Sezin ÖNEY
Bazen çok geçiz, bazen de çok erken... Hayatta zamanı bir türlü tutturamıyoruz çoğu kez veya zaman bizi tutturamıyor.
Bu yazıyı çok geç yazıyorum, çünkü okumasını istediğim kişi, artık bu yazıyı kendi gözleriyle görerek okuyamayacak.
O, Türkiye’deki görme engelli, yaklaşık 412 bin kişiden biri. Başbakanlık Özürlüler İdaresi’nin Türkiye Özürlüler Araştırması 2002 Analiz Raporu’na göre, az görenler dâhil, görme engellilerin sayısı 411.735. Bunlardan 160 bin kadarının tamamen görme engelli olduğu belirtiliyor.
Hayata, dünyaya, “görmeye” kapalı o kadar çok insan var ki, sadece Türkiye değil dünyada, acaba gerçek körlük nedir diye düşünmeden edemiyor insan.
Bu “iç” körlük, biraz mitolojideki Ekho ve Narkisus’un hikâyesi gibi.
Peri kızı Ekho, çok konuşkan ve neşelidir de, konuşma yetisi olarak sadece başkalarının sözlerini yineleyebilmektedir. Bir gün, yakışıklılığı ile ünlü Narkisus’u avlanırken görür ve ona âşık olur. Ekho’nun buram buram yanan aşkı, Narkisus’un peşinde sürekli bir ateşin nefesini hissetmesiyle ortaya çıkar. Ne var ki, Narkisus bu aşkla ilgilenmez; ne de olsa adının (ve aynı zamanda narkoz kelimesinin) geldiği “narke” sözcüğünün çağrıştırdığı üzere, bir uyku, uyuşma ve hissizlik halindedir.
Ekho, aşkından erir gider ve bir yankılanmaya dönüşür; kendisinin olmayan bir sesin yansımasına. Narkisus ise, su içmeye eğildiği derede, kendi yansımasını görüp yansısından büyülenir ve kendine bakakalır. Ekho’nun ölümünün bir nevi yankılanması olarak o da, kendi içinde erir gider ve bir nergis çiçeğine dönüşür.
Hayatta bazımız kendisine kör, bazısı da başkalarına... Bu hikâyeyi, kendi adını taşıyan belgeselde, filozof Jacques Derrida bu şekilde anlatıyor; onun sorusu şöyle: Ekho’nun gözleri Narkisus’tan başkasını görmüyor, Narkisus’un da kendisinden başkasını, bu gör(e)meyen iki insan birbirini nasıl sevebilir?
Konuştukları zaman, Ekho sadece Narkisus’un son kelimelerini tekrarlayabiliyor; Ekho’nun bu özelliği, aslında, tüm “konuşmaların” ortak noktası. “Konuşma kördür” diyor Derrida, “konuştuğunuz zaman görmezsiniz”.
Felsefenin kıymeti de bu; basit şeylerden yola çıkarak, tüm insanlığın, gelmiş geçmişi, bugünü ve geleceği ötesinde, “yolları çatallanan bir bahçede” bazı sonsuz ipuçlarının peşinde gitmek, hem kendini hem dünyayı da bu ipuçlarında bir an için bulur gibi olmak...
Yaşamının son döneminde görme yeteneğini tamamen kaybeden yazar Jose Louis Borges’in bir kitabına atıf “Yolları Çatallanan Bahçe” kavramı.
Borges’in deyişiyle, “Yıllar boyu, insanoğlu bir boşluğu imgelerle, kentlerle, krallıklarla, dağlarla, körfezlerle, gemilerle, adalarla, balıklarla, odalarla, aletlerle, yıldızlarla, atlarla, insanlarla doldurur. Ölümünden az önce, usanmaz çizgi labirentinin kendi yüzünün imgesini oluşturduğunu anlar”.
Gecikerek ve erken gelerek, zamanı bir türlü tutturamayarak, ama hep de tutturduğumuzu sanarak, her an yeniden çatallanan, labirent gibi farklı geleceklere, farklı olasılıklara doğru evrilip duran hayatlar yaşıyoruz. Borges’in deyişiyle, “Zaman sayısız geleceğe doğru hiç durmamacasına çatallanıyor. Bunlardan birinde ben sizin düşmanınızım”. Birinde de dostunuz belki de.
Zamanın farklı bir şekilde çatallandığı ve Türkiye’de cezaevlerinde çocuklarla ilgili şöyle haberlerin manşetlerde olduğu bir yaşamı hayal etsek peki? (Gerçi ben, değil çocukların, kimsenin cezaevlerinde olmadığı, cezaevlerinin olmadığı bir hayat hayal etmek istiyorum.)
Çok değil bundan iki hafta kadar sonra bir proje sona erecek. Sabancı Vakfı’nın desteğiyle Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı Derneği (TÜRGÖK) Bergama M Tipi Cezaevi’ndeki çocuk tutukluların, görme engelliler için çocuk kitaplarını seslendirdiği bir proje geliştirdi. Proje, cezaevindeki 250 kadar çocuktan 20’sinin diksiyon eğitimi alarak 50 çocuk kitabını seslendirmesini öngörüyordu. 48 kişi gönüllü oldu ve projeye katıldı. Projeye katılanlardan bir çocuk,“Projede yer almak kitap okuma alışkanlığımı tazeledi, kelime hazinemi genişletti ve büyük bir manevi huzura kavuştum. Daha önce sanki hiçbir işe yaramadığımı düşünürdüm, şimdi bu düşüncem tam tersine döndü” diyor.
Sevgili baba, senin de hayatı olduğundan güzel bir görüntüyle hatırladığın umuduyla...
Greenpeace raporu
Greenpeace’ten dünkü haberlerle ilgili çok hızlı bir yanıt geldi.
Greenpeace Akdeniz Tarım Kampanyası Sorumlusu Tarık Nejat Dinç, şöyle diyor: “Greenpeace Akdeniz olarak, bu tartışmanın sayısal değerler üzerine bir tartışmaya dönüşmesinden rahatsızız. Bugün burada asıl tartışmamız gereken mesele halk sağlığını tehdit etmeyen pestisitsiz, GDO’suz bir tarım ve hayvancılık sistemini nasıl kuracağız, çiftçimizi nasıl koruyacağız olmalıydı.”
Greenpeace Akdeniz İletişim Sorumlusu Deniz Sözüdoğru ise şu konulara dikkat çekiyor: “Rapordan çıkan en önemli sonuç: Kimyasal girdilere dayalı endüstriyel tarımın sağlığımızı tehdit ettiği ve kimyasallardan arınmış sebze ve meyveleri en az Almanlar kadar ülkemiz vatandaşlarının da hak ettiğidir. Önemli olan çiftçileri tohum ve kimya şirketlerinin insafına terk etmemektir. Bu rapor asıl olarak endüstriyel tarımın çıkmaza girdiğini ve bize sağlıklı besinler sunamadığını göstermekte. Zaten hem yoğun kimyasal kullanımı, hem de GDO’lar aynı sorunlu tarım politikalarının bir sonucu. Bu raporun amacı üreticiyi suçlamak değil, tüketiciyi bilgilendirmek, ve tarımsal politikaların sonuçlarına dikkat çekmektir.”
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024