Markar ESAYAN

Kurban ve zalim…
8.06.2014
2022

 Zor coğrafyalarda yetişenlerde, kendini başkası için feda etme eğilimi güçlüdür. Devlet, üzerine düşeni yapmadığı gibi, kendi vatandaşını 'düşman' olarak gördüğü için hayat şartları zordur. Ailenin tüm çocuklarına birden yeni bir hayat hazırlaması mümkün değildir mesela ve kurbanlar gerekir. 'Küçük' insanlardan dev kahramanlıklar beklenir, daha doğrusu hayat bunu onlara dayatır. Bu dayatmaya karşı gelmek ise, en hafif tabiriyle 'sorumsuzluk' olarak yaftalanacaktır. Haliyle kimse kendi hayatı, kendi arzuları, amaçları üzerine düşünemez, hatta kişi bunu ayıp sayar.

Hiçbir şey siyah veya beyaz değil… Beyaz, cennetten dünyaya düştüğümüz gün kirlenmiştir ve beyazın kirlenmesi siyahın tonuna sirayet ederek bize yaşamın sürprizlerini hediye edecek melezleşmeyi gerçekleşmiştir.

Yani insanın karmaşık doğası; iyi ve kötü, şeytan ile melek arasında bir sarkaç gibi sallanan varlığımız…

Bazı günler cenneti, bazı günler de bize cehennemi yaşatan bir dünya…

Ne kadar mutlu oldukları şüphe götürecek 'mutlu bir azınlığın' dışında, aslında herkesin varolmak için kurban olmaya mahkûm olduğu bir ülkeydi Türkiye. Bir kardeşin okuması için kalan kardeşlerin okulu bırakıp çalışması gerektiği, sofradan bir aş eksilsin diye istenmeyen evliliklerin yapıldığı, köydeki bir ailenin doyması için çocukların kentlerin varoşlarındaki vahşi ormanda yem olduğu, Krikor'un ancak 'Kenan' olarak ticaret yapabildiği, Alevi'nin Kemalist Sünni, Sünninin de laik gibi yaşamak zorunda olduğu günlerde, evet herkes kahraman, yani kurban olmak zorundaydı.

Kıymetli dostum Can Paker, Tokat'ta birlikte katıldığımız bir panelde, 'Benim şanslı azınlıktan birisi olarak başarılı olmaktan başka bir seçeneğim yoktu. Fırsat eşitliği yoktu ve her şey imtiyazlı bir azınlığın ayağının altına serilmişti' demişti.

Vicdan böyle bir şey… Çoğunun kendi sınıfının imtiyazlarını korumak için darbelere sarıldığı şu günlerde, bu sözleri etmek için cesaret kadar, parlak bir vicdana sahip olmak gerekir. Ve çok şükür ki, o vicdan ülkenin çoğu vatandaşında var. Küçük bir azınlığın çığırtkanlıkları, algı ayarlarıyla oynama çabalarına bakmayınız.

Psikoloji, zor durumlarda çeşitli savunma mekanizmaları yaratır. Zihin, iyi zamanlarda gerekli olan bazı kısımları devre dışı bırakarak, mücadele için gerekli başka bir kısmın kapaklarını açar. Mesela, sert zamanlarda karakterimiz sertleşir, gurbette yumuşak karakterlere, duygusallığa yer yoktur. Adrenalin tepe düzeydedir ve tehdit sürdüğü müddetçe vücut bu zor durumlara uyum sağlar. Yoksa bile tehdit durumları yaratarak kendisini alarmda tutar ve 'Panik Atak' nöbetleriyle atıl kalan kavga enerjisi deşarj eder. 'Güven' duygusu geri çekilir, yerine 'şüphe' duygusu yerleşir. 'Muhabbet' yerini kavgaya bırakır. Duygusal gözükmek hayati bir risktir, o nedenle zorlu birisi olarak gözükmek isteriz. Bunları yapabilecek bir karakterimiz yoksa geri planda durur, hakkımızın yenmesine çoğunluk rıza gösterir, kaybedeceğimiz kavgalara tutuşmayız. Bu sayede hayatta kalırız.

Hiçbir şey beyaz veya siyah değildir.

Uzun süren sert zamanlarda, aslında geçici olan bu önlemler, kişinin, cemaatin ve tüm toplumun, ülkenin karakteri haline gelir.

Zor zamanlar nitelik değiştirmeye, yüzyıllık sorun ve şartlar yavaş yavaş tarih olmaya başladığında, bu 'karakter' karşımıza en büyük engel olarak dikilecektir. Hayal ettiğimiz şeyler bir bir gerçekleştiğinde, aslında bir bayram havasının hâkim olması beklenir, ama işler o kadar da basit değildir.

Bu uzun taciz dönemine uyarlanmanın bir yerinde, garip bir şey daha olur. Taciz çok büyük ve aşağılayıcı olduğu, zalime yönelik itirazlar şiddetle bastırıldığı, ümitler kalmadığı için, mağdur zalime bir yenilmezlik atfeder. Bu kendi onurunu korumak içindir. Eğer, zalim gerçekten yenilmez ise, onu yenemeyen mağdurun korkak, yetersiz olduğundan asla bahsedilemez. 12 Eylül Darbesi'nden sonra solcu arkadaşlarımızda bu eğilim görülmüştür. Askerin yenilmeyeceğine ikna olmuşlar, bir bozgundan bir kahramanlık hikâyesi çıkarmaya yönelmişler, retoriğe hapsolmuşlardır. Tıpkı 1 Mayıs 1977 Taksim skandalından bir efsane çıkardıkları gibi.

Başta bir önlem, bir mücadele biçimi olan kurbanlık müessesesi, artık bir karaktere dönüşmüştür ve bu türden bir karakter en çok da değişimden korkar. Zanneder ki, değişim, onların tüm foyalarını ortaya çıkaracaktır. Yenilmezlik atfettikleri zalim, hele de başka mahalle sahipleri tarafından alaşağı ediliyorsa, kendilerini zalimin düzenini sürdürmeye adarlar.

Zalimin bize yönelik zulmünden kendimize bir utanç çıkarmak kadar haksızca bir şey olamaz ama, zalim sarsılırken ona arka çıkmak gerçekten utanacağımız bir durum yaratabilir.

Hiçbir şey beyaz ve siyah değildir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar