Sezin ÖNEY
Bu yazıyı, İzmir ve çevresindeki birçok insan gibi geceyi sokakta geçirirken yazıyorum. İnce ince bir yağmur yağıyor. “Depremden sonra illa yağmur yağar” diyor bizimle beraber oturanlardan biri... Bilimsel gerçekliğini bilemiyorum; köylerinde öyle derlermiş. Geceyi geçirmek için “normal zamanlarda” bir araya gelmeyecek bir grup insan oturmuşuz. Sokaklar boş ama...
Alsancak’ta, belki de kentin “en civcivli” sokağında annemin evi. “Normalde”, değil Cuma-Cumartesi geceleri, hemen her gece vıngır vıngır kalabalık olur; eğlencenin aktığı ışıl ışıl bir sokaktır.
Depremin gecesi, daha akşam çökerken sokaklar karardı. Suskun öyle kalakaldı her yer. “Şehir dışına gitti insanlar” diye laf dolandı durdu. Kalmak zorunda olan, başka gidecek yeri olmayanlar da, birbirilerine bir mahcup, utangaç bakışla selam verip evlerine çekildiler veya bizim gibi evleri önünde oturup durdular.
Deprem izlenimim özetle şöyle: Ve bir anda her yer altüst oluverdi. Aslında tüm depremlerin hikâyesi böyle ve aynı. Bu depremde de, sakin sakin otururken birden ayağa fırlayıp, içinde bulunduğumuz binanın hangi köşesine kaçabiliriz diye koşuşup duracak uzun; hiç bitmeyecekmiş gibi gelen saniyelerimiz oldu. İşin ironik yanı, çevredekilerden tek doğru davranan ve olması gerektiği gibi pozisyon alabilen 87 yaşındaki Alzheimer’lı annem oldu. Sakince gidip bir kapının eşiği altında durup beklemeyi başaranın neden ve nasıl o olabildiği bir muamma.
Ben daha önce, 1999 Depremi’ni Büyükada’daki eski bir binada oldukça şiddetli yaşamıştım. Denizin altının kaynadığı hissini veren bir depremdi. İzmir’de hissettiğim o dakikaların ağdalanıp uzadıkça uzadığı duygusunu, 1999 Depremi’nde de hissetmiştim. O depremin verdiği şiddet hissi daha yoğun olsa da, bu kez “güvensizlik” hissini daha yoğun yaşadım, ağdalanan saniyeler daha bir uzadı. Aradaki his farkı, Büyükada’nın kaya zeminine karşılık, İzmir’in Alsancak’ının, bulunduğumuz yerin zemininin dolgu olmasının getirdiği farktan kaynaklanıyordu belki de. Depreme açık havada tanık olanlar, Alsancak’taki binaların “adeta birleşecekmiş”, “kafaya kafaya çarpışacakmış” gibi dalgalanarak sallandıklarını söylediler. “Kaldırımlar birbirine geçecekmiş gibiydi” dedi biri.
Depremin ilk şokundan sonra haberler gelmeye başladı: “Bayraklı çok kötüymüş”, “Enkazlar var...”, “Seferihisar’da daha yeni yapılmakta olan C40 beton [piyasadaki en güçlü beton C50] villaların duvarlar kötü çatlamış”...
İlk etapta rüyada (veya daha doğrusu kabusta) gibi yaşıyor insan her şeyi: Öylesine bir dışarı fırladık evden. Sonra, gerçekler dişlerini daha bir geçirmeye başladı. Evden bir şeyler almak için içeri girip çıktıkça, her seferinde duvardaki çatlakların biraz daha belirginleştiğini görmeye başladım: Bazı artçılar oldukça sert “dürtüyordu”.
O çatlaklara bakarken, “yalnızlık” yaşıyor insan. Nereye başvuracağınızı, ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. “Tedbirsizliğin”, “hazırlıksızlığın” getirdiği şaşkınlık, yönsüzlük bir “betona çarpma” hissi yaratıyor. Devletin, resmî desteğin yokluğu, en çok da yalnızlık hissini yaratan. Genelde, metropollerde olmayan depremlerin ilgi çekmediği; üzerine düşülmediği söylenir. Aslında, İzmir’de yaşanan his de, son kertede böyleydi: Deprem tarzı beklenmedik, sarsıcı ve dehşete düşürücü olaylarda, organize bir hareket hali hâkim olmazsa, yüz üstü kalakalmış gibi oluyorsunuz. O nedenle aslında, metropolde veya Türkiye’nin gözden, gönülden ırak kabul edilen noktasında da, aslında özü son derece bir çaresizlik içindeyiz.
Ve tabii, bir de “Gavur İzmir”e depremi lâyık bulanlar var: Depremden sonra, “kesin böyleleri de çıkar” diye düşünmüştüm; ve beni hiç de şaşırtmadılar.
Yunanistan ile Türkiye, 1999 Depremi sonrası yıllarca köklenen husumetleri aşıp yakınlaşmışlardı. Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı aramasıyla, yine böyle bir yakınlaşma dönemi başlar mı? Ümit etmek istiyor insan...
Her türlü kriz anında olduğu gibi, el uzatan, arayan soranlar, tatlı bir çift söz edenler ise, müthiş bir iyilik yaptılar: moral verdiler, güç verdiler. İşte, hayatın mucizelerinden biri de, o insani dokunuşu hissetmek; hissettirmek...
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024