Markar ESAYAN
Geçmiş pazar yazılarımdan birinde, 'Her insan mutlaka tüm dünyanın takdir ettiği biri olmak zorunda değildir, ama her insan kendi hayatının şampiyonu olmak zorundadır' gibi bir söz söylemiştim.
Tabii dünyanın takdir ettiği bir insan olmayı küçümsediğimden değil, vurgum cümlenin diğer kısmına...
Malum, herkesin böyle küresel bir başarı yakalaması o kadar kolay değil.
Ama farz edelim ki, bu mümkün olsun. Acaba bu başarı o insanın hayatının neresine tekabül eder, o kişiyi ne denli mutlu eder?
Allah'ın unutulduğu, materyalizmin iliklerimize işlediği modern çağlarda, insanın başarısı tamamen kariyerinin parlaklığına endekslendi. Yani bir insana ve tabii ki kendimize baktığımızda, başarıyı kariyerde aramak gibi bir hatanın içindeyiz.
İnsanların başarıyı eşini mutlu etmede, iyi bir anne, baba, dost, kardeş olmada aradığına şahit olmuyoruz pek. Sevgi, sadakat, iyilikseverlik gibi olgular küçümsenen pembe dizilerin değersiz klişelerine dönüşmüş durumda. Ya da en iyi ihtimalle, o kişi eğer işinde başarılı ve zengin ise bu özellikler de değer kazanıyor; değilse, aşağılanacak birer meziyet bile olabiliyor.
Doğru ya, eğer paran veya prestijli bir ismin yoksa, hangi cüretle iyilik yapmaya kalkışırsın ki, 'Önce kendi aç karnını doyur' derler insana...
Bu bakışın, 300 ailenin dünyanın yarısına yakın nüfusu kadar servete sahip olduğu bir dünyada ne kadar trajik kaçtığını söylemeye gerek var mı?
Oysa bu zor dünya isimsiz, yoksul birçok başarılı insan sayesinde de ayakta duruyor. İnsanlar dayanışma gösteriyor, bir dilim ekmeğini aç komşusu ile paylaşan o kişi, komşusuna sadece rızk değil, sevgi, güven ve ümit de vermiş oluyor. Ayakta kalmak için...
Yoksulluk yüceltmesi, zenginlik düşmanlığı değil ima ettiğim, anlamışsınızdır. Zengin, itibarlı bir insanın mütevazı ve yardımsever olması pastanın çileği gibidir.
Annemin kanser ameliyatı için lüks muayenehanesinde pazarlık ederken, o ünlü doktor Tam Gün yasası için bana köpürmekten de geri durmuyordu: 'Düşün' dedi bana, 'Şu ameliyatı Şırnak'tan elini kolunu sallayarak gelen birisi bana bedava yaptırabilecek artık, olur mu böyle rezalet!'
Annemin acilen bu büyük ameliyatı olması gerekiyordu; o nedenle öfkemi içime atmıştım.
Bu doktor mesleğinde çok başarılıydı. Annemi de bir günde ayağa kaldırdı. Onun sayesinde annem son 10 ayını acısız ve mutlu geçirdi. Aldığı para helal olsun, Allah da razı olsun.
Ama bu adam benim gözümde başarılı değildi. Onun evladı veya bir akrabası olmak istemezdim.
Yine aynı lüks semtte bir başka doktora yolum düştü. Astronomik bir vizite ücreti vardı. İçeride kalınan süreyi tutuyor, ona göre dakika hesabı üzerinden ücret alıyorlardı. Acayip sinir olmuştum.
Birkaç ay sonra yolda işsiz bir arkadaşımla karşılaştım. Nereden açıldıysa laf o doktora geldi. Arkadaşım da onun hastasıymış. 'Paran yetiyor mu tedavi için' diye merakla sordum. Kendisini ücretsiz ameliyat etmiş, ilaçları çok pahalı olduğu için kendisi sağlıyormuş, kontrolleri de bedava yapıyormuş. Ağzım açık kaldı. 'Helal olsun benden aldığı paralar' diye düşündüm.
Bu adam da bana göre başarılı bir insandı...
Aradaki fark nedir diye düşündüm. İkisi de alanlarında ünlü ve gerçekten yetenekli hekimlerdi.
Aralarındaki fark, gerçek başarının sırrını veriyordu. Birisi bencil, diğeri değildi. Birisi insanları insan gibi görüyor, onlara sevgi besliyor, merhamet duyuyor, diğeri insanlara bir meta gibi yaklaşıyordu. Her başarılı ameliyat bir insanın mutluluğunu değil, kariyerindeki yeni bir zafer halkasını ima ediyordu.
Biz yazarlar artık yazarken bile tedirginlik duyuyoruz; sevgiden bahsedene uzaylı gören saf köylü muamelesi yapılıyor.
Oysa sevgi, taş, tahta kadar somut bir olgudur. İnsanın yapıp etmelerinin merkezinde eğer sevgi yoksa, orada artan başarıyla artan trajik bir başarısızlık vardır. Peygamberlerin mucizelerini birer şov olarak değerlendirmeyiz, onun arkasındaki bize duyulan sevgidir bizi asıl etkileyen.
O nedenle, sanırım, evet, insanın iyi hissetmesi için başarı şarttır. Ama başarının kıstasları mekanik değil, aynı zamanda duygusaldır. Tam da bu nedenle, konumumuz, gücümüz, sağlığımız ne durumda olursa olsun, hepimiz kendi hayatımızın şampiyonu olabiliriz. Çünkü insan kendisini bir diğerinde gerçekleştirir. Ve etrafımız insanlarla doludur.
Pek çok insan 'Her şeyim var ama hâlâ mutsuzum' diye kendisine şaşıyor. Mutluluk endekslerine bakıldığında, fakir ülkelerin zengin ülkelerden daha az mutlu olmadığını görüyoruz. İtilip kakılan Roman kardeşlerimiz buna güzel bir örnek. Çünkü böyle toplumlar kendi öznelliklerini korumayı, toplumsal bir varlık olarak kalmayı başarmışlar. Mutlu toplumlarda paradan ziyade dayanışma ve birarada bulunma özellikleri öne çıkıyor.
Allah inancı, manevi tabiatımız, aile.. neden bu kadar tehdit olarak görülüyor? Çünkü bireyselleşen değil, bireycileşen kişi toplumdan kopuyor ve içinde oluşan büyük ihtiyacı tüketim sektörü suiistimal ediyor.
Çünkü herkes kendi hayatının şampiyonu olmak zorunda. Bu haklı bir istek...
Sadece yanlış yerlerde aranıyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019