Murat BELGE

Murat BELGE
Murat BELGE
Tüm Yazıları
Türkiye’de bu dönemde yapılan seçimlerde neyi seçiyoruz?
12.08.2024
157
Gecikmiş bir karar anının mücadelesini her kuşakta yeniden yaşamak zorunda kalmak gibi tuhaf bir kaderimiz var. Bugün yaşadığımız dünyada sokak köpeklerini bir sorun olarak görmek, sorunun çözümünü de bu köpekleri yok etmek ya öldürmek olarak görmek kolay kolay kabul edilecek bir tutum değil. Kendi başına azımsanacak bir şey değil elbette, ama kendisiyle sınırlı da değil. “Öldürmek” dediğimiz şeyi bir “çözüm biçimi” olarak görmek yeterince sorunsal

Dünyada “parlamenter demokrasi” adıyla tanıdığımız düzen içerisinde yaşayan toplumlar belirli alışılmış zamanlarda yenilenen seçimlerle kendilerini yönetmesini tercih ettikleri kadroları (siyasi partiyi) iktidara getirirler.  Alışık olduğumuz, normal kabul ettiğimiz süreçlerde bu “iktidar” bütün hayat alanlarını kapsayabilir. Ama gene normal olarak düzen böyle işlemez.  Seçilen parti, öncelikle “ekonomi” ile meşguldür. “Sağ” diye bilinen ekonomik öğretiler ve aynı şekilde “sol” diye bilinen öğretiler vardır. “Sağ” dediklerimiz bireysel kazanç imkanlarını genişletmeye çalışır; “sol” dediklerimiz ise bölüşümü daha dengeli, “adil” denecek kurallar içerisinde yürütecek tedbirlere yönelir.  Bunları biliyoruz, girizgahı gereksiz şekilde uzatmanın gereği yok.

Türkiye’de yaptığımız seçimlerde de bunlar geçerlidir. Ama bu seçimlerin bu özete pek fazla sığmayan özellikleri de var. “Şu ekonomik politika”, “Bu ekonomik tedbir” gene temel bir yere sahip elbette.  Ancak, bu dönemin siyasi iktidarının ekonomiyle sınırlı olmayan birçok alanla daha da fazla ilgili olduğunu görüyor uz.  Son günlerin çok sıcak bir konusu “hayvanlar” üstüne çıkarılan yasa. Bunun “ekonomi” politikasıyla ilgisi yok.  Yüz yıllık Cumhuriyet tarihimiz boyunca da herhangi bir siyasi parti bu alanda var olan durumu bir biçimde değiştirmek üzere bir girişimde bulunmadı.  Ama AKP iktidarı belli ki bu konuya özel bir önem veriyor.  Zaten bu yeni ortamın oluşması doğrudan doğruya bu dönemde AKP’nin başrolde olmasının bir sonucu.

AKP, Türkiye’nin bu bitmez tükenmez sorununda, “Batılılaşma” sorunu ile hesaplaşmasında, “Batılılaşmama” tavrının temsilcisi. Olay başlayalı beri bu temsilciler değişti.  Ama sürekli “muhalefette” kaldılar. İlkin AKP iktidarı ile bu tavrın temsilcileri kendilerini “iktidar” konumunda buluyorlar. Burada bulunca da anlaşılır bir şekilde, topluma kendilerinin doğru olduğuna inandığı biçimi vermeye çalışıyorlar.  Bu son derece büyük çaplı bir girişim. Ayrıca, şimdiye kadar Batılılaşma’dan yana güçler nasıl karşılarında buna tamamen karşı çıkan bir blokla mücadele etmek durumunda kaldıysa AKP de o cephenin kararlı direnişiyle başa çıkmak zorunda.   

Onun için şimdi sorun “yüksek faiz/ “düşük faiz” türü konularda verilecek kararlardan ibaret değil.  Ya da şöyle diyelim: “yüksek” veya “düşük” diye yaptığınız tercih yalnız “faiz”le ilgili bir karar değil. Daha önemlisi, nasıl bir Müslüman olduğunuz konusunda bir karar vermiş oluyorsunuz. Yani hayatın tamamını içeren varoluşsal bir karar/seçme süreci içindesiniz. Bir süreden beri bu ülkeye egemen olmuş “tansiyon” sorunu bundan kaynaklanıyor: Nasıl bir insan olacaksınız? 

Bu durum, sizinle aynı tercihleri paylaşmayanları nasıl göreceksiniz, burada da önemli rol oynuyor elbette. Sözkonusu olan, basit bir “farklı değerlendirme” değil. Gene güncel konu olan “voleybolcu kızlar”a bir bakalım.  O şortu giyip ortalıkta salınan “kadın” Müslüman olamaz. Cehennemliktir. Cehenneme gitmeyi hak ediyorsa o aşamaya gelmeden öncesinde de ona karşı nasıl davranmalıyız, bize söylüyor. O şortu giyen kızı bir “nefret nesnesi” yapan kişi bu inancını kamuya açıkladığında, karşı cephenin gözünde “nefret nesnesi” oluyor ve böylece karşılıklı nefret ve gerilim yükseldikçe yükseliyor.

Yasanın kabul edildiği Genel Kurul'da AKP milletvekillerinin hatıra fotoğrafı

Aslında gecikmiş bir karar anının mücadelesini her kuşakta yeniden yaşamak zorunda kalmak gibi tuhaf bir kaderimiz var. Yeniden “hayvan itlafı” yasasına dönmek istiyorum. Çünkü bu olay ve bu yasanın simgesel bir önemi ve anlamı olduğunu düşünüyorum. Bugün yaşadığımız dünyada sokak köpeklerini bir sorun olarak görmek, sorunun çözümünü de bu köpekleri yok etmek ya öldürmek olarak görmek kolay kolay kabul edilecek bir tutum değil. Kendi başına azımsanacak bir şey değil elbette, ama kendisiyle sınırlı da değil. “Öldürmek” dediğimiz şeyi bir “çözüm biçimi” olarak görmek yeterince sorunsal. Üstelik öldürülmesi düşünülen canlıların sayıları milyonları buluyor; köpeklerle sınırlı kalıp kalmayacağı, sıranın diyelim kedilere de gelip gelmeyeceği de belli değil.

Kur’an’da ya da hadiste geçtiği şekille bugünün insanının gözünde başta köpek, bütün bu hayvanların nasıl görüldüğü ayrı bir sorun. En azından bazı müminler, bu kutsal metinlerde geçen değer yargılarının zamana tabi olmayacağıdır. Bu durumda, o yargılarla bugünkü dünyanın ölçülerinin uyumlu olmadığı söylenebilir ve uyuşmadığı durumda ne yapılacağı sorulabilir vb. “Ortodoks” yöntemleri benimseyen toplumlarda şimdiye kadar kitaba göre davranmakta ısrar etmenin örnekleri görüldü; hırsızlık yapanın eli kesildi, zina işleyen kadın taşlanarak öldürüldü vb. Ama bunlar tek tük olaylar olarak kaldı ve genel bir tiksintiye de yol açtı. Yapana bir hayır getirdiği de olmadı.

Neyse, hayır getirip getirmediği benim tartışmam gereken bir olay değil. Ancak, zamana uymak üzere “kitab”ın kurallarını uygulamakta gevşek davranmayan din olmadığını söylemeliyim. Üstelik, bu şekilde davrananların “kitaba uygun olmalı” tezinin şampiyonları arasından çıktığını da ekleyeyim.  Yeter ki, “bi’dat”, bu konularda otorite sayılan kişi ya da kurumun çıkarına olsun.

Bu toplumda bu konuda bir “modus vivendi”ye varmamız şart. Bunu başaramadığımız durumda zaten “bu toplumda” diye konuşmanın anlamsızlaşacağı bir yönde yol alacağız demektir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar