Alper GÖRMÜŞ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 Kasım 2015 seçimleri öncesinde, seçmenlerden “Meclis’e 550 millî ve yerli aday göndermelerini” istemesi (20 Eylül 2015), o günlerde önceden hesaplanmamış, öylesine sarf edilmiş bir hamaset cümlesi sanıldı ve üzerinde fazla durulmadı.
Bu anlaşılabilir bir şeydi; çünkü Erdoğan zaten 2015’e ön gelen birkaç yıl boyunca “millilik” vurgusuna sıkça başvuran bir siyasetçi haline gelmişti, eh, şimdi buna bir de “yerli” sıfatını eklemişti ki bu da durumu fazla değiştirmezdi.
Neticede “yerli ve millî” çağrısı retorik muamelesi gördü, üzerinde fazla durulmadı.
Fakat Erdoğan’ın bu çağrısının hemen ardından iktidar siyasetçilerinin ve iktidar medyasının “yerli ve millî”yi amentü gibi ezber edip dillerine dolamaları uyarıcı olmalıydı; yine de bugünden o günlere bakıldığında görülen şey o gün görülebilir miydi, emin değilim.
Peki bugünden geriye bakıldığında görülen ne? Bunu, bu dizinin ilk iki yazısında ifade etmiştim: Bu bir kararın ilanıydı. Bu kararla, iktidara karşı muhalefet edenlerin ‘kötü yola düştüğü’ için cezalandırıldığı fakat hâlâ ‘evlat’ muamelesi gördüğü dönem artık geride kalıyor, muhalifliğin düşmanlık ve hainlik olarak kodlanacağı yeni bir dönem açılıyordu.
Fakat bütün kararların doğasında olan şey tabii ki burada da geçerliydi; yani karar sahibi muradına eremeyebilirdi. Peki erdi mi? Bence evet ve bu da 15 Temmuz sayesinde olabildi; fakat bu, bundan sonraki son yazının konusu.
Dizinin bu üçüncü bölümünde 2015’teki “yerli ve millî” çağrısının anlamını ve hedefini ıskalama faslında kendi muhasebemi yapmak istiyorum. Çünkü, çağrıdan dört ay kadar sonra bu çağrının anlamını ve hedefini doğru bir biçimde analiz ettiğimi düşündüğüm peş peşe üç yazı kaleme almıştım; bugün o yazılara baktığımda gördüğüm şey şu; yaptığım temel tespit yanlış değil fakat yazılar o kadar büyük, o kadar önemli bir şeyi ıskalıyor ki içerdiği ‘doğru’nun fazla bir önemi kalmıyor.
“Temel saflaşmanın ekseni değişiyor: Laiklik yerine ‘millî’lik”
Bu başlıkla ve 1, 2, 3 diye giden mini yazı dizisinde (Ocak, 2016) Erdoğan’ın dört ay kadar önce (Eylül, 2015) ilan ettiği “yerli ve millî” söylemini şöyle değerlendiriyordum:
“Ne demek istemişti ‘550 millî ve yerli milletvekili’ çağrısıyla? Erdoğan bu sözlerle, aslında epeydir, nispeten daha az vurgulu cümlelerle dile getirdiği ayrımın Türkiye’de artık temel bir ayrım ve saflaşma ekseni haline geldiğini anlatıyordu: ‘Millî bir çizgi izleyenler’ ve ‘millî bir çizgi izlemeyenler…’”
O yazılarda, Erdoğan’ın çağrısından sonra iktidara müzahir medyanın ve yazarların bu kalıp üzerinde sörf yapmaya başladıklarını da görmüş ve altını çizmişim ama, neyi ıskaladığımın maalesef farkında değilmişim:
“Tıpkı Erdoğan gibi iktidar partisinin sözcüleri ve iktidarı destekleyen köşe yazarları da son birkaç yıldır millî olmak ve millî olmamak üzerine yazılar yazıyorlardı. Fakat Erdoğan’ın 20 Eylül 2015’teki vurgusundan itibaren bu yazıların tonunda belirgin bir değişiklik olmaya başladı. Yazılarda ‘millîlik’ kriteri her şeyi domine eden bir değer olarak öne çıkıyordu artık. Keza partiler ile başka siyasi güçler ve örgütlenmeler de esasen bu kritere göre değerlendirilip sınıflandırılıyordu. Mesela Cumhuriyet Halk Partisi değerlendirmeleri bu açıdan açıklayıcı bir örnek gibi görünüyor. Eskiden, bu partinin devletçiliği, vesayetçi güçlerle bağını bir türlü koparamaması, bir türlü özgürlükçü bir parti haline gelememesi vb. sorun teşkil ederken, günümüzde artık ‘millî olmayan tavrı’ öne çıkartılıyor. Geçtiğimiz günlerde Markar Esayan’ın attığı twit aynen şöyleydi: “Gerçek Atatürkçü CHP’lilerin partilerindeki gayrımilli savruluşu görmeleri, partilerine el koymaları gerekiyor. Milli bir CHP ülkeye lâzım.”
