Ümit Fırat

Başlarken
8.02.2018
889

 Son birkaç yıldır, rastlaştığım ve kimileriyle de şahsen tanışmadığım pek çok insanın sorduğu “Neden artık ekranlarda göremiyoruz?” sorusuna muhatap olurum. Defalarca sorulduğu için de cevabımı ezberlemiş gibi fazla uzatmadan hemen veririm: “Hemen her akşam siyasi tartışma programlarında karşılaştığınız hiç değişmeyen kadrolu ve akredite tartışmacılar arasında benim olmamamı bir eksiklik olarak görüyor musunuz?”  Genel olarak da, haklısın vallahi türünden karşılıklar alırım.

Çok kısa bir süre önce Avrupa’da göçmen olarak yaşayan genç bir dostum, telefonuma bir mesaj göndererek, “Bir yerlerde yazmaya başladın mı?” diye bir soru sormuştu. Son birkaç aydır bu ve benzer sorularla sıklıkla karşılaştığım için hemen cevap vermiştim: “Bir yerler yok ki, yazabileyim.”  Sorulara vermiş olduğum cevaplardan da anlaşılacağı gibi, yakın bir dönemde güzel günler göremeyeceğimizi, şahsen pek iyimser olmadığımı, umut verici bir bekleyiş içerisinde olmadığımı belirtmek isterim.

2017 Şubat-Kasım ayları arasında 10 ay boyunca hiç aksatmadan basnews gazetesinde her hafta yazmıştım. Tabi bu süreçte yazdıklarımdan dolayı edindiğim yeni dostlarımın ve okuyucuların sayısı hiç de azımsanacak gibi değildi. Ancak önce Kürdistan Bağımsızlık Referandumunun bölge devletlerinin hoşuna gitmeyecek bir şekilde neticelenmesi üzerine, Türkiye’nin başını çektiği bölge devletlerinin aralarında anti-Kürdistani bir ittifaka girişmeleri, “Bir gece ansızın gelebiliriz!” vb. tehditlerin  ardından vuku bulan “Kerkük Vakası” sonrası, basnews’in gazete idaresi de Türkiye’deki gazete yayınını durdurmaya karar vermişti.

Öte yandan Türkiye’de yayınlanan her bir gazetenin artık bir yerlerin yayın organı gibi bir konumda olması dolayısıyla, arada bir de olsa, herhangi bir yerde yazmanın da benim için artık çok zor olduğunu, bir yerlere angaje olmuş gibi görünmek istemiyordum. 25 yıllık yasal SSK emeklilik statümü, fiilen de hayatımda gerçekleşmekte olduğunu düşünmeye başlamıştım. “Neler yapıyorsun?” tarzı sorulara da, artık emekli olduğumu söylemeye çalışıyordum.

Ne var ki, birkaç gün önce K 24’ten değerli dostlarım Mustafa Bayram ve Mehmet Oğuz, ayrı ayrı telefonla arayıp sitelerinde yazmamı teklif etmeleri ile alışmaya çalıştığım fiili emeklilik sürecimin yine ertelendiğini, moral bulduğumu ve biraz da gururlandığımı belirtmeliyim. Bu güne kadar bir yerlerde bir şeyler yazarken veya ifade ederken, sırtımda herhangi bir siyasi ve ideolojik bagajım olmadı. Burada yazmamı teklif ettiklerinde de bu özelliğimin bilindiğine inanıyorum.

Elbette 5 ay kadar önce basnews’teki son yazımda bıraktığım yerden olmasa da, okurlarımla yeniden buluşma imkânına kavuşmaya çalışacağım. Bu sütunlarda çoğu zaman politik meseleler üzerine olmak üzere, arada bir de, yine politik dünyamızda cereyan etmiş ve yaşanmış bazı hatıralarıma yer vereceğimi tahmin edersiniz.

Editörümüz yazmamı teklif ederken de, yazılarımı haftanın hangi günü yazmamın kararını benim tercihime bırakmıştı. Ben de basnews’te olduğu gibi yine pazartesi günleri yazmak istedim. Tabii başlangıç yazımda da, Bismillah deyip hemen politikaya girişmek yerine, sadece bundan böyle şartlar elverdiği ölçüde bu sütunda bir şeyler yazacağımı bildirmek istedim.

Her ne kadar kuruluşundan bu yana Türkiye’yi yöneten devlet ve siyaset adamlarının gündeminin hiç değişmeyen birinci sırasında daima “Milli birlik-bütünlük” ve ne olduğunu pek anlayamadığım bir “beka sorunu”  yer alıyorsa da, o meselenin sokaktaki insanların kafalarında somut bir karşılığı olduğunu sanmıyorum. Benim açımdan esas olarak dikkate alınan mesele, günlük hayatımızda gerçek olan politik meselelerdir. Tabii kimi çevrelere göre en az bunlar kadar önemli sayılması gereken ekonomik kriz veya doların yükselişi gibi meselelerin de önemsiz olmadığını belirtmeliyim.

Ekonomi tahsili yapmama rağmen, bazı temel kavramlar ve orta seviyede bir eğitim almış olan herkesin anladığı kadar ekonomiyle ilgilenmiş olduğum için, ekonomi bahsinde hayatımı doğrudan ilgilendiren konularda bile kendimi hiçbir zaman başarılı bulmadığımı itiraf etmeliyim. Politik meselelerle ilgilendiğimi söylerken de, tabii bunların başında Kürtler ve Kürdistan hakkında olan biten şeyler üzerine yazmayı ve tartışmayı daha fazla seviyor ve önemsiyorum. Beni tanıyanlar da bilir ki, bildiğim kırk civarındaki hikâyenin tümü de Kürtler, Kürdistan’a ait politik meseleler üzerinedir.

Özellikle 2015 Haziran seçimleri sonrasında Türkiye’nin gündeminde ve çok uzun zamandır da Kürdistan’ın değişik parçalarında, politik meseleler dışında neredeyse bir mevzu yok gibi. Şu günlerde gerek Türkiye ve Ortadoğu’da, gerekse Kürdistan’da politika dışında bir şeyler yazabilmek de, zaten pek mümkün değil. Keza Irak’ta bu hafta sonu gerçekleşecek genel seçimlerin, belki 1 sene öncesindeki ilişkilere nazaran fazla anlamı veya heyecan vericiliği kalmamış olsa da, yine de Kürdistan açısından bir önemi olacak.

Türkiye, son günlerde aceleyle verilmiş bir oldu-bitti kararıyla, 24 Haziran tarihinde reisicumhur seçimine ve genel seçime gidiyor. Tabiatıyla Kürt siyasi yapıları da, her defasında olduğu gibi yine kendi aralarında ittifak arayışlarına giriştiler. Çeşitli müzakere ve temaslarda bulundular/bulunuyorlar. Yine bu süreçte sayıları fazla olmasa da, bazı Kürt politik şahsiyetleri ise, bu çabaların gereksizliğini ileri sürerek, yapılacak seçimlerin Kürtler açısından fazlaca bir manası olmadığını savunmakta.

Öte yandan Türk partilerinin kendi aralarındaki kutuplaşmaları ve ittifak arayışlarına giriştiklerini; bu arayışlarında Kürtleri birer zararlı unsur gibi görerek aralarındaki ittifaklarının dışında tutma hassasiyetleri üzerinde ise uzun uzun yazmak mümkün. Ben bu satırları yazarken Türkiye’nin Reisicumhuru Tayyip Erdoğan’ın hamaset dolu “yerlilik ve millilik” üzerine kurduğu, pek de inandırıcı ve önemli bir şeyler söylemediği Büyük Nutuk’u/manifestosu hakkında hemen bir şeyler yazmaya da gerek duymadım. 

Bir Kürt olarak, 73 yıllık hayatımın birkaç küçük dış seyahat haricinde tamamını Türkiye’de yaşayarak geçirdim. Eğer kendi iradem dışında ve Türkiye’de zaman zaman vuku bulan olağandışı bir durum peydah olmazsa, kalan kısmını da buralarda geçireceğimi düşünüyorum. Dolayısıyla, pek etkili olamasam da, bu devleti kimin veya kimlerin yönetmesi konusuna kayıtsız kalamayacağımı; kafa yormaya, düşüncelerimi ifade etmeye ve tartışmalarda bulunmaya hakkım olduğuna inanıyorum.

Haftaya görüşmek dileğiyle.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar