Murat Sevinç
Geçtiğimiz ay, üç-dört yazıda bir, bugüne ve geleceğe dair makale ve söyleşilere yer veren yazılar kaleme alacağımı söylemiştim. İlk yazının başlığı, ‘Başka bir dünya elbette mümkün’, ikinci yazının başlığı ise ‘Belki de dünyayı tembellik kurtaracak’ idi. İkinci yazıda, Evren Balta’nın bir söyleşisindeki düşüncelerine, Ümit Kıvanç’ın ve Aksu Bora’nın yazılarına yer vermiştim.
Bu kez, biri anayasa/devlet kuramları diğeri iktisat çalışmış iki akademisyen, Cem Eroğul ve Ahmet Haşim Köse’nin bazı satırlarını/düşüncelerini aktaracağım. Gelinen yer ve olasılıklar üzerine.
Öncesinde, derdimi bir kez daha yinelemek istiyorum:
Dünyada ve Türkiye’de olup biten üzerine tek başına düşünmek mümkün değil. Herkesin birbirinden haberdar olması, düşüncelerin tekrar tekrar dolaşıma girmesi, üzerine tartışılması, bilginin her yolla ortaklaşabilmesi ve yayılması çok önemli. Ayrıca, ülke ve dünyayla olabildiğince çok ve yaygın iletişim kurmak, yeryüzünün her yerinde yeni bir dünya için kafa yoran insanların düşüncelerini paylaşması, artık zorunluluk haline geldi. Kapitalizmin vardığı aşamadaki sonuçlarını, yalnızca kendi sınırlarımız içinde yaşamıyoruz. Dünya nüfusunun kaderi birbirine bağlı, devletler her yerde çürüyor, çürürken ceberrutlaşıyor.
Yıllardır hemen her yazının sonunda bir okuma önerisi yapıyor oluşumun bir nedeni de bu aslında. ‘Haberleşme ve paylaşma ağı’ hayati. Ayrıca günümüz teknolojisi bu yöntemi çok kolaylaştırıyor.
Bizi yani insanı, bizden yani insandan başka kurtaracak olan yok. Biz ne yapacaksak, ne düşüneceksek o olacak, başka bir şey değil. Bir yandan güncel sorunlarımızı tartışıp diğer yandan ileriye dönük çıkarımlar yapmak, bir şeyler kurmaya çalışmak zorundayız. Yeni şeyler. Yeni bir dil üzerine. Aklınıza gelecek her konuda ve her alanda. Bugüne dek edinilen ne varsa değerlerini bilip onların üzerine inşa etmek. Ayrıca yalnızca güncele takılıp kalmak bizi boğacak, sinirimizi bozacak, mutsuz edecek, umutsuzluğa sürükleyecek… Şimdilerde olduğu gibi.
Söz konusu çabalar, ilk aşamada genellikle küçümsenir. Özellikle ‘müesses nizam’ kendi dışında bir dünya önerenleri yok etmek için elinden geleni yapar. Kurulu olan, yenilik iddiasındakine tahammül edemez. Feodal kurumlar burjuvaziye; kilise laik düşüncenin filizlenmesine; yobazlık Rönesans’a, Reform’a, Aydınlanma’ya direndi ve malumunuz, birinciler her zaman kaybetti!
Kapitalizm, kabul etmek gerekir ki ‘benden sonra tufan’ yalanını en yaygın biçimde kabul ettirmeyi başarabildi. Yüzlerce yıllık tarihinde tüm krizlerini daha fazla insan feda ederek aşıp çeşitli araçlarla insan zihnini tutsak almış durumda. Buna mukabil, önceki yazılarda altını çizmeye çalıştığım gibi, bu kez binanın ‘temeli’ yıkılıyor ve bunu yapan, iki yüz yıl önceki gibi yine bir devrim: Bilişim Devrimi.
Bilişimdeki olağanüstü atılım sayesinde çok daha az insanın çalışmasıyla aynı verimlilik elde edilebiliyorsa, emek sömürüsü ve peşi sıra devlet, anlamını/işlevini yitirecek. Sonuç? Çok basit görünen bir soruyla karşı karşıyayız ve bir kez daha: 10 kişinin işini, bir kişi yaptığında, kalan dokuz kişi ne yapacak? Üstelik nüfus sürekli artarken ve iklim felaketi kapımızdayken.
Kapitalizm geri dönülemez bir noktada ve aklı başında insanlar uzun süredir Türkiye ve dünyada bunu tartışıp yazıyor. Fakat aynı yapı, her türden saldırganı da seferber etmiş durumda. Başlıktaki ‘ahmaklık’ meselesi bununla ilgili.
“Başka bir dünya mümkün” dediğiniz anda, en hafifinden bir ‘aşağılama’ ‘küçük görme’ mekanizması işlemeye başlıyor ve neo-liberalizmin ‘mümessilleri’ insanı mahcup eden bir çocuksulukta örneklerle piyasa övgüsü düzüyor. Örneğin, Türkiye’de, salgında maske dağıtılamamasını dahi bir anda ‘sosyal devletin başarısızlığı’ olarak mahkûm edip buradan bir ‘serbest piyasa’ zaferi çıkarmak gibi. Pes hakikaten!
Söz konusu zihniyetin temsilcileri laik/seküler oldukları iddiasındalar ancak kapitalizme bağlılıkları, herhangi bir dinin dindarından çok daha güçlü bir ‘iman’ gerektiriyor. Bir üretim biçiminin ‘şu haliyle’ sona erebileceğini hayal dahi edemiyor oluşları, bana kalırsa yine içinde yaşadığımız koşulların vahim ürünü ve tabii sistemin büyük başarısı. İnsanları, diyelim ki ‘borsa’ bir saat içinde yok olsa yaşayamayacaklarına, aç kalacaklarına ikna etmiş durumdalar!
‘Bolluğun’ herkes tarafından eşit bölüşülmesi ve buradan doğacak insanca yaşam idealini son derece gülünç bulanlar, binlerce işçinin bir kişi ya da aileyi daha da zengin etmek için kan ter içinde kalmasını ya da iki üç kişinin servetinin birkaç milyonun gelirine eşit olmasını son derece olağan görüyorlar. ‘Dünya vatandaşlığı’ idealini çok aptalca buluyor, buna mukabil virüsün tedavisi için başka ülkelerin bilim insanlarının iki dudağının arasına bakıyorlar. O virüsün ya da yoksulluğun ulusal sınırlara aldırmadan tüm dünyayı esir alması dahi hiçbir şey değiştirmiyor düşüncelerinde.
Diyeceğim, hâlihazırdaki koşullarda ve sonrasında, başka bir yaşamın mümkün olacağını düşünen, savunan, önerilerde bulunan herkes, doğal olarak ‘müesses nizamın’ her düzey ve mecradaki savunucuları tarafından aşağılanacaktır ve bunun hiçbir önemi yok. Evet, hiçbir önemi yok.
Gelelim, Ahmet Haşim Köse ve Cem Eroğul’dan alıntılara…
Ahmet Haşim Köse, Gazete Duvar’da iki yazı kaleme aldı. İlkinin başlığı ‘Yeni masada eski oyun eski kartlarla oynanabilir mi?’ (8 Nisan 2020). Köse, öncelikle küresel sermayenin kendisini kurtarma hamlelerine dikkat çekip okuru salgın öncesi kriz yıllarına götürüyor:
“İki haftanın ardından yine çok şey değişti. Küresel sermaye ve kurumları işin ciddiyetini anladı ve art arda küresel ekonomi için yardım paketleri, kurtarma politikaları ve devletlere alınması gereken önlemleri açıklamaya başladılar… Sermayenin cephesinde hiçbir şey giderek insanlık dramına dönüşen bu salgınla başlamadı. Kapitalizmin süregiden bunalımına, bu salgın yıkıcı darbe olarak eklendi ve gerçek açığa çıkmaya başladı. Bunu anlamak için sadece geride bıraktığımız son birkaç yıla bakmamız yeterli. Öncelikle, 2008-2009 küresel krizinden sonra dünya ekonomisinin zaten uzun süren bir durgunluk eğilimini yaşadığını unutmamalıyız. Krizin ardından kimi canlanma eğilimleri izlense de asıl olan sürekli durgunluktu… Küresel kapitalizmin üretim ve dolaşım alanı, Covid-19’dan çok önce, yapısal kriz eğiliminin izlerini sergilemeye başlamıştır. Bu eğilim, Sungur Savran’ın haklı tespitiyle, Covid-19’la sadece hızlandı ve küresel sermayenin kabul ettiği bir krize dönüştü.”
Kapitalizmin, krizini kabul edip kendi önlemlerini almaya başlaması ne demek? Şunları söylüyor Köse:
“Peki ne olacak? Korona seli insanlığı ve piyasaları altüst edip, geride kumu mu kalacak? Elbette değil; öyle ya da böyle kapitalizmin yeni bir eşiğindeyiz. Antonio Gramsci, Hapishane Defterlerinde (materyalizm dalgası ve otoritenin krizi alt başlığında) ‘eskinin öldüğü ama henüz yeninin doğmadığı‘ bir durumu tanımlamak için interregnum kavramını kullanır. Bana kalırsa dünya kapitalizmi de öylesi bir süreç içinde. Epeydir hasta yatağında can çekişen neoliberalizm ölüyor, sorun kapitalizme ne olacağı? Sermaye açısından bakıp, yazıya başlığını veren sorumuzu soralım: Yeni masada eski oyun, eski kartlarla oynanabilir mi?”
Masa yeni ve oyun eskiyse, herhalde eski yöntemlerle oynanmaya kalkışılacak hiçbir oyun, insana eziyet etmeden süremez.
Köse, 6 Mayıs tarihli ‘Toplumsal mesafe daralırken ya da orta sınıf ideolojisi çökerken’ başlıklı ikinci yazısında ‘aynı gemide’ olunmadığını, olunamayacağını anlatırken orta sınıf ideolojisinin çöküşüne dikkat çekiyor. Demokratik sistemleri ayakta tuttuğu varsayılanın da kültürel ve maddi anlamda orta sınıf olduğu hatırda tutulmalı:
“Evet, başında da sonunda da sınıfsal bir melanetle yüz yüzeyiz. Düşünün bir kere ‘fiziksel mesafeyi’ kimler koruyor? Burjuvazi mi? Elbette ama burjuvazi toplumun diğer sınıflarıyla olan fiziksel mesafesini zaten inşa etmiş ve her zaman korumuştur. Bu mesafe onun toplumsal mekân örgütlenmesinin doğal ruhunu, yani normalini oluşturur. Salgının kent mekânlarındaki dağılımına bakınız… Bu mekânların emekçi sınıfların yaşam alanları olduğunu kolayca göreceksiniz. Mesafe sorunu kapitalist sınıfın dış halkasında, yani onun küçük, taşeron halkasında gözlemlenir. Gerek yaşam mekânlarında gerek emek süreçlerinde küçük burjuva ve emekçi sınıflarla daha yakın ilişkiler içinde olan bu dış halka, zaten toplumsal olarak var olan sosyal mesafesini, şimdi fiziksel bir mesafe olarak inşa etmek ve korumak zorundadır.”
Peki, bu felaketler sonunda daha insancıl bir kapitalizm mi olacak? Böyle bir şey mümkün mü?
Köse soruyu cevaplıyor: “Küresel kurumların kapitalizmin bugün içinde bulunduğu durumu 1929 Büyük Bunalımı’na, II. Dünya Savaşı’na uzanan büyük yıkıma benzeten çok sayıda tespiti olduğunu biliyoruz. Küresel kapitalizmin melanet sonrasında yeni bir düzenleme dönemine gireceği ve zorunlu olarak insanlaşacağı, bu tartışmaların iyimserler tarafında çokça tekrarlanıyor… ben böylesi bir düzenlemeyi hiç de mümkün görmüyorum. Elbette kimi düzenlemelerin zorunluluğu de facto bir durum olarak sistemin karşısında duracak. Ama biliyoruz ki toplumsal sistemler saf akılla yönetilen iradeler değillerdir. Büyük düzenlemeler ancak büyük çöküşler eşliğinde kolektif bilince ulaşıyor. Melanet çelişkiyi güçlendiriyor; ama kapitalizmi insancıllaştırma bilincini doğrudan sermaye toplumunun doğasına taşımıyor. Bunu anlamak için küresel kapitalizmin merkez ekonomisine, ABD’ye bakmak yeterli. Donald Trump’ın ABD’si hiç de Franklin Roosevelt’in ABD’sine benzemiyor. Yani yeni bir sınıf uzlaşısı (New Deal) merkez kapitalizmde mümkün görünmüyor. Ayrıca ABD’de new deal’ın küresel kapitalizmin çelişkisini çözmediğini, hatta küresel düzeyde ticaret ve sermaye akımlarını sınırlayan uygulamaları güçlendirerek, bu çelişkiyi yoğunlaştırdığını da unutmayalım… Özetle yeni bir Keynes’in başka bir vücutta hayat bulup sisteme ‘Am I a Liberal? (1925)’ ya da ‘The End of Laissez-Faire (1926)’ demesi ve kapitalizmi düzenleyecek sistemik önerilerde bulunması pratik olarak mümkün değildir. Sermaye eski oyunu yeni kartlarla tekrar deneyecektir. Sistemsel olan sorun bu sürecin içerisinde ortaya çıkacak çelişkilerle gerçek karakterini kazanacaktır. Şimdilik kesin çöken, kapitalizmin ‘orta sınıf’ ütopyasıdır. Bu sınıf hem nesnel olarak hem de yaşam tarzı olarak melanetin etkileriyle boğuşacaktır. Sahip olduğu ve arzuladığı bütün yaşam alanları ya fiilen ya da düşünsel olarak tehdit altındadır. Hareket özgürlüğü, tüketim özgürlüğü fiilen yok olmuştur. Yarın her şey ‘normale’ dönse de ‘yeni normal’ artık daha tehditkârdır. Ve elbette orta sınıf ideolojisini yitiren bir kapitalizmse artık daha da çıplaktır… Emekçi sınıflara düşense dün olduğu gibi bugün de ‘sosyal mesafeyi yok edin’ demektir…”
Düşüncelerini aktaracağım ikinci isim, anayasa-devlet kuramları üzerine çalışıp eserler vermiş bir emekli öğretim üyesi Cem Eroğul.
12 Şubat 2015 tarihinde Birgün gazetesinden Berkant Gültekin’le yaptığı söyleşide dile getirdiklerinin bir kısmını alıntılamak istiyorum. Cem Eroğul, sonraki yıllarda bu düşüncelerini ilerletti. Ancak kişisel olarak haberdar olduğum çözümleme ve önerileri henüz ‘sunulmadı’ ve ‘yayınlanmadı’. Haliyle alıntı yapmam mümkün olmadığından, beş yıl önceki söyleşiden yararlanacağım.
Eroğul, kapitalizmin vardığı nokta bakımından son derece açık sözlü:
“… ‘Kapitalizme karşı çıkmak gerekir’ diyenlerin hissettikleri bir şey var. O da doğru. Dünya çok önemli bir değişim sürecine girmiş bulunuyor. Aşağı yukarı 500 yıldır devam eden kapitalizmin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Nesnel olarak gelmiş bulunuyoruz, kapitalizmin artık nefesi tükendi, bu düzenin devam etmesine imkân yok. Kâr peşinde koşarak çarkı döndürmek mümkün değil artık.”
Peki ne olacak?
“Bugün üretim güçlerinin eriştiği bu verimlilik düzeyinde, yedi milyar insanın asgari ihtiyaçlarını, zorunlu çalışma olmadan, ücretli emek olmadan karşılama imkânı mevcut. Sadece gönüllüler, dünyada bilmem kaç milyon insan, ‘Ben çalışmak istiyorum’ desin yeter. Emek verimliliği öylesine büyüdü ki, artık üretim güçlerini geliştirmek için, kâr etme dürtüsünü kullanarak işçi emek gücünden artı-değer yaratma çağı bitti.”
Eroğul, Marx’a başvuruyor:
“Marx bunu Grundrisse’de söylüyor: ‘Bilimin üretimde kullanılmasıyla üretim güçlerinde öylesine muazzam bir ilerleme sağlanacak ki’ diyor; ‘O noktadan sonra artık işçiyi sömürerek artı-değer yaratmak anlamsız hale gelecek. O zaman da kapitalizmin nesnel dayanağı kalmayacak.’ Artık dayanağı kalmadı gerçekten; kapitalizmin sonuna gelindi. Ama tabii sömürü düzeni kendiliğinden yıkılmayacak. İnsanlık bu gereği yerine getirmezse, barbarlık ve çok yaygın faşizmler olacak.”
Kapitalizm sona eriyorsa, varlık nedeni olan devletlerin durumu?
Eroğul’a göre: “Üstelik sanırım daha da büyük bir dönüşümün arifesindeyiz: Devletin de sonuna geliniyor. Bu da Marx’ın öngördüğü bir şey. Kapitalizmin ortadan kalkmasıyla birlikte devletin de temel işlevi bitecektir. Dolayısıyla artık ‘Proletarya Diktatörlüğü’ tezi de geçerliliğini yitirmiştir. Yepyeni bir şeye doğru gidiyoruz. Köklü iklim değişikliği olduğu gibi, toplumsal yaşamda da çok köklü bir düzen değişikliğinin arifesindeyiz. Bunu görürsünüz ya da görmezsiniz. Ben böyle olduğunu düşünüyorum. Tarihe bakıyorum, büyük tarihsel değişikliklerin hep habercileri olmuştur. Giordano Bruno’yu dinciler 1600 yılında yaktılar. Neyi savunuyordu Bruno? Aklın üstünlüğünü ve tabiat bilimlerini. Dinciler onu bu düşünceleri nedeniyle yaktılar, ama yakılmadan daha dört yıl önce Descartes doğmuştu bile! Arkasından arka arkaya Aydınlanmacılar geldi ve o gelenek aldı yürüdü. Yakanlar yaktıklarıyla kaldı; buna karşılık, tabiat bilimleri ve akılcılık üstünlüğünü kurdu. Aradan geçti 150 yıl, sadece tabiat bilimleri değil, siyasi düzen de insan aklına uygun olmalıdır diyenler çıktı ortaya. Kim çıktı? Özellikle Locke çıktı, Voltaire çıktı, Rousseau çıktı, Diderot çıktı, d’Alembert çıktı… En uzun yaşayanı (Diderot) 1784’te öldü. Beş yıl sonra tarihin en büyük devrimlerinden biri patladı. Bunu hiçbiri göremedi ama yeni bir çağ gerçekten de geldi. Marx da işte böyle bir değişimin, aslında, daha da köklü bir dönüşümün habercisi. Bence de kesinlikle dünya buna gebe. Dolayısıyla Türkiye’deki mücadeleyi de genel konjonktür içine oturtmasını bilmek lazım. Gezi Direnişi bunun habercisiydi. Ne yaptı Gezi; temsili demokrasi kurumlarına sırtını çevirdi. ‘Siyasi parti istemem’ dedi, ‘sendika istemem’ dedi. Gezi’nin yarattığı ivmeyi, milletvekili seçtirmek için kullanmak istediler. Geziciler, ‘Bunlar neden bahsediyor?’ diye şaşkın şaşkın bakmaya başladı. Çünkü devletin ve temsili demokrasinin ötesine geçmişti artık bu çocuklar.”
Yeni bir şeyler yaşadığımıza kuşku yok. Önümüzde, uzunca bir ‘çıta’ var. Çıtanın bir ucunda berbat faşizmler, diğer ucunda verimliliğin paylaşıldığı eşitlikçi bir toplum düzeni duruyor. İkisi arasında çok mesafe var ve insanlığın hangi uca yaklaşacağı, ‘belli koşulların ürünü olan insanın’ neler yapabileceğine bağlı. Bizi bizden başka kurtaracak yok.
Barışçıl yöntemlerden bir an olsun vazgeçmeden, eşitlikçi toplum mücadelesi olabildiğince çok insana yayılmalı, hiç kimseyi küçümsemeden anlatılmalı, her bir insanın potansiyel müttefik olduğu unutulmamalı. ‘Anlatılamayan’ ideallerin başarıya ulaşma ihtimali yok.
Şunu unutmayalım: Devletlerin çürümesi, siyasetsizlik demek değil. Aksine, şimdiki devlet düzenleri halkı siyasetten koparan yapılar oluşturdu. Yurttaşların her düzeyde yönetime katılması, kendi kaderine hükmetmeye başlaması, hâlihazırdaki gelişmişlik seviyesinde hem son derece mümkün, hem de siyaseti gerçek sahibi olan ‘insana’ bırakmanın başlıca yolu.
Herkes, kendi dünyasında neler olduğunu, olasılıkları, hayallerini paylaşmalı. Enayice bir istekle yapmalı bunu…
Okuma önerileri:
- ‘Medyascope’ önemli bir ‘amme hizmeti’ yaparak, salgın dönemine dair çok sayıda yabancı yazarın makalesini çevirdi ve bir okuma listesi hazırladı. Tam da ‘haberdar etme/olma’ hedefine uygun biçimde. Sağolsunlar. Buraya bırakıyorum.
- Tanıl Bora’nın ‘otorite’ kavramı üzerine yazısı.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
























































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.12.2025
23.11.2025
21.11.2025
14.11.2025
30.10.2025
26.10.2025
12.10.2025
3.10.2025
14.09.2025
11.09.2025