Ayhan BİLGEN
Türkiye siyasetinin sorununu kişisel başarı yada başarısızlıklar üzerinden tartışmak son derece yanıltıcıdır. Yapısal ve yaygın bir sorunu ele alış ve çözüm arayışı, kişileri, hatta belli partileri tartışmanın ötesine geçmelidir.
HASPARTİ, Türkiye parti geleneğinde örneği az olan bir girişim gibi gözükmekle birlikte yaygın alışkanlıkları aşmayı başaramamıştır. ‘Karizmatik lider’ sendromu ile şekillendirilen her parti girişimi, parti içi demokrasiyi devre dışı bırakacak hamlelere gebedir.
Kitlesel algı ve destek açısından parti genel başkanlığı elbette önemlidir. Ancak bu konuya aşırı anlam yükleyip neredeyse tek sermaye işlevi görmesini istediğinizde bunun risklerini de göze almanız gerekir.
Farklı siyasal çevrelerden gelen insanların bir araya gelerek ortak çalışma yapmasının ön plana çıkarılması yerine, genel başkanın kimlik ve kişiliğini ön plana çıkaran bir imajı tercih etmenin böyle bir sonucu ortaya çıkarması sürpriz olarak görülemez.
Siyasette niyet ve beklenti birlikteliği, söylem birlikteliğinden çok daha önemli görülmelidir. AKPARTİ’nin kuruluş sürecine katılmayarak büyük bir fırsatı kaçırdığına inanan profesyonel siyaset erbabı ile toplumsal kaygılarla muhalif bir alternatif inşası çabalarını aynı partide uzun süre tutmak zordur. Birinci grup HASPARTİ’yi iktidar trenine binmenin bir aracı olarak görürken ikinci grup daha uzun soluklu bir mücadeleyi göze alma arayışındadır.
Aslında girilen ilk ve son seçimin sonuçları da bu iki arada kalmışlığın yansımasıdır. Topluma HASPARTİ denkleminden çok genel başkanın profili üzerinden mesaj verilmesi yolu tercih edilmişken farklı bir sonuç beklemek anlamsızdır.
İslami çevrelere mensup isimlerle, sosyalistlerin birlikte siyaset yapma girişimi ikinci kez hayal kırıklığına dönüşmüştür. Kişisel beklentiler yada yapısal sorunlardan kaynaklı başarısızlıkların faturasının projeye kesilmesi büyük bir haksızlıktır. Böyle bir siyasal iddianın örgütlenme modeli ve öncelikli siyasal söyleminin de zaten farklı bir alternatif ortaya koyması gerekir.
Yıpranmamış bir lider yada denenmemiş bir siyasi aktör tek başına umut inşa etmeye yetmeyeceği gibi bazen tersi bir rol üstlenmeyi de beraberinde getirir. Görev bekleyen, dolayısı ile dengeleri gözeten bir muhalefet tarzı, son dönemde onlarca parti girişimini tarihe gömmüş, büyük emek ve heyecanları tüketmiştir.
Lider merkezli siyaset hevesi, kolay yoldan halkı ikna etme ve örgütleme macerasına dönüştüğünde başarısızlık kadar başarının da genel başkanın hanesine yazılacağı açıktır. Her türlü sorumluluğun paylaşıldığı bir parti örgütlenme modeli geliştirilmedikçe, bırakın Türkiye’yi demokratikleştirmeyi, kendi partiniz içinde demokratik, açık, katılımcı karar süreçleri işlevsel kılmanız mümkün değildir.
Futbol taraftarına benzer bir kitle desteği arayışı bu hastalıklı örgütlenme modelinin bir parçasıdır. Milli görüş geleneğinin siyasette lidere biçtiği rol milli olmadığı gibi İslami’de değildir, insanide değildir. Lidere insan üstü güçler vehmi ile bağlanma arayışı, partili demokrasi geleneğinin posası çıkmış doğu versiyonudur. Aşırı parti disiplini ve lider karizmasını frenleyecek mekanizmalar batı parti geleneklerinde mevcutken, doğu toplumlarında particilik, demokrasi oyununa dönüşmektedir.
Böyle bir otoriterleşme potansiyeli taşıyan yapıyla Türkiye’nin otoriterleşme eğiliminin önüne geçilmesi imkansızdır. Türkiye demokrasisinin Ortadoğu’da elli yıldır var olan parti düzeninden özde tek farkı, şeklen işliyor gözüken seçim sistemidir.
Konuyu kapatırken ifade etmeliyim ki iktidarın HASPARTİ’den beklentisi iç ve dış politikadaki iki muhtemel gelişmeyle doğrudan ilişkilidir. Birincisi Suriye ve İran konularında işlenmek zorunda kalınacak muhtemel günahlara alternatif olabilecek herkesi ortak etmek.
İkincisi ise Erdoğan sonrası parti içi pozisyon kapma mücadelesinde cemaat, İstanbul Belediyesi kadroları ve milli görüş geleneği dengesine yeni bir ayar çekmek.
Siyasette ahlak dibe vurduğunda herkes bundan payını alır. Asgari siyasi ahlaka dayalı sorumluluğun gözetilmediği bir ortamda ancak bu kadar olur.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Bilgen ve Özanli, “aldığımız mazbatalar Kars halkınındır”
17.06.2015 - DURUM CİDDİ FARKINDAMIYIZ ?
7.04.2015 - MUHALEFETİN GÜCÜ VE FARKINDALIK
5.04.2015 - KUTLU DOĞUM VE BİRLİKTE YENİ YAŞAM
31.03.2015 - KATIRLAR DA AĞLAR
29.03.2015 - ERDOĞAN VE SEÇİM SAVAŞI
24.03.2015 - HALİFE EFENDİMİZ ALDATILMIŞ HÜKÜMSÜZDÜR
22.03.2015 - SİLAH BIRAKTIRMA LAFLA OLUR MU ?
16.03.2015 - BEN ADAY OLMAZSAM KİM OLMALI ?
15.03.2015 - SON PİŞMANLIK FAYDA VERMEZ
8.03.2015
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları








































f guner
haaaa .yoğunluğuna yaşamış . neyi mi onu işte...
Ad Soyad Giriniz...
çok güzel bir yazı.teşekkürler
A.Aydoğdu
Türk demek müslüman demek.18.yy.a kadar yazılmış tüm kitaplarda bu böyle.Tabi daha sonra kafatasına bağlı Türk milleti; 2.Dünya Savaşı sonrası Amerikanın(büyük şirketler) yüksek ricaları ile günümüzde revaçta olan şirketler topluluğu olan Türk Milleti manaları pompalandı. Yazınızda Moiz Kohen (Kafatasından Türkün mucidi) gibi kişilerin Türklüklerinden bahsetmişsiniz ve Türkleşelim mi Türkleşmeyelim mi? diye 24 puntoluk yazı yazmışsınız.Yazınızda Türkün tanımını kafatascılık gibi göstermişsiniz.Buna kim Türkleşelim der?Yoksa bu yazı Türkleşmeyelim dedirtmek için mi zaten?Bu söylediklerinizin(1928 sonrası devlet politikası) Akpnin söylediklerinden hiç bir fark yok. Madem sizin Türk tanımınız üzerine bu kadar iddialı ama bilgi eksikliği dolu olan köşe yazısı yazıp bizden kendimize cevap bulmamızı istiyorsunuz.İzniniz varsa bende size soruyorum.Türk demek müslüman demek; Türkleşelim mi, Türkleşmeyelim mi?