Şahin ALPAY

Erdoğan ve medeniyetler çatışması
17.03.2015
1576

 Malumunuz, Amerikalı tanınmış siyaset bilimci Samuel P. Huntington, 1990’ların başlarında, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra liberal demokrasiyle komünizm arasındaki ideolojik çatışmanın yerini (din temelli) uygarlıklar / medeniyetler, esas olarak da Batı ile İslam arasındaki çatışmanın alacağı tezini ortaya atmıştı. Bu bağlamda Türkiye’nin Batı ile İslam arasında “bölünmüş” olduğunu, Batı’nın savunma ittifakı NATO’dan ayrılabileceğini yazmıştı.

Müteveffa Huntington, 1996 sonbaharında İstanbul’da yaptığı konuşmada da, Türkiye’nin başsız kalan ve bu yüzden sıkıntılar yaşayan İslam dünyasının lideri olabileceğini ileri sürmüş; kendisiyle yaptığım mülakatta da şunları söylemişti: “Eğer Türkiye bir Batılı ülke olma ısrarından biraz vazgeçer; modernleşme ve demokrasinin bir İslam ülkesinde de mümkün olduğunu göstermeye daha çok ağırlık verirse, bütün dünyaya ve İslam’a büyük bir model olur.” (Milliyet, 9 Eylül 1996)

Üçüncü iktidar döneminden itibaren benimsediği ve Saray’a yerleştikten sonra dozunu artırarak kullandığı “medeniyetimiz” söylemine tanık oldukça, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın giderek Huntington’un “medeniyetler çatışması” bakış açısını benimsediği izlenimine kapılıyorum. Oysa Erdoğan, iktidardaki ilk yılında, 2003’te yaptığı bir konuşmada “Türkiye, Huntington’un ‘Medeniyetler çatışacak’ şeklindeki öngörüsünün yanlış olacağını kanıtlayacak, medeniyetlerin uyumunun mümkün olacağını gösterecek…” diyordu. Oysa Erdoğan 2005’te İspanya Başbakanı Rodriguez Zapatero ile birlikte Birleşmiş Milletler’in “Medeniyetler İttifakı” girişimine öncülük etmişti. (Mevcut İspanya hükümeti “önemini yitirdiği” gerekçesiyle söz konusu girişimle ilgisini kesti.)

Medeniyet paradigması

Erdoğan şimdilerde bir yandan “mede-niyetimiz”in üstünlüklerinden bahsediyor, örneğin Amerika’yı 1492’de Kristof Kolomb’un değil, 1178’de Müslümanların keşfettiğini, Kolomb’un Küba’daki bir dağın tepesinde bir cami gördüğünü söylüyor (15 Kasım 2014); öte yandan Batı karşıtı söylemi giderek tırmandırıyor: “İslam ülkesi dışından olanlar petrol, altın, elmas istiyor, ucuz işgücü istiyor; bizim çatışmalarımızı, anlaşmazlıklarımızı seviyorlar. İnanın bizi sevmiyorlar… Yüzümüze dost gibi görünenler, bizim ölümüzü, çocuklarımızın ölüsünü seviyorlar.” (28 Kasım 2014) “Bizim aksi yönde girişimlerimize rağmen medeniyetler çatışması tezi ete kemiğe büründürülmeye çalışılıyor. Ben bir tür medeniyet çatışması çıkarılmasından korkuyorum.” (16 Ocak 2015)

Yeni haberim oldu: Erdoğan aralarında Arnavutluk, ABD, Rusya, Kırgızistan, Filipinler, Birleşik Krallık, Filistin ve Somali’nin de olduğu çeşitli ülkelerde 18 büyük cami inşa ettiriyormuş. Tirana’daki 4 bin kişi alacakmış. (Erdoğan, Küba ziyareti sırasında Havana’da da bir cami inşası için izin istedi.) Dış gözlemcilere göre camilerden amaç, Türkiye’yi İslam dünyasının lideri kılmakmış… (Voice of America, 10 Mart 2015)

Eğer Erdoğan gerçekten Hunting-ton’un bakış açısını benimsiyorsa, sorulacak sorular var. Öncelikle, söz konusu bakış açısı gerçeklerle ne ölçüde bağdaşıyor? Erdoğan, “Bu medeniyette ikilik olmaz, yalnız birlik vardır. Bu medeniyette aşk vardır, dostluk vardır, muhabbet vardır…” diyor (13 Aralık 2014), ama günümüz dünyasında esas kavga, din temelli “medeniyetler”, Batı ile İslam arasında değil, İslam dünyasının kendi içinde yaşanıyor. Erdoğan, diktatörü devirecekler diye Suriye’deki İslamcı terör örgütlerine dolaylı yardımı esirgemedi ama Türkiye’deki Müslümanların bir bölümüne, barış ve demokrasinin güçlü destekçisi Hizmet Hareketi’ne atmadığı iftira, yapmadığı hakaret ve haksızlık kalmadı. Öte yandan açıktır ki, günümüz dünyamızda asıl çatışma bütün ülkelerde demokrasiyi, hukuk devletini, insan haklarını savunanlarla bunlara karşı çıkanlar arasında.

Sorulacak ikinci soru da Erdoğan’ın Huntington’un bakış açısına gerçekte ne kadar sadık olduğu? Erdoğan ait olduğu medeniyetin mensuplarının “fikri ile zikri bir” olduğunu iddia ediyor (17 Aralık 2014). Öyle ise Erdoğan bu denli eleştirdiği Batı’nın savunma ittifakı NATO’dan neden hemen çıkmıyor; neden NATO’dan savunma istiyor. Neden AB üyesi olmak istiyormuş gibi yapacağına, üyelik başvurusunu geri almıyor. Neden AB ile gümrük birliğinden çıkmıyor da, AB–ABD serbest ticaret sözleşmesine dahil olmak istiyor? Neden kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nden ayrılmıyor? Neden Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi’nden imzasını çekmiyor? Neden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargılama yetkisini tanımaya devam ediyor? Cevabı bence çok açık ve net. Çünkü Erdoğan’ın “fikri ile zikri” bir değil. “Medeniyetimiz…” retoriğini sadece ve sadece iktidarını sürdürmek, hayalindeki “Türk tipi başkanlık” rejimini hayata geçirmek, Türkiye’yi şirket gibi yönetmek için seçmenler arasında yaygın Batı karşıtlığını istismar ediyor. Erdoğan, Huntington’un tavsiyesine uymak şöyle dursun, Türkiye’yi sıradan bir Ortadoğu diktatörlüğüne doğru götürmekte. Bu haliyle Türkiye’nin İslam dünyasına örnek olamayacağı çoktan belli olmadı mı?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar