Markar ESAYAN

Adalet serinkanlı olmalı…
14.04.2016
1336

 Geçen hafta, Özgecan Aslan'ı vahşice öldürdüğü için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Ahmet Suphi Altındöken ile oğluna yardım ettiği için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Necmettin Altındöken Kürkçüler Cezaevi'nde vuruldu, oğul Altındöken kaldırıldığı Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde hayatını kaybetti.

Durumu en iyi ifade eden Özgecan’ın hikmet sahibi anne ve babası oldu. 
Özetle, “Ne sevindik ne de üzüldük” diyorlardı. 
Peki toplum vicdanı rahatlamış olabilir miydi? 
Baba Mehmet Aslan’a da bu soru sorulmuştu. Cevabı ise Hz. Süleyman’ın hikmetini hatırlatıyordu. 
“Şunun tespitini yapabilmiş olsaydık, bu olabilirdi. Bu dünyada sadece 3 tane kalbinde kötülük taşıyan vardı ve onlar yok edilerek dünya kurtuluşa erdi. Ama maalesef böyle değil, daha çok var. Şimdi bunların hepsini öldürelim mi? Ne yapalım? Bunlar Mars'tan gelmediler. Bunlar da bir annenin, bir babanın, bir dayının, bir amcanın çocukları ve yeğenleriydi. Bugün anneler, babalar, dayılar, amcalar, teyzeler, halalar sadece kendi çocuklarını, kendi yeğenlerini korumak yerine, biraz da diğer çocuklara, garip, boynu bükük, yetimlere biraz da sahip çıkarlarsa, 'bana değmeyen yılan bin yaşasın' dedikleri o yılan bir gün kapılarını çalmaz. Aksi takdirde çalacaktır.” 

Bu vahşi cinayeti işleyenler için üzülmemiş olabiliriz. Ben de üzülmedim. Ancak sanırım katilin öldürülmesi bizleri bir yönüyle rahatsız da etti. Etmeli de… 
Yargılanmış, cezası verilmiş bir mahkûmun, zimmetlendiği yerde öldürülmüş olması, hepimizin bağlı olduğu toplumsal sözleşmenin ruhunu taciz etmişti çünkü. 
Durumun vahametini Tarantino’nun “Hateful Eight” adlı son filminden bir replikle açıklamak istiyorum. Diyalog, ABD devletinin yetkilendirdiği cellat ile katil zanlısı arasında geçer. 
“Şimdi, sen cinayetten aranıyorsun. Eğer suçlu bulunursan Red Rock halkı seni kasaba meydanında asacak. Cellat olarak idamı ben gerçekleştireceğim. Eğer bunlar olursa medeni toplumun ‘adalet’ dediği şey yerini bulacak. Ancak öldürdüğün kişinin akrabaları ve sevenleri şu an bu kapının dışında olsa, kapıyı kırıp seni bu karda dışarı sürükleseler ve seni boynundan assalar buna başına buyruk adalet denir. Başına buyruk adaletin iyi yanı, oldukça tatmin edici oluşudur. Kötü yanı ise yanlışı doğruyla karıştırmaya meyilli oluşudur. Senin durumunda değil tabii. Senin durumunda bunu hak ettin. Ama diğerleri belki de hak etmemiştir. Fakat nihayetinde ikisi arasındaki asıl fark nedir? Asıl fark benim, cellat. Benim için ne yaptığının önemi yoktur. Seni astığımda ölümünden tatmin olmam. Bu benim için bir iştir. Seni Red Rock’ta asarım, başka bir kasabaya giderim, orada da başkasını asarım. Senin boynunu kıran kolu çeken adam serinkanlı bir adam olacak. İşte bu serinkanlılık, adaletin özüdür. Serinkanlılıkla yerine getirilmeyen adalet adalet olmama tehlikesi içindedir her daim.” 
Özgecan’ın katili ve babası, yasalarımızın gerektirdiği en ağır cezaya çarptırılmışlardı. 
Son katilin cinayetiyle, doğru ve yanlış karıştı. Özgecan’ın ailesinin acısı bir kez daha dağlandı. Özgecan’ın katilinin yaptığı feci eylemin derinliğini kavraması, belki de potansiyel katiller için, idam veya linçten daha etkili olacak olası tanıklığı engellenmiş oldu. 
Sanırım ailenin de, bizlerin de “ne sevindik ne üzüldük” derken hissettiğimiz karmaşanın ihtiva ettiği duygular bunlar.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar