Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Milliyetçilerin kritik değeri
13.01.2013
3184

 Geçen yazı özgürlüğün ilkesel olarak ne denli sahiplenildiği açısından bakıldığında siyasi yelpazenin ortasında Atatürkçülerin bulunduğu, tutucu kanatta milliyetçilerle muhafazakarların, reformist kanatta ise İslamcılarla demokratların yer aldığı saptamasını yapmıştı.

 Bu durum, demokratik reformlara her yöneldiğinde AKP içinde bir gerilimin doğacağını söylüyor ve nitekim bugüne kadar yaşananlar söz konusu beklentiyi doğruluyor. Soru özellikle reform yapma konumunda olan bir iktidarın bu iç uyumsuzluğuyla nasıl başa çıktığıdır. TESEV araştırmasında rejime ilişkin cevaplar bir ipucu sunmakta. İlerlemeden altını çizelim, tüm siyasi kimlik gruplarında meclis rejimin temeli olarak görülüyor. Meclis, hükümet ve cumhurbaşkanlığı arasında en büyük gücün hangisi olduğu sorulduğunda, ‘hükümet' tercihinin muhafazakarlarla İslamcıları bir araya getirdiği anlaşılıyor. Oysa milliyetçiler hükümetin en büyük güç olmasına o denli olumlu bakmıyorlar. Bir anlaşmazlık durumunda meclis, hükümet ve anayasa mahkemesi arasında son kararın kime ait olması sorusunda da yine ‘hükümet' şıkkının muhafazakarlarla İslamcılarda benzer ve göreceli olarak yüksek olduğunu, oysa milliyetçilerde önemli oranda düşük kaldığını görüyoruz. Bu kaba eğilimler iktidarın ve özellikle Başbakan'ın İslamcılarla muhafazakarları birlikte tutma gücüne sahip olduğunu ama milliyetçilerin desteğinin ancak özel gayretle alınabileceğini ima ediyor.

Bu tablo arada bir pişirilen Erdoğan/Gül gizli geriliminden siyasi beklenti çıkarma çabalarının da niçin gerçekçi olmayabileceğini ortaya koyuyor. Eğer Erdoğan kendi tabanı üzerindeki gücünü çeşitli nedenlerle kaybederse tabii ki Gül'ün yolu açıktır. Ama eğer Erdoğan'ın toparlayıcı işlevi devam ederken Gül'ün bir alternatif oluşturması kastediliyorsa, Gül'ün seçmeninin milliyetçiler ve Atatürkçüler olacağını ve bunun sonucunun Gül için de pek hayırlı olmayabileceğini düşünmek lazım. İlginç bir gözlem kuvvetler ayrılığı konusunda demokratlarla Atatürkçülerin iki ucu temsil etmeleri. Ortada ise diğerleri var ve dengenin hangi yöne kayacağını belirleyecek olan da milliyetçiler. Öte yandan Atatürkçülerle milliyetçiler arasında da tam bir benzeşme yok. Atatürkçüler milliyetçilere nazaran cumhurbaşkanına ve anayasa mahkemesine daha fazla ağırlık verirken, milliyetçiler meclisi ve az da olsa hükümeti tercih ediyorlar. Bu da AKP'nin yelpazenin göbeğini kapsama yeteneğini gösteriyor ve belki de iktidar mücadelesinde niçin rakipsiz kaldığına ilişkin bir ipucu sunuyor. Ancak devletin yapısı veya siyasetle ilişkisi bağlamında bakıldığında Atatürkçülerle milliyetçiler arasındaki benzeşme artmakta. Örneğin ‘askeri mahkemeler kaldırılmalı' ibaresini bu kesimler net bir biçimde yanlış buluyorlar. Oysa muhafazakarlar ve İslamcılar ve tabii demokratlar doğru buluyor. Aynı şekilde, ‘siyasi partiler şiddetle açıkça ilişkisi bulunması dışında hiçbir şekilde kapatılmamalı' cümlesine ilişkin olarak da Atatürkçülerin ve milliyetçilerin ‘yanlış' cevabı diğerlerinin ‘yanlış' cevabından yüzde elli daha fazla.

Bütün bunlar Türkiye'de demokratların epeyce marjinal kaldığı bir devlet algısı ekseni olduğunu ortaya koymakta. İki tür devletçilik var: Biri Atatürkçülerle milliyetçilerin sahip olduğu otoriter bir devlet tahayyülü, diğeri ise muhafazakarlarla İslamcıların zihnindeki ataerkil devlet tahayyülü. Otoriter zihniyetin devleti insanın üzerinde konumlanırken, devletin itibarı veya menfaati söz konusu olduğunda vatandaşın herhangi bir onayına muhtaç değil. Oysa ataerkil zihniyetin devleti esas olarak merkez etrafında eklemlenmiş bir insan ağı ve devletin beğenilmesi ve sahiplenilmesi onun değerini artırıyor. AKP ve onun çekirdek seçmeni olan İslamcılar ve muhafazakarlarda devlet yüceltmesinin olduğunu ama devletçi bir yaklaşımın bulunmadığını tespit etmekte yarar var. Dolayısıyla örneğin popüler konulardan biri olan AKP'nin ‘Kemalist' olduğu savı da epeyce yüzeysel ve aslında yanlış bir değerlendirme. Her otorite kullanımı otoriter zihniyeti ima etmediği gibi, her otoriter zihniyet de ‘Kemalizm' değil. Görünen o ki AKP siyasi değerler açısından aralarında tam uyum olmayan muhafazakarlarla İslamcıları birlikte tutma yeteneğini göstermekle kalmıyor, rejime ilişkin tercihler açısından daha da ‘uzakta' duran ve statükocu bir anlayıştan kopmayan milliyetçilerin bir bölümünü de temsil etmeyi becerebiliyor. Bu da muhalefeti, özgürlükler açısından nötr, ancak rejim açısından tutucu Atatürkçülerle sınırlandırıyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar