Hüseyin ÇAKIR

“Yeni Türkiye!”de: Askeri sanayi büyürse, sonra ne olur (1)
7.10.2014
2019

 “Yeni Türkiye” tanımını yapan AKP kurmayları, güçlü devlet olabilmek için “güçlü ordu”da gereklidir”, diyorlar. Bunun anlamı askeri sanayinin büyümesi, en gelişmiş silahlara sahip olunmasıdır. Bu silahlar kullanılmak için üretiliyor, stoklanıyor. Yeniden üretim yapılması için bu silahlar kullanılacak veya başka ülkelere satılacaktır.

Tarih boyunca silah sanayisini büyütmenin yolu, “ dış düşmanların saldırı tehdidi, ulusal güvenlik tehlikede”ve yayılmacılık-emperyal hayaller olmuştur. Silah sanayi büyüdükçe milliyetçilik ve militarizmin iç ve dış politikaları amaç haline gelmekte, ikisi birbirini büyütmektedir. 2010’dan itibaren, iktidara ve devlete yönelik her eleştiriyi“dış güçlerin işbirlikçiliği, vatan hainliği”, her protesto eylemini iktidarı yıkmak, “yeni Türkiye’ye karşı” olmak gibi gösterilmenin arkasındaki hakikat, militerleşme, saldırgan bir ülke olmaya doğru doludizgin gidiştir.

AKP iktidarının, neo-Osmanlıclık, Süni İslam dünyasına lider olma, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar da söz sahibi politik güç olabilme hayali- maceracılığı, askeri sanayi yeniden yapılandırılıp: Ordu bürokrasisiyle, askeri sanayi kompleksin yeniden yapılanmasıyla, siyasi, ideolojik, ekonomik stratejik işbirliğine gidildi.

Barış süreci, yapılmış demokratikleşme reformları, TSK’nın kurumsal yapısındaki bazı değişiklikler, askeri sanayinin yeniden yapılanmasıyla çelişkili değildir. Askeri sanayi için gelişmiş demokrasi yerine otoriter rejim, vasat demokrasi koşulları daha uygundur.

Türkiye, askeri vesayetten, vasat demokrasiye geçişini NATO’nun soğuk savaş sonrası yeniden yapılanmasına uyum sağlamak, küresel ekonomiyle işbirliği ve AB süreci, Türkiye’de kapitalizmini geliştirmek!, sosyolojik değişimle çatışmamak… için Türkiye’nin çürümüş yapılarının soğuk savaş zihniyetinin değiştirilmesini zorunlu hale getirmiştir. Demokratikleşme adına yapılan değişikliklerle gelinen nokta, vasat demokrasidir, askeri sanayi bu koşullarda büyütülmektedir.

Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, askeri sanayideki gelişmeyi Savunma Sanayi 2013 Faaliyet Raporu sunuşunda şöyle özetliyor. “Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından yürütülmekte olan 400’e yakın savunma projesi içinde ALTAY Ana Muhabere Tankı, ANKA İnsansız Hava Aracı, Ada Sınıfı Firkateynleri (MİLGEM), Milli Piyade Tüfeği, ATAK helikopteri ve ilk uçuşunu 2013 yılı içinde yapan HÜRKUŞ Temel Eğitim Uçağı gibi milli projelerimiz bulunmaktadır. Ayrıca, ilk milli gözlem uydumuz Göktürk-2 uzaya fırlatılmış olup, dev yatırımlar sayesinde Ankara’da Uydu Montaj, Entegrasyon ve Test Merkezi kurulmuştur. Bunun yanı sıra, yerli imkânları kullanılarak geliştirilen HİSAR Füzelerinin ilk atış denemesi başarıyla gerçekleştirilmiştir. Savunma programlarımızda kaydettiğimiz bu başarılarla beraber geçmişte ekonomimiz için ağır bir yük olan savunma alımlarımız, ülkemiz sanayisi ve teknolojisi için büyük bir katma değer haline gelmiştir.”

AKP iktidarları döneminde ulusal güvenlik ve savunma ihtiyacının ötesine geçen savunma sanayi oluşturmak için, özel sektör; özellikle tedarikçi olarak 200’ün üstünde KOBİ bu alana yönlendirildi.

Savaş sanayinin yeniden yapılandırılması

1980’de başlayan askeri sanayiyi güçlendirmek, ordunun modernizasyonu projesi doğrultusunda harekete geçildi. “Milli sıfatıyla başlayan savaş helikopteri, tank, hava savunma sistemleri,  askeri deniz araçları, savaş uçağı, füze-roket, insansız hava aracı üretimi, elektronik-yazılım” projeleri geliştirildi.  2010 yılında Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla uranyum zenginleştirme tesisi kurulması, Türkiye’nin nükleer silah üretme hazırlığında olduğu iddiasına yol açtı.

Askeri sanayi,  1974 sonrasında (Kıbrıs’ın işgali)  kurulan, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Güçlendirme Vakıfları tarafından yürütülen çalışmalarla bazı temel sahalarda; ASELSAN, HAVELSAN, ASPİLSAN gibi devlet sermayesine dayalı yatırımlar gerçekleştiriliyor. 1985 yılında Savunma Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı  (SaGeB), 1986 yılında  Savunma Sanayi Destekleme Fonu kuruluyor.  1989 yılında Savunma Sanayi Müsteşarlığı  olarak askeri sanayi kompleksi yeniden yapılandırılıyor.

3238 sayılı Kanun çerçevesinde oluşturulan ve sistemin asıl karar mekanizması olan Savunma Sanayi İcra Komitesi’nin üyeleri; Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı’dır.

İcra Komitesi’nin başlıca görevleri:

-Türk Silahlı Kuvvetleri için Stratejik Hedef Planına göre temini gerekli olan modern silah, araç ve gereçlerin üretimi, yurt içinden gereği halinde yurt dışından tedariki hususunda karar almak,

-Sağlanacak modern silah, araç ve gereçlerin araştırılması, geliştirilmesi, prototip imali, avans verilmesi, uzun vadeli siparişler ile diğer mali ve ekonomik teşviklerin tespiti istikametinde SSM’ye talimat vermek,

-Savunma Sanayi Destekleme Fonu’nun kullanım esaslarını tespit etmek şeklinde özetlemek mümkündür.

Savunma Sanayi Yüksek Koordinasyon Kurulu, Başbakan’ın başkanlığında 13 üyenin iştirakiyle yılda en az iki kez toplanması öngörülen kurulun görevleri:

-Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan genel strateji doğrultusunda, planlama ve koordinasyonun sağlanmasını takip etmek, düzenleyici direktifler vermek,

-Genelkurmay Başkanlığınca hazırlanan Stratejik Hedef Planına uygun olarak SSDF ile tedariki öngörülen silah sistemleri ile araç ve gereçlerin tedarik şeklini tespit etmektir.

Savunma Sanayi Müsteşarlığı,  askeri sanayiyle ilgili siyasi, ekonomik, stratejik karar alma merkezidir.  SSM tarafından yürütülen faaliyetlerin ana amacı şöyle tarif ediliyor: “Modern bir savunma sanayi altyapısının oluşturulması ile Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları, MSB, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ihtiyaçları ile MİT’in ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün istihbarat ve güvenliğe ilişkin ihtiyaçlarının tedarik edilmesidir. Bu çerçevede, SSM tarafından sunulan hizmetleri özetle; savunma ve güvenlik sistemleri tedariki ve tedarik yönetimi, savunma sanayinin yönlendirilmesi, teknoloji yönetimi, yürütülmesi, uluslararası işbirliği, ihracatın koordinasyonu ile kalite, test ve sertifikasyon hizmetleridir.”

Savunma Sanayi Müsteşarlığı (SSM)  son 5 yılda sözleşmeye bağlanmış projelerin tutarı, yüzde 85 artarak 45 milyar 387 milyon liraya ulaştı. sözleşme bedelinin yüzde 53’ü ortak üretim, yüzde 27’si yurtiçi geliştirme, yüzde 11’i hazır alım, yüzde 8’i konsorsiyum ve yüzde 1’i de Ar-Ge projelerinden oluşuyor.

Savunma Sanayi Müsteşarlığı, 2016 yılında savunma ve havacılık sektör cirosunun 8 milyar dolara, ihracatın 2 milyar dolara ulaşmasını hedefliyor. Müsteşarlığı’nın en büyük projeleri arasında ilk sırayı 16 milyar dolarla Müşterek Taarruz Uçağı (JSF) alırken, bu projeyi, 3,3 milyar dolarla ATAK Helikopteri, 2 milyar euro ile Yeni Tip Denizaltı projesi izliyor.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'ne (SIPRI) göre, dünyada askeri harcamalar düşerken Türkiye'de son 10 yılda yüzde 13 arttığı, 2012 yılında yapılan sıralamada 16. sırada yer alıyor, 2013’de  Türkiye savunma alanında en fazla harcama yapan ilk 15 ülke sıralamasında 14. sıraya yükseldi.

“Büyük Türkiye, Güçlü Ordu” eşittir yeni Türkiye Stratejisi!

Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İnternet Sitesinde Savunma Reformu Çalışma Grubu'nun raporunda savunma sanayinin amacı şöyle tanımlanıyor.  “Türkiye'nin 2023 hedefleri ile bölgesel ve küresel güç olma yolunda ki gayretleri açısından Savunma Reformu ciddi önem taşımaktadır. Bu kapsamda MSB ve TSK'nde yapısal reform yapılmasının yanı sıra silah ve komuta kontrol sistemlerinde de teknolojik reform yapılması önem arz etmektedir. Savunma sistemlerinin NATO savunma sistemlerine entegre olması NATO bağımlılığı anlamına gelmemelidir. Tam bağımsızlık ilkesi gereği olarak özgün savunma sistemleri üretilip komuta kontrol sistemleri gerektiğinde farklı paktlara da entegre edilebilir tasarlanmalıdır.” 

Devlet Denetleme Kurulu, "Savunma Sanayi Müsteşarlığının Faaliyetini ve İşlemlerinin Denetimi" yapılarak savunma sanayinin stratejik amacı ve durum tespiti yapılıyor.

“Soğuk Savaş sonrası dönemde, tehdit algısının şekil değiştirmeye başladığının ve "asimetrik tehdit" olgusunun ortaya çıktığının vurgulandığı raporda, bu dönemin ardından ortaya çıkan; çevresel kötüleşme, açlık ve gelir dağılımında yaşanan büyük uçurumlar, yoğun göç, etnik, dinsel veya mezhep nitelikli çatışmalar, terörizm, bölgesel ve ülkeler arası kriz ve çatışmalar, kitle imha silahlarının yayılması, balistik füze sistemleri, siber terörizm, deniz haydutluğu, enerji güvenliği, sınırları aşan örgütlü suç şebekeleri gibi küresel risklerin; uluslararası ilişkiler ortamını ve yeni risk ile tehdit analizlerinin teorik alt yapısını oluşturduğu belirtildi. Bunun sonucunda konvansiyonel görevlere yönelik kuvvet yapısı ve silahlanma projelerinde değişiklikler oluşmaya başladığının ifade edildiği raporda, yaşanan teknolojik gelişmelerin süratle silah sistemlerine uyarlandığı, daha küçük kuvvetlerin daha hafif teçhizatlar ile daha uzun süre çeşitli görevleri yapabilme imkânlarının ortaya çıktığı vurgulandı. Savunma sanayinde teknolojik ilerlemelerin önemli boyutlara ulaştığının kaydedildiği raporda, teknolojik ilerlemeler sonucunda ülkelerin askeri güçlerinin, askeri personel sayısından ziyade sahip olduğu modern silah sistemleri doğrultusunda belirlenir hale geldiğinin altı çizildi.

Tespitlere ve önerilere yer verilen raporda, yapısal sorunların, asker-sivil ilişki biçimine yönelik daha genel ve temel bir soruna tekabül ettiği ifade edildi. Devletlerin savunma ve güvenlik anlayışının, algıladıkları tehditler çerçevesinde zamanla değişim gösterdiği, ülkelerin savunma ve güvenlik anlayışlarına paralel olarak oluşturdukları üst politika belgelerinde de değişikliğe gidilmesine yol açtığının vurgulandığı raporda, "Ülkelerin savunma ve güvenlik hizmeti kapsamındaki politikalarının belirlenmesine, bu kapsamda hangi adımların atılacağına, algıladıkları tehditlere ve bu tehditler karşısında nasıl önlem alacaklarına dair oluşturdukları bu politika belgeleri ise savunma harcamalarının yapısını ve savunma sanayinin profilini belirlemiştir. Dolayısıyla, savunma harcamalarının seyri ve savunma sanayinin mevcut yapısı, ülkenin savunma ve güvenlik politikasından ayrı düşünülemeyecek hususlardır. 

Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı ve ortağı olduğu şirketler ile savunma sanayinde faaliyet gösteren bazı özel şirketlerin mali durum analizleri yapılmış ve savunma sanayi dernekleri ile uluslararası savunma sanayi kuruluşları hakkında tespitlerde bulunulmuştur.” 

 “Bölgede lider ve dünya gücü devlet” olmak, ekonomik faaliyle birlikte askeri güç olmayı gerektiriyor tezinden hareketle, askeri sanayi güçlendirme hedefi, aynı zamanda silah sanayine dayanan ekonomik alanı da büyütmeyi amaçlıyor. Askeri sanayi ekonomik faaliyetleri bir dizi muafiyet, ayrıcalığa sahiptir. Siyasi ve askeri karar vericiler, askeri sanayi işverenidir, denetim dışı dev bütçeleri yönetmekteler.

Askerî sanayinin gelişmesi, silah üretimi ve silah satışı, Türkiye’nin dış politikada öncelik tercihini belirleyip, iç politikada, militerleşmeye ve otoriterleşmeye yol açıyor. Ekonomik olarak büyüyen askeri sanayi, “güvenlik politikalarının oluşturulması” yoluyla siyasi alanda ağırlığını artırmakta; ordu bu yolla yeni siyasi partnerlerle, siyaset üstünde, ”dış güvenlik tehlikesi” gerekçesiyle “yeni vesayet” sistemi kurmaktadır.
 

İkinci bölümde, askeri sanayideki büyüme ele alınacaktır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar