısa süre içinde yok edildi. Buharlaşmadılar, kaybolmadılar; yollarda, köylerinde, götürüldükleri şehirlerde yok edildiler.
İster 1915’in ağır savaş koşullarından ve kısa süre öncesinde Balkanları, yani ‘ana yurdunu’ kaybeden Osmanlı’nın o esnadaki sıkışmışlığı ve Anadolu’yu kaybetme telaşından söz edilsin… İster Tehcir’in savaş esnasında alınmış gerekli/zorunlu bir karar olduğu iddia edilsin… İster Ermeniler ve Ermeni siyasi partileriyle İttihatçılar arasında 1908’deki yakınlığın bozulmasında etnik-dini gerekçelerden çok dönemin sınıf mücadelesinin payı olduğu savunulsun… İster ‘soykırım’ kavramının 1948’de BM sözleşmesiyle bir ‘suç’ olarak tanımlandığı ve dolayısıyla ‘kanunilik’ prensibi gereğince 1915’in bu kapsamda ele alınamayacağı hatırlatılsın… İster bu argümana karşı ‘soykırım’ (genocide) sözcüğünün ve olgusunun müellifi Polonyalı hukukçu Raphael Lemkin’in ‘soykırım’ kavramını ortaya atarken, 1915’te yaşananlardan etkilendiği ve dolayısıyla 1948 öncesi için ‘soykırım’ teriminin kullanılamayacağı iddiasının kabul edilemez olduğu söylensin… İster o dönem herkesin büyük acılar yaşadığı ve Ermenilerin de onlardan biri olduğu nevi argümanlar ileri sürülsün… İster çözümlemenin odağına, imparatorluğun dağılma sürecindeki milliyetçilik ve yarı sömürgeleşmenin payı konulsun…
Tüm bu ve diğer düşünceler, tartışmalar, savunular, iddialar, ithamlar vs.; 1915’te Osmanlı tebaası 1 milyon civarında Ermeni’nin, aydının, yoksulun, emekçinin, zanaatkarın, siyasetçinin, erkek kadın çoluk çocuğun, geri dönülemez biçimde, kültürel birikimle birlikte Anadolu coğrafyasından büyük ölçüde ‘silindiği’ gerçeğini değiştirmiyor. Gerisi, yorumlar, göreceli doğrular, ideolojiler, değerlendirmeler, nefret, antipati, hukuk vs… (Bu arada, Ermenilere yönelik kıyıcı tutumun 19. yüzyıl sonlarında, II. Abdülhamit döneminde -Doğu’da Ermeni Devleti girişimlerini engelleme iddiasıyla- Hamidiye Alayları marifetiyle başladığını hatırlatmakta yarar var.)
Bir ‘hata’dan değil, kimi İttihatçı yönetici ve memurlar tarafından uygulamaya geçirilen ve ‘suç’ teşkil eden fiillerden söz ediyoruz. En ‘inkarcısı’ dahi, savaş sonrası yurt dışına çıkarılan önde gelen İttihat ve Terakki yöneticilerinin, oralarda turistik gezi nedeniyle bulunmadığını kabul ediyordur sanırım. Bir suç ve o suçun failleri söz konusu.
Hiç öyle 1948 öncesi/sonrası tartışmalarına, hukukun soğukkanlı görünmeye çalışıp bunu genellikle başaramayan dolambaçlı sahasına girip bir şeyler söylemeye gerek duymadan yinelemek istiyorum: 1915 başında bu toprakta yaşayan yüz binlerce Ermeni, kısa süre sonra, artık yoktu. Alman subaylarının, İttihatçıların, Türk’ü ve Kürt’üyle memleket ahalisinin işbirliği sayesinde. Malları mülkleri kaldı, el değiştirdi. “Ağlayanın malı gülene hayretmezmiş” derler, cümlemize bu kadar hayır getirdi belli ki.
24’ünde, Aras Yayıncılığın internet sayfasında ‘dört vilayet’in o dönemki nüfusu içinde yer alan Ermenilerin sayısını gösteren kısa notlar yayınlandı. Örneğin, Diyarbakır Vilayeti’nde (Diyarbakır, Ergani, Maden, Mardin’i kapsayan) 1914 Osmanlı sayımına göre toplam nüfus 619 bin 825, Ermeni nüfusu 72 bin 926. Oran yüzde 11.17. Ermeni Patrikliği verilerinde daha da yüksek. Üç kentin bugünkü nüfusu (2 milyon 638 bin 147) ve Ermeni yurttaş sayısı yaklaşık 100 civarında. Oran, yüzde 0.003!
Çok benzer ve hatta kısmen yüksek oranlar, Erzurum, Van ve Bitlis vilayetleri için de geçerli. Basitçe: vardılar, artık yoklar. Yok edildiler. Terminoloji tartışması içinde bulanıklaştırılmaması gereken somut gerçek, bu.
Ermenilere yapılanların şiddet ve ölçüsünü, ne yalnızca savaş koşullarının muhtelif zorlamalarıyla, ne Osmanlı ordusundan Rus ordusuna katılanların ya da çeteleşerek Türklere saldıran Ermeni grupların varlığıyla açıklamak mümkün. Tabii eğer, Osmanlı tebaası olup ülkenin çeşitli yerlerinde yaşayan yüz binlerce Ermeni’nin hep birlikte ‘Osmanlı’yı arkadan hançerlediği’ fantezisini ciddiye almıyorsanız.
Peki, 1915’in şu ya da bu gerekçeyle ‘soykırım’ terimiyle adlandırılmasını reddediyoruz diyelim. Ek olarak kıyım, katliam, cinayet, ‘Büyük Felaket’ terimlerini de kabul etmediğimizi varsayalım. Diyelim ki, ‘zorunlu’ tehcir esnasında, yazmaya dahi sıkılıyorum, yolda bazı ‘istenmeyen olaylar’ gerçekleşti. Ve hatta, tarihi okurken 1914’ten 1916’ya sıçrayalım, 1915 yılı hiç olmasın!
Güzel de sonrası için ne düşünmeliyiz? Cumhuriyet tarihi boyunca gayrimüslimlere yapılanlar hakkında?
Servet transferleri, Varlık Vergisi utancı, 6-7 Eylül rezaleti ve cinayetleri, 1960 sonrası, pogromlar, Hrant Dink suikasti, Dink’in suikast öncesinde yargı marifetiyle hedef haline gelmesi ve sonrasında mahkeme parodisi… Sayıları yalnızca birkaç on bin kalmış Ermeniler’e yönelik güncel dil… ‘Affedersiniz Ermeni’ benzeri ifadeler… Bindiğim dolmuşun şoförünün trafikte kavga ettiği taksi sürücüsüne, “Ermeni dölü” diyerek bağırması… Osmanlı’nın 19. yüzyıl mimarisinde büyük payı olan Ermeni Balyan Ailesi’nin eseri olan Dolmabahçe Sarayı’nı gezdiren kimi rehberlerin, sırf Ermeni adını ağızlarına almamak için Saray’ı ‘İtalyan Balyani’ ailesinin yaptığını anlatışı… İstanbul’da Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı semtlere malum İttihatçıların adının verilmesi…
Kim yaptı ve yapıyor tüm bunları? Emperyalistler mi! 2021’de, “Bugün olsa yine keseriz” diyebilen ırkçılar misal, İngiliz etkisinde mi?
20’nci yüzyılın başında Osmanlı’da iyi kötü bir gayrimüslim burjuvazi vardı, ne oldu o insanların birikimine, kimlere geçti? O araziler üzerinde kimler yaşadı ve yaşıyor? O evlerde, konaklarda hangi aileler çocuk büyüttü? Hal böyleyken, ABD başkanını kınayanlar içinde en anlaşılır bulduğum TUSİAD’ın tepkisi oldu doğrusu. Malın mülkün, tapu kayıtlarının değerini en iyi varlıklı kesim biliyordur.
Ezcümle, her fırsatta dile vuran bir ‘yok etme’ hevesinden söz ediyoruz. Palavrayı ideoloji haline getirenler, hiç olmazsa, 2011’de askerdeyken ve tam da bir 24 Nisan günü silah arkadaşı tarafından öldürülen Sevag Balıkçı’dan, onun güzel yüzünden mahcup olmalı. Kim öldürdü Sevag Balıkçı’yı, hangi zihniyet?
Gelelim en tahammül edilmez tekrarlardan birine: “Konuyu ‘tarihçilere’ havale edelim.” Ne güzel, nasıl bilimsel ve demokratik bir öneri! Bu ifade, iktidarların sık sarf ettiği, “Yargıya intikal etmiş bir konu, yorum yapamam” cümlesinin, tarih versiyonudur.
Arşivlerin selameti, bilinmeyen bir şey kalıp kalmadığı, resmî tarihçilerin bazı belgeleri ‘yanlış-eksik’ çevirmek konusundaki becerisinin biliniyor oluşu, dönemin önemlice evrakının bizzat o yılların idaresi tarafından ortadan kaldırıldığı bilgisi vs… Üzerine söz söylemeye cüret edemeyeceğim bu konuları bir yana bırakayım. Velev ki tüm arşiv yerli yerinde dursun ve kollarını araştırmacılara açıp bekliyor olsun.
Soru şu: Kimdir bu tarihçi? İdeolojilerden masun, uzayda imal edilmiş ve tarihçi sıfatı layık görülmüş bir canlı türü mü var? Türkiye’de, kimin hangi konuları çalıştığında başına neler gelebileceği sır mı? Bugün bu ülkenin hangi üniversitesinde içinde ‘soykırım’ geçen bir tez, yazarının başına kaza bela getirmez? Bırakın yazıp çizmeyi, bugün ülkenin hangi üniversitesinde bu konular (eğer terimlerin başına ‘sözde’ ifadesini eklemiyorsanız) layıkıyla ve endişe duymaksızın anlatılabilir? Geçmiş farklı mıydı? Kaç kişi çalışabildi, kaç kişi cesaret edebildi resmî tezlere itiraz yöneltmeye?
Daha önce de yazmıştım; bir tarihçi hocamız, 1935 tarihli ‘Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun’ ile ilgili, Milli Kütüphane’deki defterlerden yararlanarak yazdığı ve ‘çok sıradan’ olarak tanımladığı YL tezi için, hayli ‘solcu’ fakültesinde jüri kurmakta nasıl zorlandığını anlatmıştı yıllar önce. Sonunda başka üniversiteden iki hoca kabul etmiş de, jüri toplanabilmiş.
Yıllar önce, henüz 21. yüzyılın devleti tarafından sorgusuz sualsiz ve soruşturmasız ‘iltisaklı’ ilan edilmemiş ve 21. yüzyılın yöneticilerinin isimlendirmesiyle ‘sivil ölüm’e mahkum edilmemişken; üniversitenin ortak e-posta grubunda, Ermenilerin yaşadığı acıların anlaşılıp paylaşıldığını söyleyen ve içinde ‘soykırım’ terimi geçmeyen sıradan bir metni imzaladık diye (fakülteden sekiz-on kişi) işittiğimiz hakaretleri nasıl anlatabilirim? Üniversite profesörlerinden. Şu ‘de-da’ları ayıramayan, ‘ki’yi ayrı yazabildiğinde ise doğrudan ‘ordinaryüs’ unvanını kapan, özne yüklem uyumlu tek bir cümle kurmaktan aciz ‘kökten milliyetçi’ profesör doktorlardan söz ediyorum.
2005 yılında düzenlenen Ermeni Konferansı’nın başına gelenleri hatırlayan var mı? Boğaziçi’nde yapılamadığı için Bilgi’ye alınan, dışişleri bakanının (Abdullah Gül) mesajının, katılımcıların ve ‘İsmet Paşa’nın oğlu’ Erdal İnönü’nün yuhalandığı, konferans.
“Tarihçilere bırakalım” öyle mi, ah canlarım, nasıl özgürlükçüdür buralar! ‘Tarihçilere bırakalım’ klişesinin satır arasında şu yazar: En doğrusu konuyu kapatmak, ama yine de çalışmak isteyen varsa çalışsın, sonunda bazı can sıkıcı sonuçlara varan olursa zaten gereği yapılır, icabına bakılır. ‘Sözde’ değil, ‘özde’ araştırmalar da ödülünü alır.
Muhterem okur, her devletin, toplumun günahları olur. Demokratik olanların farkı, bir gün, az çok yüzleşmeyi göze almaları. Orada olmaz, burada gerçekleşmez, şu yapmaz, bize yakışmaz gibi iddialar akla fikre ve tarihe aykırı.
1915 söz konusu olduğunda gurur duyulması gerekenler, Bahattin Şakir, Doktor Nâzım, gözünü karartmış İttihatçı kadrolar değil; Ermenilerin canını kurtarmaya çalışan bürokratlar ve Müslüman-Türk tebaya mensup olup komşusunu saklayan sıradan insanlar olmalı. Canı pahasına karşı çıkanlar. Bu toprağın tarihinin onur verici insanları, Ermeni’yi kimden, kimlerden korumaya çalışıyordu? Lice kaymakamı Hüseyin Nesimi, canını neden feda etti? Ankara valisi Ali Mazhar Bey, neden, “Ben Eşkıya değilim” dedi? Ve ezcümle, bunca insana ne oldu? Bir asır sonra, kof kabadayılıkları bir yana bırakıp şu basit soruları sormak ve üzerine biraz düşünmek, konuşmak, yüzleşmek, bu kadar mı zor?
Bir video önerisi: Milliyetçi, anti-komünist hezeyanların bu ülkeye nasıl zarar verdiğine, ne kaybettirdiğine ilişkin bir belgesel seyretmek isterseniz, 13 Nisan’da vefat eden çok değerli ‘halk bilimci’ İlhan Başgöz’ün, yaşamını anlattığı şu etkileyici videoyu, başından sonuna sabırla seyretmenizi öneririm. Üniversite tarihiyle ilgilenenler mutlaka görmeli!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025
20.03.2025
18.02.2025
13.02.2025
10.02.2025