Etyen MAHÇUPYAN
Türkiye'de sol siyasetin entelektüel ağırlığı her zaman muhafazakâr kesimin dipten giden etkisinin üzerini örttü.
Bu basit bir yanılsama değildi... Genelde 'solcular' daha müreffeh ailelerden geldiler, kentlerde yetiştiler ve daha iyi eğitim aldılar. Diğer bir deyişle, 'solcularla' 'sağcılar' arasında aslında sosyolojik ve ideolojik bir sınıfsal farklılık vardı. Basitçe söylersek, 'solcular' esas olarak devletin koruma şemsiyesi altına almış olduğu laik kesimin çocuklarıydı. Yaptıkları siyaseti 'sol' olarak tanımlasalar da, temelinde laik hassasiyetler bulunmaktaydı ve bu nedenle de 'sol' toplumun geniş muhafazakâr kesimine yabancı bir ideoloji oldu.
Bugün de aynı tıkanıklık aşılmış değil. 'Sol' hâlâ aynı zemin üzerinde dolanıyor ve dolayısıyla da laik kesimin sıkışmasına paralel olarak daha da apolitik bir söylemi seslendiriyor. Bunun en bariz göstergesi, 'solcuları' kendilerine yeniden önemli hissettiren Kürt meselesi bağlamında devlete yüklenmeyi 'siyaset' sanmaları. Bu meselede devletin siyaseten esas sorumlu olduğu ve çözümün ahlakî sorumluluğunun da devlete düştüğü konusunda bir kuşku yok. Ancak siyasî çözümler hiçbir zaman meselenin gerçek sorumlusunun 'idrakine' ve 'insafına' bırakılamaz. Çünkü yaşananlar zaten öyle bir idrak ve insafın olmadığını söylüyor. Demek ki öyle bir siyaset oluşturulmak gerekiyor ki, devlet tam da o siyaset nedeniyle ve o siyaset sayesinde 'doğruyu' yapsın, hakkaniyetli bir çözüme yönelsin.
'Solcular' siyasetten normatif doğruların tekrarlanmasını ve karşı tarafın yapması gerekenlerin söylenmesini anlıyorlar. Oysa bu apolitik kalmanın da kendisi... Siyaset, tam tersine 'ben ne yapmalıyım?' sorusunun yanıtını vermek zorunda. Sol ve bu meyanda Kürt hareketi öyle bir siyaset üretmeli ki, devlet onun karşısında istese de istemese de Kürtlerin haklarını vermek zorunda kalsın. Bu ise bizi doğal olarak şiddetin kullanımı tartışmasına getiriyor.
Solun genel yaklaşımı, Kürtlerin şiddet kullanımının tasvip edilmese de, mazur görülmesi ve siyasetin nesnesi kılınmaması gerektiğinde birleşiyor. Geçenlerde Nabi Yağcı'nın vurguladığı üzere "Türkiye'de şiddetin kaynağını sol veya sağ-sol çatışması ya da Kürtler, PKK olarak görmek" doğru değil. Yapılması gereken 'bir bebekten bir katil yaratan karanlığın' sorgulanması. Bu tespitlere 'yanlış' demek mümkün değil. Ancak bunun sadece kendimizi oyalamaya yönelik bir yarım-adım olduğunu görmekte yarar var. Her şeyden önce şiddetin kaynağının devlet olduğu gerçeğini hiçbir zaman değiştiremeyeceğimize, bu tarihsel bir gerçeklik olduğuna göre, suçu devlete atıp rahatlamış oluyoruz. Oysa şiddet her an kendini yeniden üretiyor ve o ortama verilen destek devletin şiddetini meşru kılmaya hizmet edebiliyor. İkincisi 'karanlıkların sorgulanması' bu amaçla yaptıklarımızın etkili olmasını gerektiriyor. Nitekim Türkiye'de onyıllardan beri karanlık sorgulanıyor... İttihatçılıkla başlayan, Kemalizm ve tek parti dönemi ile devam eden, faşizmi ve ırkçılığı merkeze alan, derin devlet ve mafyayla son bulan nice analizler, makale ve kitaplar yazıldı. Ama bunlar sekter, toplumla ilişki kuramayan bir elitin yüksek tespitleri olarak kaldı. Bütün bu tahlillerde, durumun bu halde olmasını açıklamak üzere halkın 'geriliği' bir unsur olarak ima edildi, muhafazakârların özgürlüğün önünde 'doğal' bir engel olduğu söylenmiş oldu.
Türkiye'de karanlıklar sorgulandı ama sorgulayanlar Türkiye'nin geri kalanına yabancı kaldılar. Böylece söz konusu sorgulamanın kendisi ideolojik olarak yabancılaştı ve muhafazakâr kitlenin entelektüel açıdan içe kapanmasına, hatta zımnen devlete destek vermesine yol açtı. Oysa Türkiye'de bir şeyler değişecekse, bu muhafazakârların karanlığı sorgulamasını gerektiriyor. Bu ise onlara 'niçin sorgulamıyorsunuz' sorusunu sorarak olmuyor, çünkü bu soru anlamaktan imtina eden, kibirli bir bakışı akla getiriyor. Yapılması gereken siyasettir... Yani şu sorunun cevabı: Acaba laik kesimin aydınları ve genelde 'sol' ne yaparlar, nasıl davranırlarsa, muhafazakârların karanlığı sorgulamasını sağlayabilirler?
Solcuların şu soruyu da sormalarında yarar var: Acaba bütün bu sorgulamalara karşın, nasıl oluyor da devlet sürekli kendisini yeniden konsolide edebiliyor? Bunda söz konusu sorgulamanın kısırlığının ve yarattığı iletişimsizliğin payı olabilir mi?
Türkiye'de laiklik sadece toplumsal bir zümreleşmenin aracı olmadı, laik kesim lehine entelektüel bir tahakkümün ama aynı zamanda cemaatsel bir yabancılaşmanın da zeminini oluşturdu. 'Sol' kendisine ilişkin bütün yakıştırmalarına karşın, bu laik kesimin içgüdüsel kibrinin dışavurumlarından biridir. Böyle olmak zorunda değildi... Ama pozitivist modernlik algısı bu potansiyel yolu kadük etti.
Bugün eğer karanlıklar sorgulanacaksa, bunu 'sağcılar' yapacak ve 'solcuların' bunu nasıl kolaylaştırabileceklerine kafa yormaları gerekiyor. Kürt meselesi ise aynı solculuğun içinde kıvrandığı sürece şiddeti bırakamayacak ve devletin sorgulanmasını engellemeye devam edecek.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024