Ümit Akçay
Türkiye seçim konjonktürüne henüz girmedi.
Altılı Masa’yı oluşturan iki büyük parti (CHP ve İYİP) halen iç işleriyle meşgul, diğer bileşenleri de TBMM’nin açılmasıyla yeni seçilen vekillerinin Meclis’e alışmasıyla zaman geçiriyorlar muhtemelen. Ekonomi yönetiminin adım adım sertleşerek uygulamaya başladığı kemer sıkma politikalarına karşı Altılı Masa’dan güçlü bir itiraz var mı diye baktığımızda, itiraz yerine sessiz onaylama olduğunu görüyoruz. Sosyal medyada seçim öncesinde çok sesi çıkan ekonomi yorumcuları, şu anda iktidarın arkasına sıralanmış durumda.
İktidar ise bir yandan ekonomide kemer sıkarken, diğer yandan yeni anayasa gündemiyle siyaseti şekillendirmeye çalışıyor.
Bu yazıda, iktidarın uyguladığı kemer sıkma politikasının yarattığı ekonomi politik dinamiği ve bunun 2024 seçimlerini nasıl şekillendireceğini ele aldım.
ENFLASYON VE FAİZLER ARTIYOR
Ekonomik gelişmelerden başlayalım. Bu hafta başında açıklanan Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) verisine göre Eylül ayında fiyat artışları aylık yüzde 4.75 düzeyine gerilese de yıllık enflasyon yüzde 61.53 oldu. Üstüne üstlük, yıllık enflasyondaki artışın süreceği, ekonomi yönetimi tarafından da kabul edilmiş durumda. Dolayısıyla, önümüzde enflasyonun kontrol altına alındığı bir dönem yerine, arttığı bir konjonktür var.
Hayat pahalılığı sürerken, faiz artışları da kemer sıkma programının uygulanması da ilerliyor. Her ne kadar firmalar, geçtiğimiz yıllarda elde ettikleri süper kârlar sayesinde halen faiz artışlarının olumsuz etkilerini kısmen göğüsleyebilseler de, bu durum uzun sürmeyecek. Zira gıda sektörü dışında imalat sanayiinden ekonomik daralma yönünde sinyaller gelmeye başladı.
Yakında borçlarını çevirmede ya da ödemelerinde güçlükler yaşayan firmaları duymaya başlayacağız. Şimdiden yatırımlarını durdurma kararı alan firma haberleri gelmeye başladı. Bu neden önemli? Yatırımların durması, işsizliği artıran en önemli etkenlerin başında geliyor. Dolayısıyla kemer sıkma tedbirlerinin bir sonucu olarak işsizlik yakında artmaya başlayacak.
Her ne kadar TCMB başkanı ‘büyümeden ödün verilmeden de dezenflasyon sağlanabileceğini’ ileri sürse de, şu anda karşımızda enflasyonun ve faizlerin aynı anda arttığı, ekonomik durgunluk koşullarında hayat pahalılığının arttığı ve işsizliğin yükselmeye başladığı bir dönem var. Bu durum, normalde iktidarların toplumsal meşruiyetlerinin aşınmasına neden olur. Ancak bizdeki ‘iktidarla bütünleşmiş muhalefet’ durumunu nedeniyle iktidar seçim sürecine göreli olarak daha rahat giriyor.
ÇEKİÇ VE ÇİVİ
Ekonomi yönetimi tarafından yapılan ‘iç talebin halen güçlü olduğu’ dair açıklamalardan anlaşılan, iç talebin kısılması için faizlerin daha da artırılacağı. Mevcut enflasyonun sınırlanmasında para politikasının ne kadar etkin olduğu tartışılmıyor bile. Şöyle açayım. Ücretli çalışanlar için gıda, ulaşım ve barınma harcamaları toplam harcamalarının çok büyük kısmını oluşturuyor.
Örneğin gıda fiyat artışlarına bakalım. Antalya Ticaret Borsası Eylül ayı Hal Endeksini verilerine göre meyve miktar endeksi yıllık yüzde 67,33 azalırken, fiyat endeksi yüzde 199,33 artmış. Yani sorun üretim miktarının azalması, fiyatlar bu nedenle fırlamış. Ancak ekonomi yönetiminin uyguladığı ve ana akım muhalefetin de alkışladığı enflasyonla mücadele yöntemine göre faiz artışlarıyla üretim daha da sınırlanacak!
Konut fiyatlarını ele alalım. Kira artışlarıyla ya da büyük şehirlerdeki barınma kriziyle faizi artırarak nasıl mücadele edilebilir? Aksine faiz artışı ile konut sektörünün yavaşlayacağı ve mevcut üretim kapasitesinin sınırlanacağı öngörülmüyor mu? Gıdada üretim planlaması yerine faiz artışıyla fiyatları kontrol altına almaya çalışmak; konutta yapı stokunu artıracak politikalar yerine faiz artışı ile bu sorunun çözüleceğini ileri sürmek, elinde çekiç olanın her sorunu çivi olarak görmesine benziyor.
Örnekler çoğaltılabilir ancak işin özü şu: İktidarın takip ettiği ekonomi politikası çerçevesine göre, talebi daraltmanın en ‘etkili’ iki yolu, reel ücretlerin baskılanması ve işsizliğin artmasıdır.
Bu yollarla enflasyon yavaşlayabilir. Dikkat ederseniz enflasyon döneminde süper-kârlar elde eden firmaların vergilendirilmesi ya da firmaların fiyatlama davranışının enflasyona etkileri gibi konular hiç gündeme gelmiyor. Burada yapılan sınıfsal tercih, hayat pahalılığı krizinin yükünün çalışanların sırtına yüklenmesi anlamına geliyor.
Ancak bu herhangi bir şekilde Türkiye’nin ekonomik sorunlarına çözüm anlamına gelmiyor. Bu modele göre enflasyonun düşük kalmasının yegane koşulu, insanları ebediyen işsiz ya da harcama kapasitesi kalmayana kadar yoksul bırakmak! Bunun toplumsal olarak ne kadar ‘patlayıcı’ etkileri olabileceğini geçtiğimiz yüzyıldaki faşizm deneyimlerinden görebiliriz.
KEMER SIKMANIN POLİTİK EKONOMİSİ
Kemer sıkmayı ‘tehlikeli bir fikir’ olarak tanımlayan ABD’deki Brown Üniversitesinde çalışan siyasal iktisatçı Mark Blyth’ın (Austerity: the History of a Dangerous Idea) kitabı, tarihsel örneklerle kemer sıkma politikalarının faşizmin yükselişinde nasıl kritik bir rol oynadığını anlatıyor.
Şu tarihsel örnek çarpıcı: Almanya’da faşistlerin iktidara gelmesi, yaygın olarak aktarıldığı gibi 1920’lerdeki hiper-enflasyon sonrası gerçekleşmedi. 1930’ların başında enflasyon kontrol altına alınmış olmasına rağmen kemer sıkma politikalarına devam edilmesinin yarattığı deflasyon ve büyük işsizlik sonucunda merkez partilerin çöküşü ile faşistler iktidara geldi (özellikle s. 194-5’e bakılabilir).
Kemer sıkma politikaları ile faşizmin yolunun nasıl döşendiği üzerine farklı ülke deneyimleri için geçtiğimiz yıl Clara E. Mattei’in yeni çıkan kitabına (The Capital Order: How Economists Invented Austerity and Paved the Way to Fascism) da bakılabilir. Konuyu tarihsel örneklerle boğmayayım, güncele gelelim.
Adam Tooze geçtiğimiz hafta Financial Times’taki yazısında Britanya ve Almanya örneklerinde, kemer sıkma tedbirlerinin uygulandığı ve ekonomik büyümenin sürekliliği için çok sayıda göçmen işçi kabulünün zorunlu olduğu bir durumun ‘patlayıcı’ etkileri olabileceğini, aşırı sağın yükselişinin bu temelde gerçekleştiğini açıklıyor. Tooze, özellikle Almanya’da yabancı düşmanı aşırı sağcı AfD partisinin kamuoyu araştırmalarında ikinci parti seviyesine yükselmesine karşı, daha fazla kemer sıkma politikasına değil, başta konut, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik olmak üzere kamu yatırımlarının artması gerektiğine işaret ediyor.
2024 SEÇİMLERİ
Toparlayalım. Yukarıda aktardığım tarihsel ve güncel örneklerle Türkiye arasında doğrudan paralellikler kurmak elbette uygun olmayacaktır. Ancak şu kadarını söyleyebiliriz: İktidarın ve ana-akım muhalefetin kemer sıkma politikaları üzerinde uzlaşmış olması, seküler ya da İslamcı aşırı-sağ ve faşist güçlerin ülke siyasetini şekillendirmek için hareket alanlarını artırıyor.
Bu tabloda, iktidarın kemer sıkma programına yapılacak muhalefetin kim tarafından ve hangi söylem ve programla hayata geçirileceği giderek daha önemli hale geliyor. Muhalefetin sol kanadı olan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşenlerinin ve daha geniş sol güçlerin ülke siyasetinde oluşan bu boşluğa müdahale edip edemeyecekleri önümüzdeki dönemdeki siyasi manzara açısından kritik olacak. Zira aksi halde, Fatih Yaşlı’nın işaret ettiği ‘sağın alternatifi olarak sağ’ döngüsü ve bu kısır döngünün aldığı yeni biçimler, 2024 seçimlerini şekillendirecek.
Yazarlar
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları






















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.12.2025
26.11.2025
17.11.2025
2.11.2025
26.10.2025
25.10.2025
12.10.2025
5.10.2025
30.09.2025
21.09.2025