Mücahit BİLİCİ
Kürtlere nispetle Türklüğün içinde bulunduğu hakimiyet konumunun bir realite olduğunu teslim etmekte pek az kişi zorlanır. Ancak mevcut kavramsal teçhizatın bu işin hakkını vermede genellikle eksik kaldığını söyleyebiliriz. Sınıf sömürüsü dense değil. Emperyalizm dense değil. Irkçılık dense değil. Bu ve benzeri şablonların hiçbiri tam olarak Türk-Kürt ilişkisini açıklamıyor. Yani Kürt sorununda öteden beri önemini koruyan soru şudur: Türklerin ve Kürtlerin (sırasıyla hakim ve mahkum) konumlarını göreli bir tecrübe olarak en iyi ne tür bir teorik çerçevede anlayabiliriz?
Çeşitliliğine rağmen mevcut literatürün Kürt sorununu açıklamada neden hep eksik kaldığına dair bir iki noktaya değinmekte fayda var. Mesela, sömürge kavramı hem bir ekonomik ilişkiyi hem de kültürel bir mesafeyi imlemektedir. Türk Kürt ilişkisine ekonomik bir ilişki olarak bakmak faydalı ama yetersiz bir yöntem olur. Kürtlerin Türklere ekonomik olarak bir yük olduğu bile söylenebilir. Bir ırk ilişkisi olarak bakmak da Türklüğün kültürel bir kategori olması nedeniyle yine faydalı ama yetersiz bir yöntemdir. Türklük bir ırk olarak tasavvur edildiğinde bile Kürtleri dışarıda bırakmayacak bir şekilde tasavvur edilmiştir (Kürtlerin Türklüğü iddiasıyla). Yani ırksal bir fark üzerinden gelişen bir ilişki sözkonusu değil. Başka bir alternatif olan oryantalizm yaklaşımı da faydalı ama sınırlı benzerlikler göstermektedir. Kürdistan’ın bir sömürge olarak ele alınması da problemlidir.
Ulusların kaderini tayin hakkı bile Kürtlere tek başına yetmemiştir. Geçen yüzyıl başlarında İstanbul’daki Kürt entelijansıyasının çabalarına rağmen henüz bir Kürt ulusunun üretilmemiş olmasından dolayı bu tür ilkeler nihayetinde Kürtleri Müslümanlık (sözleşmesi) üzerinden tanımlanan bir Türklüğün içinde bırakmıştır. Tayin hakkı hala ona karar verecek ulusunu beklemektedir. Sömürge-sonrası teori bütün hibridite teorilerine rağmen (ve hatta onların şehadetiyle) birbiriyle gerçekte hiçbir zaman bağdaşamayan bir ‘Avrupalı versus yerli’ ikiliği üzerine kuruludur. Sömürge teorilerinde sömürgenin statüsü açıktır: Vardır ve bir ötekidir. Dost veya düşman olması bu statüsünü değiştirmiyor. Kürt örneğinde retorik olarak her ne kadar Kürdistan’ın bir sömürge olduğu vurgulansa da “bir sömürge bile değil” düzeltmesinin de işaret ettiği üzere bir sömürgenin sahip olduğu en temel şeyden, “tanınma”dan, mahrumdur. Bu da sömürge teorisinin Kürtlere ve Kürdistan’a uygulanmasının sınırları konusunda dikkate alınması gereken bir husustur.
Zira Türk-Kürt ilişkisinde Kürt bir “öteki” değil, bir “yok”tur. Bu yok’luk inkar kelimesi ile bile tam olarak kuşatılamıyor. Çünkü inkar’da ötekiliğin korunmasına hala bir engel yok. Muhatabı kabul etmemek şeklinde tecelli edebilir. İnkar, ayrıca imhayı da isteyebilir. Türklüğün Kürtlüğe nispetinde ise “yok”luk, Kürtleri kendinden ayrı olarak görmeme, hele hele öteki olarak görmemedir. Terörizm başlığı altında yaşanan ötekileştirmenin neden ısrarla (sünnetsizlik, Ermenilik vesair) başka ötekiliklere tutunduğu bu açıdan önemlidir. Kürt basitçe yoktur. Bu inkar politikası bir yokluk politikasıdır. Eğer gayrimüslimin varlığı (öteki’liği) başına bela olduysa, Kürd’ün yokluğu (öteki olamayan bizliği yani tanınma’nın yokluğu) onun başına bela olmuştur. Bu nedenle, inkardaki aktif red yerini yokluktaki masumane “görememe” haline terk ediyor. Kanaatimce, Kürt sorununun literatürü doğuran diğer örneklerden ayıran en önemli tarafı “tanınma”nın yokluğudur. Bu da bizi Türk-Kürt ilişkisinin özgül şartları üzerinde yeniden düşünmeye zorlamalı.
Kürd’e bakan Türklük katmanlı bir vakıadır. Kürt bir nezaret, vekalet ve bakmanın nesnesidir. Kürd’e bakma sadece bir nezaret, gözetim işlemi değildir. Bakma aynı zamanda hem velayet/vesayet ve himayeyi (yani çocukluk ve yetersizliği) hem de vekalet ve temsili (adına konuşmayı) kapsıyor. Türk Kürt ilişkisi ilginç bir şekilde Kürd’e nefes aldırmayan bir yakın mesafeden cereyan ediyor. Ve Kürd’e bakan Türklük, Kürd’ü görmüyor.
Hegel’in efendi-köle münasebetinden hareket edip Bourdieu’da nazarın iktidara dahil olduğu tespitine giden yolu takip edersek şunu görürüz: Efendinin köle üzerindeki hakimiyetini mümkün kılan şey efendinin kendi nazarını köleye evrensel nazar olarak sunmuş olması ve köleyi kendine ait bir nazardan mahrum bırakmış olmasıdır. Bu yüzden hakimiyet veya hegemonya mücadelesi son tahlilde bir tarafın sübjektif nazarını tüm taraflar için objektif nazar olarak sunma başarısıdır.
Şahsen Türklerin de Kürtlerin de Kürt varlığına gecikmiş bir uyanma süreci yaşadıklarını düşünüyorum. Kürtlüğün hep bir sancı olarak başladığını ve çeşitli araçlarla dindirildiğini görüyoruz. Bugün Kürt modernleşmesinin doğurduğu Kürt kitle kültürü bile Kürtlüğü bir “ayrışma” meselesi olarak tecrübe ediyor. Yani Kürtlük, bedenden bir ayrışma olmak noktasında Türklüğe içkin bir şey olarak yaşanıyor Türkiye’de. Tek bir bedenin ayrışamamış başları olarak düşünmek lazım Türklüğü ve Kürtlüğü. Kürtlük pek çok açıdan Türklüğün içine doğuyor, bir sancı olarak büyüyor ve bir yarılma ile belki ayrılacak. Bu ilişkide yukarıda bahsi geçen (sömürgecilik, ırk gibi) pek çok yaklaşımda bulunan temel bir unsurun, yani dışarıdanlık ve mesafenin, olmadığını görüyoruz.
Müslümanlık Sözleşmesi ile Türklük Sözleşmesi’nin Kürtlere bakan vecheleriyle birbirlerinin yerine yeniden üretilebilirliği de büyük ölçüde Kürtlüğün ayrışma potansiyeli ile ilgilidir. Bu mesafesizlik Barış Ünlü’nün tarif ettiği Türklük imtiyazı ile birleşince Türkiye’de Kürt kimliğinin özgül karakteri şekillenmiş oluyor. Kürtler ya Türklüğü içinden dönüştürüp sözleşmeyi yenileyecek ya da önce koparak bir tarafa dönüşüp sonra yeni bir mukaveleye taraf olacaklar. Kürtlüğün Türklüğe-içkinlik’ten çıkarak varlık olarak özerkleşmesi henüz gerçekleşmediği için Türklüğün Kürt kimliğine bir tür kanser muamelesi yaptığını görüyoruz. Adına Kürt sorunu denilen bu meseleyi Türklüğün “kendi” bedeni üzerinde ameliyat yapma ihtiyacı olarak hissetmesi de bu yüzdendir.
Türklük imtiyazı, en bariz şekilde Kürt illerine adımını dahi atmamış olduğu halde Kürtler hakkında konuşma ama daha da önemlisi bu konuda her Kürde ders verme hakkını kendinde görmede karşımıza çıkıyor. Bu gözlemimi daha önce çeşitli vesilelerle yazdım. Bir Kürd’e dini bilgi, akademik konum vesaire gibi nedenlerle son derece saygı içinde olan dindar Türk insanlar, muhataplarının Kürt olmayı önemsiz görmediğini fark ettikleri an birden amirane bir konumdan konuşmaya ve nasihat etmeye başlarlar. Çoğu kez bu kişiler bu yaptıklarının farkında bile değildir. Zira bunu bir zaruret, bir otomatik davranış olarak tecrübe ediyorlar. Çünkü yapısal olarak en cahil/eğitimsiz Türk bile, konu Kürt meselesi olduğunda en bilgili/eğitimli Kürd’e karşı kendini söz hakkı sahibi ve kendinden ziyadesiyle emin buluyor. Güvence altına alınmış bu hakim konumdan bir yargıç gibi muhatabına şüpheli muamelesi yapıyor.
Bu yüzden Kürd’e bakan Türklük, baktığında Kürt diye ayrı bir şeyi değil ya kendini görüyor ya da bir şey görmüyor. Bu görememe hali ile bakma halini birlikte düşünmek lazım. Kürd’e bakan ama Kürd’ü görmeyen Türklük, bir tür körlüğe dönüşüyor. Türkiye’de Kuzey Kürdistan’ın değil ama Anadolu’nun herhangi bir yerinde yaşayan ortalama bir Türk’ün Kürt illerine bakarken Kürtleri görmemesi ama hiçbir zaman bunu bir boşluk, bir görememe olarak tecrübe etmemesi sözkonusudur. Hiç gitmediği ve bilmediği halde her zaman oralar hakkında kendinden emin hali ve veto yetkisi, o coğrafyanın, kendisinin (yaşadığı yerin) bir uzantısı olarak algılanmasıyla ilgili. Türk Kürd’ü görmez ama daha önemlisi görmek istemez. Türk Kürd’ü Türk olarak görmek ister ve görmekte ısrar eder. Kürd’ün Türk olmama ısrarının Türk’te bir kendine saldırı hissi yaratıyor olmasının sebebi budur. Ve yukarıda zikredilen içkinlik ve mesafesizliğin sonucudur. Zira Kürt öteki değildir, Türk benliğine ilave bir beden olarak benliğin uzantısıdır. Kürd’ü öldüren öteki’liği değil yok’luğudur. Kürd’ün varlığı ötekileştirilmeme ile değil tanınma ile mümkündür.
(Bu yazı, Birikim Dergisi’nin Mart 2020 sayısında yayımlanan “Kürt’e bakan Türklük” yazısının kısaltılmış bir versiyonudur.)
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
21.05.2025
11.05.2025
4.05.2025
2.05.2025
25.04.2025
5.04.2025
28.03.2025
15.03.2025
2.03.2025