Hilâl KAPLAN

İskilipli Atıf Hoca'nın torunu: "Özür değil, sivil anayasa istiyoruz"
6.02.2012
3387

 

Her cumartesi akşamı, Markar Esayan ve Berat Özipek'le beraber Hilâl TV'de yaptığımız "Gayriresmî" programında bu hafta İstiklâl Mahkemeleri'ni tartıştık ve program sırasında İskilipli Atıf Hoca'nın torunu Ahmet Faruk İmal ile bir telefon bağlantısı gerçekleştirdik. Ahmet Faruk Bey, nerdeyse her cümlesi bir ders niteliğinde olan mesajlar verdi. Hepimize ama özellikle de yeni anayasayı yapmakla mükellef olan Meclisimiz'e... Bugün hem bu önemli sözleri kayda geçirmek hem de mesajı öncelikli muhataplarına ulaştırmada vesile olmak istiyorum.

Devletten İskilipli Atıf Hoca'nın anısıyla alakalı herhangi bir talebi olup olmadığını sorduğum Ahmet Faruk Bey'in cevabını yıllar sonra bile unutmayacağımdan eminim:

"Bizim hiç kimseden bir talebimiz yok. Bugün özür gibi şeyler dillendiriliyor. Vallahi bizim inancımızda özür biraz hafif kalıyor. Biz helalleşmek taraftarıyız. İade-i itibar noktasına gelince, bunun bir lütuf gibi gösterilmesine de karşıyız. Devlette devamlılık esastır. O gün nasıl bu haksız kararlar alınmışsa, idam gerçekleştirilmişse, bugün Meclis'in görevidir bu. Bunun eğer doğru olduğuna inanıyorlarsa yapmak durumundalar. Bir hakkın iadesi için.

Özür noktasına gelince de bence özür dilemelerine gerek yok kimsenin. Bu ülkede sivil, özgürlükçü, her türlü vesayetten arınmış bir sivil anayasanın yapılması bütün mazlumlar için verilecek en büyük özürdür, verilecek en büyük itibardır.

İstiklâl Mahkemeleri'ni tartışırken aslında arkasındaki zihniyeti tartışmak lazım. İstiklâl Mahkemeleri'nin üyeleri birer piyondu. Ali olmazdı Veli olurdu. Bu görevi seve seve yerine getirmek isteyen bir sürü insan vardı çünkü. İkinci dönem İstiklal Mahkemeleri siyasîdir ama en çok ilmiye sınıfı bundan muzdarip olmuştur. İkinci dönem İstiklâl Mahkemeleri devrimlerin bir terör aleti, bir infaz timi olarak çalışmıştır âdeta. Ama bunun arkasındaki zihniyet o mahkemelerin kapanmasıyla bitmedi. Bizim asıl büyük resmi tartışmamız lazım. İstiklâl Mahkemeleri'ni bugün tartışıyor olmamız bugün belki bizi bir yere çıkarır. İstiklal Mahkemeleri'nin zihniyeti Yassıada'da ortaya çıktı bakın. Ardından 12 Eylül'de ortaya çıktı, hortladı. Ardından 28 Şubat sürecinde hortladı. Ve bunun altındaki Ergenekon gibi Balyoz gibi bir sürü yapılanma bu zihniyetin akisleri.

Biz birbirimizle kavga ederken, birbirimizi suçlarken asıl gerideki büyük resmi göremedik. Şu kesimden bu kesimden diye birbirimizi ayırdık. Birbirimizin acısına sahip çıkamadık. Bakın bu zihniyet Adnan Menderes'i asarken, "kendi Başbakanını asan devlet" yaftasını vurdurdu bu ülkeye. 12 Eylül'de Mustafa Pehlivanoğlu'yu astı, onun ardından denge olsun diye Necdet Adalı'yı astı. Bunların hiçbirinin suçu, günâhı ispatlanmış da değildir. Erdal Eren'i yaşını büyüttü astı. Bugün İstiklâl Mahkemesi zihniyetine sahip çıkanların yüceleştirdikleri Nâzım Hikmet'i yıllarca hapislerinde yatırdı bu zihniyet. Hâlbuki bu insanlar hep bu ülkenin evlâtlarıydı...

Eğer 1915'i tartışabilseydik, İstiklal Mahkemeleri olmazdı. İstiklâl Mahkemeleri'ni tartışabilseydik Yassıada, 12 Eylül, 28 Şubat gibi süreçleri yaşamazdık. Çünkü zalimin hesap verebildiği görülürdü. Yanına kalmayacağı görülürdü. Bu saatten sonra geriye dönüp bakmanın çok büyük bir anlam ifade ettiğini düşünmüyorum ama bu yüzleşmeyi bu ülkenin geleceği adına yapmak durumundayız diye düşünüyorum."

Umuyorum Sayın Başbakan, Sayın Meclis Başkanı ve Meclisimiz'in tüm üyeleri omuzlarındaki yükün kuru bir anayasa metni hazırlamaktan ibaret olmadığının farkındadır ve bu tarihî sorumluluğu gereğince yerine getirebilirler. 1915'in, İstiklâl Mahkemeleri'nin, Dersim'in, Yassıada'nın, 12 Mart'ın, 12 Eylül'ün, 28 Şubat'ın ve Ergenekon'un mazlumlarının acılarını bir nebze olsun dindirmek sizin elinizde...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar