Oya BAYDAR
Başlıktaki cümleyi saçma sapan, yanlış, komik buldunuz değil mi? Oysa her gün benzer sözleri, benzer cümleleri televizyonlardan duyuyor, gazetelerden okuyor, hatta kendiniz de kullanıyorsunuz. Argodan, sokak dilinden, çocukların kendi aralarındaki konuşmalarından, “mesac”laşmalarından söz etmiyorum: sevdiğimiz, izlediğimiz deneyimli donanımlı haber sunucuları, moderatörler, ünlü şanlı köşe yazarları, üst düzey siyasiler, artistler, sanatçılar, eğitimciler, vb; yani toplumda dilin doğru kullanımından, gelişmesinden, zenginleşmesinden sorumlu olanlar Türkçeden başka her şey olan bu kuşdilini farkında bile olmadan kullanıp duruyorlar.
Perişan Türkçe ile Osmanlıcaya heves etmek!
Baştan söyleyeyim: Arap harflerinin (aslı Himyerî harfleri) seçmeli ders olarak lise düzeyinde müfredada alınmasını yıllardır savunurum; Türkçe alfabeye geçilirken korunmamış, toptan yok sayılmış olmasını kültürel değerlerin ve köklerin inkârı olarak görürüm ki, bu inkâr düşün, sanat, edebiyat yaşamımızda kayıplara yol açmıştır. Eğitim Şurası’nda tartışılan önerinin Osmanlıcı-dinci ideolojik yaklaşımın zorlaması olduğunu; asıl maksadın Arap harfleri=Kur’an harfleri sığlığında bir zihniyetle ve “dedelerinin mezar taşlarını okuyamayan nesiller” kofluğunda bir gerekçelendirmeyle, eğitim iklimini evrensel kültür alanından Ortadoğu Arap İslam dünyasına kaydırmak olduğunu biliyorum.
Yine de Türkiyeli bir genç, yüksek öğrenimde kendi tarihine, sanat-kültür köklerine dönük bir dal seçmek ya da araştırma yapmak istediğinde, mesela Osmanlı mimarî tarihi ya da bilimi, ya da vb., vb. üzerine çalıştığında Arap harflerine, bir ölçüde de Osmanlıca’ya aşina olmalıdır. (Fransa, Almanya, İtalya gibi Batı ülkelerinde kimi dallarda Latince ya da eski Yunanca gibi) Ya da konuya ilgisi, merakı vardır, önü kesilmemeli, istediği dili öğrenip geliştirmesine olanak tanınmalıdır.
İyi de, gerek konuşma gerekse yazı dili olarak Türkçenin hal-i pürmelâli bugünkü vahim düzeydeyken ve her gün biraz daha kötüleşirken, okullarımızda bırakın öğrencileri, öğretmenlerin büyük çoğunluğu Türkçe eksikliği ile malûlken zorunlu Osmanlıca dersi önerisi neye hizmet ediyor, ne amaçlıyor ve daha önemlisi nasıl, hangi yetişmiş eğitimciler tarafından verilecek? Bırakın Osmanlıca’yı Türkçe öğretiminin kalitesi, sonuçlarıyla ortada...
1990’dan bu yana çeşitli yayınlarda redaktör olarak, gazetelerde dergilerde yazıişleri elemanı, düzeltmen olarak çalıştım. En önemlisi de dikkatli bir okurum. İddia ile söylüyorum ki, eğitim şuralarında, ilgili bakanlıklarda, öğretmenler hatta Türkçe, dilbilgisi, edebiyat öğretmenleri arasında bile, “de”nin “da”nın, “ki”nin, vb. ne zaman bitişik ne zaman yazılacağını bilenlerin oranı yüzde onun çok altındadır. En ciddi gazeteleri açın, uzağa gitmeyin t24 dahil ciddi internet sitelerine bakın, reklam spotlarını o gözle inceleyin, haklı olduğumu göreceksiniz.
Türkçe, çok badireler geçirmiş ve geçirmekte olan yaralı bir dil. Doğal seyrine hem Osmanlı eliti hem de Cumhuriyet eliti tarafından müdahale edilmiş. Zenginleşmesi, yapısının sağlamlaşması, kurallarına kavuşması için gerekli çalışmalar, düzenlemeler ideolojik dayatma ve çatışmaların parçası olmuş, hâlâ da oluyor. Minicik birkaç örnek: Kent dersen ilericisin, şehir dersen gerici; örneğin dersen cumhuriyetçi-laiksin, mesela dersen gerici; hikâye tutucu, öykü ilerici, hatırlamak eski, anımsamak yeni.... Bir de uzatma, inceltme işareti sorunumuz var ki, son iki kuşağa mensup televizyon spikerlerlerinden siyasetçilere bir sürü sözcüğü insanı irkiltecek kadar yanlış seslendirmelerinde büyük payı var. Hükümet anlamındaki “kabine” sözcüğünü “kabîle” gibi “i”yi uzatarak söylemek, “nemâ” denmesi gerekirken “ama” der gibi kısa a ile nema demek, “rakip”i, “laik”i, “hasım”ı, “hakem”i “a”yı uzatarak komikleştirmek... vb.
Dilci değilim ama uğraşım, işim ve ilgim - sevgim dile, Türkçe’ye yönelik. Her geçen gün Türkçeyi yoksullaştırdığımızı, bozduğumuzu, kuralsızlaştırdığımızı çoğu zaman çaresiz kalarak gözlüyorum. Yazının başlığı bu çaresizliğin ifadesi zaten.
Galat- meşhur, galat-ı meşru olunca
Başlığı okuyup da, bunda ne yanlış var diye düşündüyseniz galat-ı meşhur ( yaygın yanlış) galat-ı meşru’ya (kabul edilmiş yanlış) dönüştüğü içindir. Mesela, “iki tane (veya adet) kadın” denmez, çünkü Türkçede -hesaplama gibi özel durumlar hariç- sayı bildirmişseniz kaç adet olduğu zaten söylenmiştir. Çok daha önemlisi: canlılar, hele de insanlar için tane veya adet sözcükleri kullanılmaz. (iki adet şehit cenazesi, sözünü duyduğunuzda -ki hem yazılı hem de sözlü medyada çok yaygın bir deyiş- rahatsız olmuyorsanız, yaygın yanlışı içselleştirmişsiniz ve dilin bozulmasının parçası olmuşsunuz demektir.) “Kadın” sözcüğü yerine “bayan”ın ( çoğunlukla baaayan seslendirmesiyle) geçmesi algıdaki bozulmanın dildeki yansıması olarak derin toplumsal-psikolojik nedenlere sahiptir ve şu sıralarda bana göre en irkiltici ama en yaygın galattır. Kırsal-muhafazakâr ahlâk anlayışının İslamî kadın anlayışıyla da pekişmiş zihniyetinin ürünü olan bu kullanım, kadını cinsiyetsizleştirmenin, nesneleştirmenin sözde kibarlık sosuna büründürülmesinin sonucudur. Kadınlık ayıptır, cinsellik çağrıştırır, (bir de tabii kız mı kadın mı diye bir derdimiz var ya!) bu yüzden kadına bayan der kurtuluruz. Sadece resmî hitap olarak önerilmiş Bay ve Bayan sözcükleri (Monsieur-Madame, Mister-Miss, vb) sadece hitaptır; kadın ve erkek sözcüklerinin yerine geçirildiğinde dili yapaylığa ve komikliğe götürürken aynı zamanrda fakirleştirir.
Gelelim şu “yapmak” fiiline. Artık sadece ev, bina, yol, ödev, iş.....yapılmıyor. Her biri için Türkçede ayrı fiiller, farklı sözcükler yokmuş gibi, heyecan yapılıyor, panik yapılıyor, en tuhafı da giriş yapılıyor, çıkış yapılıyor. Televizyonda haberleri okuyan spiker, “An itibariyle kabiiiine üyeleri Başbakanlığın kapısından giriş yapıyorlar diyebiliriz” diyor. Bu “giriş yapmak, çıkış yapmak” öylesine yaygınlaştı ki girmek veya çıkmak diye fiilerin olduğu unutuldu. Bir de ekranda zaten gördügümüz, kesin bir olay için “diyebiliriz” demek de cabası. Bu tarzın daha “entel” daha havalı olduğu sanılıyor belki ama, yapmak ve etmek yardımcı fiileriyle ifade edilen edimler ve durumlar ne kadar fazlaysa o dil o kadar fakir demektir. Biz dilimizi yeni fiillerle zenginleştireceğimize var olan fiilleri giderek azaltıyoruz.
