Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları
“Yazılarınızı bazen takip ediyorum. Bugünkü yazınızın başlığı dikkatimi çekti. Ben Van’da çalışan bir doktorum. Aslen Denizliliyim, Kürt olmadığım için Kürtçe bilmiyorum. Ancak altı senedir Van’da çalışıyorum ve biraz Kürtçe öğrenmeye başladım. Gerçekten hastalarımız bir iki cümle bile Kürtçe konuştuğumuzda çok memnun oluyorlar. Tercüme yapıldığında bazen yaşlı teyzelerin (sizin anneniz gibi) eksik tercüme olmasından endişe ettiğini ve üzüldüğünü hem gördüm hem de mütercimlerin ifadesinden de duydum. Altı asırlık Osmanlı Devleti kimsenin dilini yasaklamamış iken bizim hem de yanı başımızda bulunan din kardeşlerimizin dilini yasaklamamız bence çok utandırıcı bir şey...”
Bana yazan bir okur böyle diyor. Sevindirici tabii. Van ve başka şehirlerde görev yapan, Türk doktorların bu noktaya gelmelerine sevinmek ve önemsemek gerekiyor. Kolay olmadı bu. Toplumun vicdanını acıtan sayısız tecrübelerden geçtik.
Devlet bu topraklarda doğup büyümüş çeşitli medeniyetlere ait dillerin korunması ve tarihsel kültür mirasının bir parçası olarak görülmesi için önlem almak bir yana, yıllarca bu zengin kültür mirasını nasıl yok ederim diye uğraştı durdu. Dağı taşı, dili, coğrafyayı Türkleştirme uğruna yapılmayan kalmadı. Bu topraklarda binlerce yıllık geçmişe ve mirasa sahip, dillerin ve medeniyetlerin ölümü böyle gerçekleşti.
UNESCO’nu 21 Şubat Uluslararası Anadil Günü nedeniyle yayımladığı diller atlasındaTürkiye’de üç dilin çoktan yok olduğu, 15 dilin ise yok olmayla karşı karşıya olduğubelirtilmiş. Yok olan diller şunlar: Kapadokya Yunancası olarak da bilinen Ürgüpçe, Türkiye’nin bir zamanlar doğusunda ve Suriye’nin kuzeydoğusunda konuşulmuş olan Mlahso dili ile Kafkas dillerinden Ibıhça. Dil atlasında, esas olarak Siirt’in Pervani ilçesinde konuşulan Hertevin dili ise hâlihazırda en fazla yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan dil olarak gösterildi.
Ciddi tehlikede (severely endangered) olan diller ise şöyle sıralanmış:
Gagavuzca (Edirne), Ladino ya da diğer adıyla Yahudi İspanyolcası (İstanbul Balat, Hasköy),Turoyo (Mardin Midyat), Abazaca, Homşetsi (Hemşince), Lazca, Pontus lehçesi (Rumca),Romanca (Sinti), Abhazca, Çerkezce.
Bu listeye Mardin’in başta Midyat olmak üzere Kızıltepe, Nusaybin, Ömerli gibi ilçelerinde de konuşulan bir dili, Mıhallemice’yi ekleyebilirsiniz.. Mıhallemice benim de konuştuğum bir dil, Kürtçeyle beraber anadilim. Ve bu dil de önlem alınmazsa yok olmayla karşı karşıya. Yeni kuşak gençler arasında pek konuşulmayan, sadece yaşlıların bildiği bir dil haline geldi Mıhallemice.
Çok zengin bir “diller atlasına” sahiptik, ama artık değiliz maalesef.
Yine de umut verici gelişmeler yok değil.
Halkın arasında olmayı gerektiren çeşitli meslekleri icra edenler bugün artık ortak bir noktada buluşuyor. Bugün seksen yaşını çoktan geçmiş olan, değerli Tarık Ziya Ekinci ile, Denizli’den Van’a gelip görev yapan genç doktorun düşünceleri birbiriyle örtüşüyor.
“Annemim Kürtçe bilen doktoru” olarak hatıralarımda ayrı bir yeri olan Dr. Tarık Ziya Ekinci Ağabey’in, Mezopotamya Tıp Günleri’nde yaptığı ve benim çok önemsediğim konuşmayı özetleyerek bitireyim, konu biraz daha aydınlanmış olur böylece:
“Devletin yıllarca izlediği eğitimsizlik, anadilin yasaklanması ve ekonomide geri bıraktırma siyasetinin uygulanması ile Kürtlerde, Kürt kimliği ile yönetici, hekim, hâkim, avukat ve bilim adamı olunamaz yargısını oluşturdu. Bir Kürdün, Kürt kaldığı takdirde, çağdaş hekim olabileceği hiçbir zaman hayal edilemiyor ve buna olasılık tanınmıyordu. Ez kaza yüksek eğitim gören Kürtler de genel olarak Türkleşiyor ve halk nezdinde artık Kürt sayılmıyorlardı.