“7 Haziran seçimlerini asla unutmayın”
Bunları yazmışım ama “yerli ve millî” ilanının, bugün idrak ettiğimiz siyasi şiddet ortamına ulaşma hedefinin ilk adımı ve karar ânı olduğunu; selefine rahmet okutacak yeni bir kutuplaşma düzeyini ifade ettiğini; bundan böyle iktidara karşı muhalefet edenlerin ‘kötü yola düştüğü’ için cezalandırıldığı fakat hâlâ ‘evlat’ muamelesi gördüğü (eski kutuplaşma düzeyi) dönemin artık geride kaldığını, muhalifliğin düşmanlık ve hainlik olarak kodlanacağı (yeni kutuplaşma düzeyi) bir dönemin açıldığını görememişim.
Bu ‘körlüğün’ nedenini de ancak şimdi görebiliyorum: 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarının Erdoğan üzerinde yarattığı travmanın boyutlarını algılayamamak.
Oysa 7 Haziran’ı Erdoğan gerçekten de bir travma olarak yaşamıştı. Üzerinden onca yıl geçtikten sonra hâlâ “7 Haziran’ı asla unutmamalıyız” diye uyarması boşuna değil. İktidardan düşme ihtimalinin yol açtığı tedirginlik, korku ve çaresizlik o kadar derindi ki, o çaresizlikle, mukadder görünen sonucu def edecek her formülü çare olarak görebilirdi.
Erdoğan ve iktidar, kendi korkusunu gidermenin yolunu toplumu korkutmakta gördü: Ülkenin iç düşmanları vardı, bunlar gayri millîydi, evet sayıları milyonları buluyordu fakat bu bir şeyi değiştirmezdi; ‘millî’ olanların sayısı onlardan fazlaydı ve ‘yerli ve millî’ olanların onlara karşı cephe açmasından başka çare yoktu. Bu cephe başkomutanın öncülüğünde birleşmezse ülkenin bekası tehlikeye girecekti.
Ayrıca: ‘Millî’ olmayanlar sadece sokakta hükümet devirmeye çalışanlardan (Gezi) ya da bürokrasi içinde örgütlenip hükümete darbe yapmaya girişenlerden (17-25 Aralık) ibaret değildi. Artık geleneksel siyaset, geleneksel siyasi partiler ve onların iktidara gelme çabaları da gayri meşruydu (yine de onların Gezi’yi ve 17-25 Aralık’ı yapanlarla aynı kategoride olduklarının ilanına daha vardı). Yani ülke ve millet öyle büyük bir tehlikeyle karşı karşıyaydı ki, iktidarın karşısında olmak, onları otomatik olarak ‘gayri millî’ yapıyordu.
Fakat unutmayalım, 2015’teyiz henüz, yani hâlâ bir hedefle ve o hedef için alınmış bir kararla karşı karşıyayız.
Kararın kuvveden fiile çıkması, karar sahibinin hedefe ulaşabilmesi için, amacı doğrultusunda kullanabileceği büyük bir toplumsal şokun ortaya çıkması gerekiyordu. Bu da “Allah’ın bir lütfu” olarak 15 Temmuz’la, yani bu dizinin son bölümünü oluşturacak olayla geldi.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025