Markar ESAYAN
Türkiye’deki son 12 yıllık yavaş devrime ülke elitlerinin direnişi, bu direnişe paralel yapının eklenmesi, son olarak da Kobani faciası ile bir kez daha deneyimlediğimiz üzere PKK-BDP’nin politik sürece direnç göstermelerinde, tarihsel, sınıfsal ve ideolojik hikâyelerin iç içe geçtiğini görüyoruz. Bazıları hiç de yabana atılmayacak gibi duran komplo teorileri ve provokasyonları ihmal ettiğimizde, geriye kalan, incelenmesi gereken bu tarihsel ve siyasi verilerdir.
Tarihçi Timoty Snyder’in tanımıyla geleceğe doğru siyasi akıl yürütmenin en az iki yolu vardır. “Geleceğe doğru bir hayalden yola çıkmak, daha sonra oradan günümüze doğru gelmek ve böylece geçilmesi gereken aşamaları bildiğini söylemek” birinci yoldur. İkincisi ise, “günümüzden yola çıkmak ve ardından yakın geleceğin şimdikine benzemekle birlikte, tanımlanabilir belli bir açıdan düzelmesi biraz daha iyi olmaz mı?”sorusunu sormaktır.
Fark ettiğiniz üzere ilk yöntem komünist devrim zihniyeti, ikincisi ise politika planlamasını ima eder.
Devrimciliğin de bir ahlaki çerçeveye ihtiyaç duyduğunu ilk Lenin fark etmişti. Lenin’in kozmolojisinde ahlak geçmişe dönük araçsaldır. Dinler geleceğe doğru ahlaki önermelerde bulunurken, Lenin için Komünizmin yüce amaçları için başvurulmak zorunda kalınan ayak oyunları, yalanlar, ihanetler ve ikiyüzlülükler sonuçların ışığında anlam kazanır ve ahlaken kabul edilebilir bulunur. Yumurtaların kırılması başta kötü görünebilir; ama sonuçta omlete ulaşmak için bu zorunludur. (Tony Judt, 20. Yüzyıl Siyasal Tarihi.)
Kemalizm de böyle işleyen bir sistem kurdu. Modern, batılı, müreffeh bir ülke ve halk yaratmak için yapılması gereken zor işler, alınması gereken acı verici kararlar, “fedakârlıklar” vardı. İyi bir geleceğe ulaşmak için kötü şeyler yapmaya mecbur kalınırdı. Hakikat o anın bulgularına göre değil, gelecekteki sonuçları ile sınanabilirdi. Her şeyin aynı anda o veya bu olamayacağı, mesela İstiklal Mahkemeleri’nin veya Dersim katliamlarının ileride yol açacağı iddia edilen muğlak ve tartışmalı iyi sonuçlarından ötürü diyalektik olarak iyi sayılamayacağı Marksist ideoloji ya da Kemalist düşünceye aykırıydı.
20. Yüzyıl’ın siyasileri ve entelektüelleri, gelecekteki muğlak bir iyiliğe ulaşmak adına o anda başkalarının somut bedeller ödemesini meşrulaştırarak büyük ahlaksızlıklar sergilediler. Türkiye’deki hikâyenin bedelini de azınlıkları, Kürtler, Aleviler ve dindarlar ödedi. Kendi iyilikleri için öldürüldüler ve eziyet gördüler. Tüm tumturaklı argümanları bir kenara koyduğunuzda gerçekte olanın basit tarifi buydu.
Kürtlerin ise Cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığı devlet terörü 1980 darbesi ile iyice azgınlaşınca, ortaya çıkan “direniş” kurumunun Marksist-Leninist bir yapıda olması konjonktürel olarak kaçınılmazdı. Aslında karşımızda, Leninizm’den gelen (Gramsci’ci hegemonya kavramıyla) tüm dini kavramları ve ihtiyaçları taklit eden bir örgüt vardı. Bu durum sadece PKK’ya özgü değildi. Parti hiyerarşisi, elit tabakası, ayinsel askeri törenler ve ilmihaliyle tüm totaliter-otoriter yapılar (Komünizm, Kemalizm, Faşizm gibi) benzer bir organizasyona ihtiyaç duymuştur. Aydınlanma’nın Hıristiyanlığa duyduğu ihtiyaç gibi.
Ama daha da belirgin olan, Kürtlerin etnik yalnızlığa mahkûm olmalarını önleyecek ama şiddet kullanmayı da meşru gösterecek ideolojik meşruiyeti Marksizmin vermesiydi. Din, dil, ya da etnik köken ayrımlarının önemsizleştiği, sosyal ve ekonomik sınıfları öne çıkaran, lakin demokratik olmayan radikal değişim hareketleri, PKK’ya devrimci kalarak milliyetçilik yapma imkânı verirken, diğer milletlerin desteğini de (sekteryen çoğulculuğu) garanti ediyordu. (T.J.) Türk sosyalistlerinin PKK ile simbiyoz ilişkisi gibi… PKK ne kadar Kürt milliyetçisi ise, Türk sosyalistleri de o kadar kendi ayrıcalıklarının milliyetçisiydiler veya post-Marksizm dönemine hazır olmadıkları için bu forma zamanla tamamen teslim oldular. Sınıfsal üstünlüklerini yitirmemek adına başka milletlerin hak mücadelesinin bayraktarlığını dahi yapabilirlerdi. Tabii ki başarısız olmak kaydıyla. Çözüm Süreci’nden nefret etmelerinin bir nedeni de budur: Bir Kürt veya dindarla, ya da Ermeniyle gerçekten eşit olunduğunda, onların eşitliğini savunurken sahip olunan mağdurların vasisi olma, mağduriyetlerin manevi bonuslarını toplama, onlar adına konuşma, onların sorunları üzerinden iktidarla ilişkilenme dahil tüm ayrıcalıklar anlamını kaybeder. Kısaca solcu entelektüeller, eşit olma ihtimalini sevmişlerdir, eşitliğin kendisini değil. Aslında devrim tahayyülü de bu düşünceye yoğunlaşmıştır. Yumurtalar keyifle, tumturaklı söylevlerle kırılır. Hem kırılan başkalarınındır, hem de omletten ölesiye korkulur. Türk sosyalistlerinin (eğer kaldıysa) Avrupalı sosyalistlerden tek farkı daha az yaratıcı ve onlardan daha tembel olmalarıdır.
Akil İnsanlık’tan istifa eden ve bunu abuk subuk gerekçelerle yapan sosyalist entelektüellerin, barıştan önce son çıkışı yakalama gayretleri bu nedenledir: Anlamını kaybetme korkusu…
Özetle, Marksist-Leninist örgütlenme yöntemleri, şiddet kullanma meşruiyeti ve yerel milliyetçiliğe uyarlanma kolaylığı ile PKK için işlevseldi. En basit açıklama da Öcalan ve diğer örgüt elitinin Marksist-Leninist olmasıydı tabii. Öcalan da tıpkı Lenin gibi bir Marx değil, iyi bir taktisyendi. Ahlakı yorumlayış biçimi de Lenin ile aynıydı. Kürtler arasından o değil de bu örgütün, siyasetin değil de şiddetin sivrilmiş olması bu saiklerde yatıyordu.
1990’larda Marksizmin tarihin çöp sepetine atıldığını gören Öcalan’ın tam da bu dönemde “Silahlı mücadele döneminin kapandığını” ifade etmeye başlaması oldukça anlaşılır. Örgütü ayakta tutmaya çalışan ve biraz tarih-kuram bilen bir liderin yapması gereken bir tesbitti bu. Butik bir cinayet şebekesine dönüşüp taban desteğinden yoksun kalmamak ve onursuz bir tarihten düşüş halini önlemek için hızlı biçimde örgütü siyasete adapte etmesi gerekiyordu.
Ama bunu yapabilmenin asgari şartı devlette güvenilir ve örgütün siyasileşmesinin önünü açacak şartları oluşturacak bir muhatap bulmaktı.
Öcalan ilk şansı Turgut Özal ile yakaladı. Ama Özal talihsiz siyasi hatalar yaptı ve tasfiye edildi. Necmettin Erbakan ise 28 Şubat’la gönderildi. Son “milli” muhatap AK Parti hükümeti oldu. Öcalan savaşkan ve güvenilmez eski Türkiye elitleri ile barış yapılamayacağını biliyordu. Eğer Erdoğan devlet içinde yeteri kadar güçlenebilirse, Öcalan’a bu geçiş için uygun ortamı sağlayabilirdi. Öcalan’ın Newroz mektuplarında önerdiği konsept ve sigorta buydu: Biz bize çözüm…
Ama asıl sorun devletten ziyade örgütün kendisi ve siyasi partisinde yaşandı. Tarihi hâlâ 1917’den okuyan bir ideolojik çerçeve, statü endişesi ve ahlaki özerkliği yitirmiş olmanın engelleri nasıl aşılacaktı?
Öcalan belki bu sebeple de 1999 yılında Türkiye’ye teslim edilmişti: Örgütü savaşkan tutmak için tarihi anda kritik bir dokunuş…
Otoriter siyaset-toplum yapısı bu sefer değişim için işlevsel olacaktı. Öcalan, taban, örgüt ve parti üzerindeki otoritesini değişim ve siyasileşme yönünde kullanacağının işaretlerini verdi. Bunu dikkatli yapmalı ve kontrolü yitirmemeliydi. Çünkü ele geçirilene kadarki süreçte örgütte siyasi dönüşümü başaramadığını itiraf etmişti.
3 Ocak 2013’te ilan edilen Çözüm Süreci’nden Kandil ve BDP’nin ekseriyetle hazzetmediği belliydi. Bu dönemi karşılamak için ideolojik bir sıçrama yapamamış olmaları, diğer yandan Barzani’nin güneyde yarattığı çekim merkezi örgütte sıkışma yaratıyordu. (Türk sosyalistleriyle birbirlerini yakın hissetmeleri aynı tarih dışı kalmışlık korkusuyla olmalıydı.)
Statü ve özerklik talebi sürecin Kandil açısından asıl yumuşak karnıydı. Çözüm Süreci’nin bunu sağlamayacağı zaten devletle yapılan anlaşmada belliydi ama, süreç içinde bu hedefe varılabileceğine dair umutlar hükümet sürecin inisiyatifini PKK’ya kaptırmadığı için gün geçtikçe tükendi. (Aslen Gezi krizinde geri çekilmeyi durdurma kararı bu amaca yönelikti.) Öcalan ile yapılan anlaşma Yeni Türkiye’nin eşit vatandaşlık üzerinden birlikte kurulmasıydı ve PKK için bunun dışında özel bir bonus yoktu. Öcalan, Kandil’in Leninist devrim ve ahlak konsepti üzerinden bu anlaşmanın değerini anlayamayacağını biliyor olmalıydı.
Öcalan barışın zeminini oluşturacak yeni ahlak önerisini Newroz mektuplarında ayrıntılı biçimde ilan etmişti. Ama Kandil barışın yeni ahlakına adapte ol(a)madı ve Leninist ahlak çerçevsinde kalarak kaçınılamaz kötü şeylerin (6-7 Ekim Pogromu gibi) gelecekteki iyi şeylere (statü ve demokratik özerklik) yol açacağını düşündü. Ama Öcalan da manevi bir “gestalt switch” yaşadığı için yeni ahlakı önermemişti ki! Leninist ahlak(sızlık) artık çalışan bir yöntem değildi. Bu tercih, buz hokeyi maçına tenis raketiyle çıkmak kadar zaman ve mekândan kopuk bir durumdu artık ve tam da bu yüzden ne kadar başarılı tasarlanmış olsa da 6-7 Ekim Pogromu geri tepti. Hem HDP hem de Kandil tarihine en büyük hezimet olarak geçti. Öcalan’a karşı itinayla hazırlanan Selahattin Demirtaş liderliği çöktü, zamanın ruhu kazandı.
İdeolojik düzlemde ise, PKK’ya hâkim olan ve tarih karşısında yenilmiş komünist devrim konsepti ile AK Parti’nin etkili politik planlama modeli karşı karşıya gelmişti. Yani şiddet versus siyaset. AK Parti sadece siyaset yaparak Çözüm Süreci’ni nihayete ulaştıracaktı. Hükümetin zamanın doğru yanında durmanın verdiği özgüvene gereğinden fazla yaslandığı ve işi ağırdan aldığı da doğruydu ki bunun bedeli Kandil’in ideolojik zayıflığının onu provokasyon tekliflerine de açık hale getirmesiydi.
Devrimci zihniyetten bakılınca zamanın PKK’nın aleyhine geliştiği hissedildi. Rojava Devrimi romantizmi, komünist devrimciliğin doğruluğunu kanıtlayan bir mucize olarak görüldü ve örgütü bir süre rahatlattı. Kandil Çözüm Süreci’nde yaşadığı zihinsel sıkışmayı Rojava devriminin rahatlatıcılığı ile ikame ediyordu. Bu manada Çözüm Süreci ve Kobani bağlantısı o kadar da anlamsız değildi. Hükümet olaya kitabi bakarak bu riskin büyüklüğünü öngöremedi. Kobani’nin aniden çökmesi örgütte panik yarattı. Aynı anda hem Irak, hem Türkiye, hem de Suriye’deki devrimci iddialarını kaybetmenin acısı Türkiye’den çıkarılmak istendi. Rojava’da savaşarak kaybederken, Türkiye’de barışarak kazanmak tarihe baş aşağı bakıldığı için Kandil için çok riskli göründü. Bunun kendi varlığını tamamen anlamsızlaştıracağını düşündü.
Şimdi, aslında sürecin en büyük çelişkisi artık yüzeye vurmuş durumda. Öcalan ile hükümet sivil siyaset ve yeni ahlak zemininde ortaklaşmış gözükürken, Kandil ve BDP-HDP devrimci hayallerin peşinde koşma, hayali bir omlet için yumurtaları kırmaya arzu duymakta.
Aslında bu tür süreçlerin doğasında olan adaptasyon sorunu ile karşı karşıyayız. Hükümet ve Kandil’in işletim sistemleri farklı. Bu adaptasyonu sağlayacak, çelişkiyi giderecek en önemli bağlantı kayışı ise hâlâ Öcalan…
O zaman, eldeki etkili araçlar, Öcalan’ın Kandil ve HDP’ye erişim imkânlarının arttırılması ve sürecin gittikçe şeffaflaşarak adımların hızlanması gibi duruyor. Tony Blair’in IRA görüşmelerindeki özel danışmanı Jonathan Powell’ın şu tesbitini hatırlatmakta fayda var: “Süreçte adımların arasındaki makas açılmamalı. Açılan makasın yarattığı boşluğu mutlaka provokasyonlar doldurur…”
PKK gibi bir örgüte güvenilmesi gibi bir opsiyon hiç yoktu ve olmamalı. PKK da devlete güvenmesin. Güven gibi muğlak ve kırılgan bir kavramın böyle zor süreçlerde anlamlı bir karşılığı yoktur ve bilakis 6-7 Ekim gibi krizlerde taraflarda öfkeyi arttırıcı rol oynar ve süreci bozma eğilimini besler. İki taraf, kendilerine göre kazanç sağlayacakları bir vasatta anlaşırlar, görev dağılımları yapılır ve bir satranç oyunu gibi karşılıklı hamleler gelir. Her krizde modalite gözden geçirilir, eksikler tamamlanır ve yola devam edilir. Önemli olan oyunda kalmak ve anlaşmanın getireceği kazancı korumaya çalışmaktır.
6-7 Ekim Pogromundan sonra Kandil ve HDP’nin güvenilir muhatap olmadığı tezinin güçlenmesi, argüman baştan yanlış kurulduğu için doğru; koşulların tamamını kapsadığından değil. Şöyle bir örnekle açayım: Eğer bıçağı insan öldüren bir alet olarak tanımlamışsanız, onu yasaklamanız mantıklıdır. Ama bu aletin olumsuz kullanımlarının önüne geçebilirseniz, önceki argümanın düpedüz faydasız olduğu ortaya çıkar.
Mesele, PKK’nın savaşmaktan kendiliğinden vazgeçmesi değil, savaşamayacak hale getirilmesidir. Aynı durum devlet simetrisinde de geçerlidir.
http://serbestiyet.com/omletten-korkan-devrimciler-ve-cozum-sureci/
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019