Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
2060’a bakarken
22.11.2012
3563

 Demek, önce yine savaş var.

Doğumdan önce, gene ölüm var.

“Kaderimiz, buysa yaşamak zorundayız.”

Nesiller boyu, bu coğrafyada bunu düşündük; kadere boyun eğ.

Yaşam, bir savaştır.

Senden büyük güçler var; seni koparıp götüreceklerse, savaşa gitmelisin.

Doğrusu, çok kolay öğreniyor insan nefret etmeyi; nefret, insana öyle bir güç veriyor ki...

Deli gücü diye buna derler herhalde.

Topraktan fışkıran zehirli bir çiçeğin gücü.

Kendini uçurumdan avına bırakan bir kartalın gücü.

Saldır, yok et; her seferinde kendini de biraz öldürerek.

“Yaşamak için yaptım” diyeceksin ama her vuruşta, sen kendin de biraz can vereceksin.

Ta ki, bir gün sokaklarda kayıp bir ruh gibi yürürken, vitrinlerde hayaletinin silik yansımasını görene dek; o zaman fark edeceksin ki, bir zamanlar olduğun “cana” hasretsin.

Sana yalan söylemişler; hayat bir savaş değil.

Sen kendini öldürmüşsün aslında savaşırken.

İşte o andan sonra hep, bir zamanlar olduğun o neşeli, gözü kara fidanın yasını tutacaksın.

Bundan sonrası, her şeyi huzurla unutturan, hiçbir çalar saatin kesemediği uykuya kadar derin bir can sıkıntısı.

Kader ve keder; güzelliklerimizi öldürmenin ve son pişmanlıkların kısırdöngüsü böyle akar gider bu coğrafyada.

Yaşamayı bilmiyoruz ki aslında ölmeyi bilelim. Öleni ânında unutuyor, anısını harcayıp bitiriyor ve acımasızca üzerine basıp geçip “yaşama” devam ediyoruz.

Huzursuz hayaletler gibi, nesiller boyu daha fazla ölüm istiyoruz belki de bu yüzden. Daha çok ölümle, belki öğreniriz nasıl ölünmesi gerektiğini diye herhalde.


O yüzden Gazze alev alev yanarken, şaşmamak lazım Başbakan Erdoğan’ın, “Öleceksek adam gibi ölelim...” demesine.


O da yaşamayı bilmiyor çünkü.


Hayatı öğrenen, nefesin kıymetini bilen, cana kıymet veren, ölümden böyle fütursuzca bahsedemez çünkü.

Bugün, bu yazıda, derin bir üzüntü var; stratejik saçmalıklar, politik zırvalar yok; sadece yas var.

Bugün, kimlikler, milliyetler, dinler yok.

Gazze’de birkaç günde ölen yüzler, Suriye’de aylar içinde ölen onbinler, Türkiye’de yıllar içinde ölen düzinelerce binlerin ardından gözyaşı var.

Artık biliyorum ki, kader ve keder diye diye, birkaç nesil daha kavrulacağız bu aymazlıkla, güle oynaya, davulla zurnayla savaşlara giderek.

Oysa, öldürdüğün senin insanın, aldığın senin canın...


Evet, umudum var; ama bir 60 yıl sonrasının dünyası için.


OECD’nin daha yeni açıkladığı “2060’a Bakarken: Uzun Vadeli Küresel Büyüme İmkânları” 
adlı bir rapora göre, “aşırı yoksulluk” denen şey, eğer o zamana dek yaşarsak, bizim ömrümüzün süresi zarfında bitecek.


Zira, dünyanın her yerinin eşit derecede refahın sözkonusu olmaya başlayacağı bir dünyadan bahsediyor rapor.


Demek ki, 2030’da mesela, çocuklarımız bugün konuştuğumuz şeylere gülmeye başlayacak ve hatta kızacak; “Neden bu kadar zaman kaybettiniz, barış çok mu zordu?” diye.


Onların yaşlarına gelemeden çocuk yaşta, bebek hâlde ölenlerin, gençlerden oluşan “şehitler” (herkese göre kendi kaybı şehit ne de olsa bu coğrafyada) ordusunun hesabını da bize soracaklar.


Darbeci Tahsin Şahinkaya’nın dün 12 Eylül Davası’nda söylediklerini mi cevap olarak vereceğiz onlara; “O gün için en doğru olanı yaptık”.

İsrailli şair Yehuda Amichai’ın bu dizeleri, yaşamın savaşla geçmesine son pişmanlığıyla en büyük yakarışı anlatıyor belki de:


“Ben- henüz hayattayken, huzur içinde yatabilir miyim,/
 Hayatımın geri kalanında barış içinde yaşabilir miyim?/ Hâlâ hayattayken, şimdi; barış istiyorum...Cennetin bir altın bacağını dileyen o dindar adam gibi beklemek istemiyorum...Şimdi, burada, dört bacaklı bir sandalye istiyorum, basit, tahta bir sandalyeyi; ben barışımı şimdi istiyorum.Hayatımı her türden savaşta tükettim; içimde, dışımda savaşlar,Yakın dövüş, yüz yüze, hepsi benim yüzüm, benim âşık yüzüm, düşman yüzüm./Eski silahlarla savaşlar- sopalar, taşlar, keskin baltalar, sözler,Kör bıçaklar, aşk ve nefret./ Ve son model silahlarla savaşlar- makineli tüfek, füze,/ kelimeler, mayınlar patlarken, aşk ve nefret./ Ben, anne-babamın hayatın savaş olduğu kehanetini doğru çıkarmak istemiyorum.Bütün bedenimde ve ruhumda barış istiyorum.Yatır beni huzur içinde.”

Latincesi, “Barış ile yat ve aşkla” diye söylenir, “Barış ve aşkla yat” diye de.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar