Namık ÇINAR
Bağnazlıkları “10 Kasım” vesilesiyle yeniden yoğalan tv’ler ve gazeteler yüzünden, Kemalizm meselesine bir kez daha dönüp, değinme gereği duydum kendimde.
Kemalistler’deki çürümüşlüklerin artık doruklara vardığını, kapağını ancak burnunuzu tutarak açabildiğiniz bir konserveninki gibi “derin devlet”in, ortaya bir bir saçılan suç ilişkilerinin “1 numarası” olarak, Atatürk’ü bile gösterecek kadar zıvanadan çıkmalarından anlıyorsunuz.
Eleştirel yaklaştığı için, gazeteci genç bir hanımı dillerine dolayıp sövgüler düzmeleri, izinden yürüdükleri Atatürk’ün kadınlara karşı sergilediği o bilinen nezaketinin ayak izlerine de uymuyor üstelik.
Mustafa Kemal’in, çocukluğundan itibaren adım adım geliştirdiği masalsı bir misyonla Türkiye’yi tek başına kurtardığına, şöyle böyle değil, seçeneksiz ve tartışmasız, bilim dışı bir fanatizmle inanan bu hastalıklı kesimler; sosyo-politik ve ekonomik anlamda ona atfettikleri sistemden daha iyi bir yolun asla olamayacağına, bizim adımıza karar verip dayatan, toplumsal gelişmemizin önündeki son tıkaçlardır.
Olup bitenleri kavramak bakımından, kısaca göz gezdirmek üzere geçen yüzyılın başına dönersek; Osmanlı’nın dağılması sürecinde, İttihat ve Terakki paşalarının ilerici ve kurtuluşçu sanarak sarıldıkları solidarist ideolojinin, Cumhuriyet’e de yansımasından başka bir şey değildir, Kemalizm.
Mütareke sonrasının Anadolu ve Trakya’sında, halkın içselliğinden türeyen bir kurtuluş hareketi, ilkin yerel ölçeklerde filizlenmiş, giderek üst üste binen “bölgesel halk kongreleri” yoluyla boy atmış ve nihai olarak Ankara’daki “daimi kongre” ile de, ulusal bir karakter kazanmıştır.
Oysa, böylesi bir dilin kullanılmadığı resmî tarihten farklı olarak, Mustafa Kemal ve arkadaşları, sözünü ettiğimiz süreçlere sonradan katılarak müdahil olmuşlardır. Uyuşukluk içinde imiş de, sanki İstanbul’dan gelen İttihatçılar’ca uyandırılmış gibi gösterilmesi, hem bu halka karşı işlenmiş büyük bir ayıba, hem de akıl almaz saygısızlıktaki tarihsel bir yalana tekabül eder. Bu halk, Mustafa Kemal ve arkadaşları olmasalardı da, zaten ulusal kurtuluşa doğru evrilmekte olan bir kalkışmanın içindeydiler. Olup bitenleri görmeyip, tersini düşünmek; bir kurtarıcı yaratıp yüceltmek uğruna, kaş yapayım derken göz çıkarmaya benzemektedir.
Nitekim,“1921 Anayasası” katılımcı, çoğulcu, yerelci ve demokrasiye teşne ruhuyla; sürecin, Önderlik Grubu’nun üstünlük kuramayıp, henüz tam anlamıyla kontrol altına alamadığı koşullardaki ürünüdür. Kendiliğinden halk hareketleri ile, Osmanlı İttihatçıları’nın Anadolu çıkarması, 1921 Anayasası’nın tenceresinde hep birlikte kaynayamayacak; kazanılan zaferin de gücüyle, egemenliklerini nihayet ortaya koymuş bulunan Mustafa Kemal ve arkadaşlarından oluşan askerî kanat baskın gelecek; ve ilk iş olarak Meclis’teki halk kanadını tasfiye edeceklerdir.
Ardından 1924’te, mevcut anayasa alelacele kaldırılmış; yerine, önder eksenli, tepeden inmeci, kurtarıcının âdetâ yarı Tanrı’ya dönüşeceği kutsallıklarla mücehhez, jakoben ve solidarist bir anayasa yapılmıştır.
Şimdi bugün kalkıp, takriri sükûn kanunlarıyla, istiklâl mahkemeleriyle ve gece sofralarıyla yönetilen antidemokratik bir yapıya övgüler düzebilmek ve hele hele aynı koşulları hâlâ özleyebilmek için, insanın aklından zoru ve izandan yoksun olması gerekmez mi?
“O dönemin koşulları farklıydı; eğitim sıfırdı ve o yüzden demokrasi olamazdı”, demek; bugünün en eğitimlilerinin en katı anti-demokratikler oldukları gerçeği karşısında çürüyecektir.
Kaldı ki, “yarın Meclis’e kanun teklifi olarak Cumhuriyet’i önereceğiz” demek yerine,“arkadaşlar, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” demek arasındaki fark; demokrat olanla, dikte ederek dayatan arasındaki farkı ortaya koyar. Bunu anlayamayanlar, doksan senelik süreci de, geri kalmışlığı da kavrayamazlar.
Hepimiz bilmekteyiz ki, 1920’leri savunanlar da, eleştirenler de, aslında bu tartışmaları bugün adına yapmaktadırlar. Yani, Kemalist rejimin sürmesi ya da terk edilmesi kavgasının, günümüz açısından önemini koruduğunu hangimiz yadsıyabiliriz?
O nedenle, birazcık aklıselim sahibi olanlara, demokratik olmayan bir şeyin, önünde sonunda kötülük getirdiğini anımsatmak isterim.
Bir de kalkmış enikonu, Bursa Nutku’nu tartışıyorlar; Atatürk söyledi mi, söylemedi mi, diye. Oysa, iz’anı olan herhangi biri, o metnin övünülecek bir tarafı olamayacağını görür hemen. İnsan hiç, kendisinin de Cumhurbaşkanı olduğu bir devlete ve onun meşru organlarına karşı, tutup da bir ayaklanmayı kışkırtır mı? Ben bile yakıştırmam Atatürk’e, bu akıl dışı tutumu. Böyle şeyleri Saddam gibi, Kaddafi gibi adamlar yaparlar, olsa olsa.
Gelin görün ki, Kemalistler onları da takdirle yâd etmediler mi, Allah’ınızı severseniz? Hâttâ destek olmak üzere, kendi halkına ateş açan Beşsar Esad gibi bir zorbaya heyet dahi gönderme aymazlıklarını işlemediler mi?
Tabii dönüp bana da, “daha ne bekliyordun ki” derseniz, onu da anlarım, doğrusu. Çünkü gerçekten de, bu çizginin insanları, Kemalizm’in kala kala Müjdat Gezen ile Levent Kırca’lara kaldığının ayırdına nihayet varmış olmalılar ki, konken masalarından fırsat bulurlarsa, genellikle sarıya boyalı saçlarının arkasına gizledikleri sözüm ona Batıcılıklarının sabun köpüklerini, rantiyesi oldukları ana arterlerde, ilericiliklermiş sanısıyla, sinirli sinirli üfürmektedirler.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016