Galat (yanlış) yaygınlaştıkça doğru yanlış sayılmaya başlar. Mesela “aklıselim” sözcüğü... Koca koca profesörler, yorumcular, yazarlar bile aklıselim’i sıfat niyetine kullanıyorlar. Aklıselim adam diyorlar mesela iyi adam, akıllı adam, aptal adam der gibi. Oysa aklıselim, yani “sağduyu” isimdir; doğrusu, aklıselim sahibi adam’dır.
Bu kadar ukalalığı neden yaptım? Birileri Osmanlıca peşinde koşarken dilimiz elden gidiyor, bozuluyor, yoksullaşıyor, kimliksizleşiyor, kuralsızlaşıp kaosa yuvarlanıyor da ondan. Oysa toplumların ve kişilerin kendilerini sözlü-yazılı ifade biçimleri ve olanakları düşünme yetileriyle, kimlik gelişmeleriyle, kültürel zenginleşmeleriyle iç içedir. Dil fakirleşirse, bozulursa, lumpenleşirse, duyguları ifade eden sözcükler, fiiller bilgisayar dilinin mekanikliğine kurban edilirse kişinin de toplumun da düşüncesi daralır, fikir dünyası, sanatı, edebiyatı geriler, sıradanlaşır. Bence başta Eğitim Şurası’na katılan Eğitim Bir-Sen’ciler ve benzerleri için öncelikle Türkçe zorunlu ders haline getirilmelidir. Hatta Şura’ya katılım için Türkçe sınavı konulmalıdır. O zaman Şura’nın kompozisyonunun da nasıl değişeceğini görmek keyifli olur.
Benden de bir öneri: Zorunlu ders Kürtçe
Eğitim Şura’sı vesilesiyle eğitimi tartıştığımız şu günlerde benim de bir önerim var: Kürtçe Türkiye’nin bütün okullarında 4. sınıftan itibaren zorunlu ders olmalıdır. Gerekçem, “dedelerin mezar taşlarını okuyamamak” türünden değil. Bu ülkede nüfusun ortalama yüzde 25’i Kürtse ve Kürtlerle Türkler iç içe yaşıyorlarsa, böyle devam etmesini istiyorsak, Türklerin Kürtçe Kürtlerin Türkçe öğrenmeleri elzemdir.
Anadilinde eğitimi tartışma konusu bile yapmıyorum. Bu hakkı hâlâ teslim etmemiş bir ülke kendi geleceğini karartmaktadır, o kadar. Önerim bütün Türkiye’yi kapsıyor. Çünkü barış deniyorsa, çözüm deniyorsa, birlikte yaşamak isteniyorsa, insanları birbirine en fazla yaklaştıran şey dildir. Dil insanın ülkesidir. Türkçe ile Kürtçenin birlikte konuşulduğu, duyguların, sevinçlerin, kederlerin iki dilde aktarılabildiği bir ülke ne kadar güzel, ne kadar yaşanası olurdu!
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet
24.05.2024 - "Alavere dalavere, Kürt Memet nöbete" mi, hukuka dönüş umudu mu?
14.05.2024 - 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkamamanın sorumlusu kim?
3.05.2024 - 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkamamanın sorumlusu kim?
3.05.2024 - Istakoz, Maldivler, pahalı saat muhalefeti AKP'nin AK'lanmasına yeter mi?
22.04.2024 - "Kobane düştü düşecek"ten Kobane Davası provokasyonuna
16.04.2024 - Hukuksuzluk değil irade gaspı ve siyasî ahlâksızlık
3.04.2024 - Desteğim DEM Parti'ye, oyum İmamoğlu'na
29.03.2024 - Vicdanını yitirmiş dünyanın vicdanını, ahlakını yitirmiş siyasetin ahlakını savunmak
22.03.2024 - Oy yüzdesiyle ölçülemeyecek kadın: Gültan Kışanak
7.03.2024
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
Muhammed Demirbaş
Zekat %40 değil 40ta 1 olacak, yani %2,5.