19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında yetişen Kürt hekim sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. Örneğin Diyarbakırlı Dr. İshak Sukuti İttihat-Terakki Cemiyeti’nin beş kurucusundan biridir. Kürt toplumuyla teması olmamış, yaşamı sürgünlerde geçmiş ve İsviçre’de ölmüştür. Dr. Abdullah Cevdet Kürt Teali Cemiyeti’nde üye ve yöneticilik yapmış olmasına karşın daha çok sosyal sorunlarla uğraşmış, hekimlik yapmamış ve Kürdistan’da çalışmamıştır. Dr. Mehmet Şükrü Sekban bir ara Kürtlerin ulusal demokratik haklarını savunmuş olmasına karşın sonradan inkârcılığı seçmiştir. Bildiğim kadarıyla uzun bir tarih kesitinde Kürtler arasında Kürt kimliğiyle hekimlik yapan ilk iki isimden biri Dr. Fuat, diğeri de Madenli Dr. Ahmet Nafiz Beylerdir. Saygın bir Kürt aydını olan Dr. Fuat 1925 Kürt ayaklanmasından sorumlu tutularak idam edildi. Dr. Ahmet Nafiz Bey de aynı suçlamaya maruz kaldığı için Suriye’ye iltica etti ve yıllarca Kamuşlu’da Kürtler arasında yaşayarak onlara hekimlik yaptı.
Genelde Kürt bölgesine atanan ve Kürtler arasında çalışan hekimler hep Türk kökenliler olmuştur. Modern tıp eğitimi gören Kürtlerin azlığı, Kürtler arasında çalışan hekimlerin genelde Türk olması yakın zamana kadar Kürt halkında ‘Kürt’ten hekim olmaz’ düşüncesini bir inanç haline getirmişti. Şahsen tanık olduğum bir olayı naklederek bu gözlemimi somutlaştırmak istiyorum. 1950’li yılların ikinci yarısında Diyarbakır’da uzman hekim olarak çalışmaya başladım. Hastalarımla aracısız olarak Kürtçe konuşmayı yeğliyordum. Oysa, refakatçi kişiler hastalarının şikâyetlerini Türkçe anlatmak isterlerdi. Buna izin vermiyordum. Hastalarımın şikâyetlerini bizzat kendilerinden öğrenmeyi gelenek haline getirmiştim. Bu, aynı zamanda hekimliğin gerekli kıldığı bir iletişim ilkesiydi. Bu yöntemi kullanmanın teşhiste çok yararını gördüm. Bir gün Bitlis-Hizan’dan bana muayene olmak için yaşlıca bir Kürt hanım geldi. Yanında oğlu olduğunu sandığım iyi Türkçe konuşan refakatçi bir genç vardı. Hanım oğluna dönerek ‘Doktora söyle, yıllardır nefes darlığı çekiyorum. Beni bu dertten kurtarmasını istiyorum’ dedi. Ben, genç adamın konuşmasına fırsat vermeden, araya girdim ve kadına Kürtçe; ‘Şikâyetlerin nedir sen bana kendi dilinde anlatırsan daha iyi olur. Oğlunun aramızda tercümanlık yapmasına gerek yok!’ diye hitap ettim. Kadıncağız neye uğradığını şaşırmıştı. Birden oğluna döndü, ‘Kuro vaya hur Kurmanc e, ne tixtor e, te min ji Bedlisî haya vira qaşo ji bo tîxtoreki baş hanî, ne ji bo Kurmancekê nezan. Li Bedlisî e ji vî çetir hebun!’ (Oğlum bu öz be öz bir Kürt’tür, doktor değildir. Sen beni Bitlis’ten buraya kadar, bilgisiz bir Kürde değil, sözde iyi bir doktora göstermek için getirdin) diyerek onu azarladı. Kadıncağızı, benim de hekim olduğuma ve kendisine yardım edebileceğime inandırabilmek için epey dil dökmüştük.
Bugün artık Kürdistan’da binlerce Kürt hekim halkına kendi dilinde yadırganmadan hizmet vermektedir. Diğer meslek dallarında da yetişmiş, halka kendi dilinde hizmet veren sayısız meslek sahibi Kürt aydını vardır. Bu gelişmeler, hem Kürtlerin feodal değer yargılarından kurtularak çağdaşlaşmalarına, hem de aydınlanma bilinci kazanarak kimlik, dil kültür ve anadilde eğitim taleplerinin yükselmesine olanak sağlamıştır.” (22 Ekim 2009, Dr. Tarık Ziya Ekinci)
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.10.2012
3.09.2012
1.09.2012
30.08.2012
27.08.2012
25.08.2012
23.08.2012
20.08.2012
18.08.2012
16.08.2012