Hüseyin ÇAKIR

16 Mart 1978: 35. yıl
17.03.2013
2500

 16 Mart 1978 günü,İstanbul Üniversitesinden çıkan ve Eczacılık Fakültesi yönünde yürüyen öğrencilerin üstüne bomba atıldı.


Bombalı saldırıda; İstanbul Üniversitesi Hukuk ve İktisat Fakültesi öğrencileri; Abdullah Şimşek.1956 ( TİP ),Baki Ekiz.1956 ( İGD),Cemil Sönmez.1956 ( TİP),Hamit Akıl.1954 (DDKD), Hatice Özen,1957 (DEV-GENÇ),Murat Kurt.1954 ( İGD),Ahmet Turan Ören.1955 ( İGD) yaşamını yitirdi,  47 kişi yaralandı.
 

Aradan 35 yıl geçti.


Dönemin Toplum Polisi Veli Murat Nebioğlu, katliamdan 9 gün önce İstanbul’un tüm emniyet birimlerine katliamın olacağı yönünde yolladığı resmi yazıda şu bilgilere yer veriyordu: 
“İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde 8 Mart 1978 günü ülkücü gruba mensup öğrencilerin, karşı görüşlü öğrencilere Amfi-1’de saldıracakları, sol gruba mensup öğrencilerin fakülteye gelmeye devam etmeleri halinde de 8-10 gün içinde bu grup üzerine bomba atılacağı istihbarat olunmuştur...”

Ancak 9 gün önceden bildirilen katliam konusunda polis önlem almadığı gibi, katliamı gerçekleştirenlere de yardım etti.
Diğer günlerde olduğu gibi 16 Mart günü de Süleymaniye’den çıkmak üzere harekete geçen öğrencilere polis izin vermedi. Üniversite polis noktası amiri Reşat Altay ve ekibi, öğrencileri ön kapıdan çıkmaya zorladı.

16 Mart katliamının “zanlısı Reşat Altay 12 Eylül döneminde ve sonrasında görevine devam etti ve Emniyet müdürlüğüne terfi etti. 16 Mart’ın faili Reşat Altay, Hrant Dink cinayetinde terfi etmiş Emniyet Müdürü olarak ortaya çıktı.

Derin devletin işlediği 16 Mart Katliamı "aydınlatılamayan failleri (belli) meçhul" ama yakalanamayan olarak tarihe geçti.

16 Mart Katliamını yapanlar biliniyordu ama hukuk/hukukçular ve siyasetçiler; iktidar ve muhalefet olan sözüm ona “sol” sağ hiçbir iktidar bu katliamı yapanların üstüne gidip aydınlatmak için ne hukuk yolunun işletilmesinin önü açıldı ne de siyasi kararlılık gösterildi.

Katliamın ilk iddianamesi, 1 Aralık 1978’de İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca ülkücü militan Sıddık Polat ile aralarında MHP’nin ve ÜGD’nin İstanbul’da önde gelen isimlerinden, aynı zamanda hepsi de Hukuk Fakültesi öğrencisi olan Mehmet Gül, Kazım Ayaydın, Orhan Çakıroğlu ve Ahmet Hamdi Paksoy hakkında TCK 450. maddeden idam cezası istemiyle hazırlanır, dava açıldı.

17 kişi hakkında takipsizlik kararı verilirken, diğer sanıklar hakkında 'idam' istemiyle İstanbul 1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nde dava açılır. 15 ay süren yargılama sonunda, Polat 11 yıl hapis cezasına mahkûm edilirken, diğer sanıklar delil yetersizliğinden beraat eder. Askeri Yargıtay'ın 5 Ekim 1982 tarihli kararından sonra Polat da delil yetersizliğinden beraat ettiler.
 


16 Mart Katliamından tesadüfen kurtulan hukuk fakültesi öğrencisi olan Cem Alptekin Avukat olarak bu davanın peşini bırakmadı. 12 Eylül döneminde de davayı takip etti.
 

Katliamın 10. yıl dönümünde, dava dosyasını inceleyen ve artık kendileri birer avukat olan dünün öğrencileri ortada örgütlü suç olmasına rağmen dosyanın kapatılmasına karşı başta Cem Alptekin ve Hilmi Hanta olmak üzere avukatlar, 16 Mart 1988’den itibaren basın ve kamuoyu aracılığıyla tanıklara çağrıda bulundular.

Olayın zanlılarından olan ve olay sonrası şüpheli bir biçimde ölen Zülküf İsot’un ailesi avukatlarla temasa geçer. Aile, Zülküf İsot’la beraber Latif Aktı, Sıdk Polat ve polis memuru Mustafa Doğan’ın da katliama karıştığını açıkladı..

İstanbul 6. Ceza Mahkemesinin 20 Ekim 2008’de dava için aldığı zaman aşımı kararı, Mart 2010’da Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onandı. Yedi kişinin ölümü  47 kişinin yaralanmasına yol açan, örgütlü ve planlı bir biçimde gerçekleştirildiğine dair çok sayıda kanıt bulunan 16 Mart katliamı  faili meçhul  raflarına kaldırıldı.


16 Mart Katliamı tarihe aşağıdaki yazılan belgelerle geçti: 


"İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencisi olan Ülkücü öğrencilerin içinde gizlice faaliyet gösteren genç bir istihbaratçı, İstanbul Emniyeti'ne geçtiği bilgi notunda, ülkücülerin 8-10 gün içinde İstanbul Üniversitesi çıkışında solcu öğrencilerin üzerine dinamit atıp, silahlı tarama yapacakları’’nı bildirmiştir.

Emniyet arşivine 7 Mart 1978 tarih, 1.D.2.12780 koduyla girip resmiyet kazanan bilgi notunda belirtilen yer ve tarihte gerçekleşen katliama engel olunmadı. Bilgi notu katliamla ilgili soruşturma ve yargılamalar sürerken hiç ortaya çıkmadı. Olaydan 19 yıl sonra dava ikinci kez açılıncaya, bilgi notunun yazılışının üzerinden 22 yıl geçinceye kadar.

Şükrü Balcı ve Süreyya San'ın aralarında bulunduğu polis şefleri ‘‘görevlerinde kayıtsız kalmak’’la, Reşat Altay ise saldırıya uğrayan öğrencileri dağılma noktasına kadar koruma altında tutması gerekirken üniversite kapısında terk etmekle suçlandılar. İzmit 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nde TCK 230 uyarınca görevi ihmalden yargılanıp, delil yetersizliğinden beraat ettiler. Sanık emniyetçiler hakkında verilen tek ceza polis başmüfettişlerinin önerdiği, disiplin cezası niteliğindeki ‘‘ihtar’’ cezası olmuştur.
Saldırı nedeniyle İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nde açılan davada, Ülkü Ocakları İstanbul Şubesi Başkanı Orhan Çakıroğlu, Kazım Ayaydın, Mehmet Gül, Ahmet Hamdi Paksoy ve Sıddık Polat yargılandı.

30 Mart 1980′de biten davada Sıddık Polat’a 11 yıl hapis cezası verildi, diğer sanıklar beraat etti. Askeri Yargıtay’ın 5 Ekim 1982 tarihli kararından sonra Sıddık Polat da beraat etti.

Dava, zamanaşımına uğramak üzereyken yeni delillerin ışığında olaydan 17 yıl sonra 1995 yılında İstanbul Altıncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde ikinci kez açıldı.

1997′de İstanbul Barosu bünyesinde kurulan Susurluk Komisyonu’na gelen bazı belgelerden dönemin Ülkü Ocakları Başkanı Lokman Kondakçı ile dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş arasında katliamın karanlık noktalarını aydınlatacak önemli bir görüşme yapıldığı anlaşıldı.

Avukatlar bu belgeleri mahkemeye sundu ve Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan belge ve görüşme tutanaklarının tamamının gönderilmesini istedi. MİT mahkemenin bu isteğine olumsuz yanıt verdi ve İçişleri Bakanlığı’nın muhatap alınmasını istedi.

Uzun süren yazışmalardan sonuç alınamaması üzerine avukatlar, “MİT’in mahkemeye müdahale ettiği, savunma haklarının kısıtlandığı” gerekçesiyle davadan çekildi.

Ayrıca, büyük bölümü açıklanan, bazı gazetelerde de yayınlanan belgeler nedeniyle Avukat Cem Alptekin ‘gizli belgeleri açıkladığı’ iddiasıyla İstanbul Beşinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı ve beraat etti.


Derin devlet işin içinde:


16 Mart 1978′de düzenlenen silahlı-bombalı saldırı nedeniyle açılan davanın, MİT’in istenen belgeleri göndermemesi ve bu nedenle davanın sonuçlanmaması nedeniyle avukatlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu.

Davada ortaya çıkan en önemli olaylardan biri Apdullah Çatlı’ydı. Çatlı’nın, 16 Mart katliamdaki bombaları temin ettiği ortaya çıktı. 24 Kasım 1997 tarihli duruşmada tanık olarak dinlenen emekli Astsubay Oğuz Serçinlioğlu’nun verdiği bilgiler, ordu-çete ilişkisini gözler önüne seriyordu. Serçinlioğlu, Çatlı’ya verilen TNT kalıplarının ordu tarafından temin edildiğini söylüyordu.

İstanbul DGM, Susurluk Davası çerçevesinde yaptığı bir araştırmada olaylar sırasında polislere “Durun, Koşmayı, emrini veren Reşat Altay’ın Çatlı’yla beş kez telefon görüşmesi yaptığını belirlemesi de, katliamdan devletin ne kadar haberdar olduğunu ve davayı engellemek için elinden geleni yaptığını açıklıyordu. "......

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (3)
  • Îsmaîl Girikî

    Îsmaîl Girikî

    20.10.2012 12:59

    Sizin bu belirlemeside külliyen asilsizdir.Birkere ya siz PKKnin basindaki ETÖcu Öcalanin siyasetini bilmiyorsunuz, yada is olsun diyeÖcalani Kürdlerin gözünde balon yapiyorsunz! "İmralı’nın tek başına savaşı bitirmesini ne İran, ne Suriye, ne Bağdat istiyor" demeniz neye dayaniyor peki?Imrali Ergenekon Karagahi istedigi zaman Kandil kilini dahi kipirdatmadan sudan cikmis kavuk gibi olurlar.Kandildeki Karargah ETÖ elindedir.Hukumet bu yolu kestimi o kendiliginde süner. Bu eylemler Öcalan istemis

  • Îsmaîl Girikî

    Îsmaîl Girikî

    19.10.2012 22:34

    Öcalan “Kürtler adına tarihin en büyük anlaşmasını yapmak üzereyim” dediği bir sırada Silvan pususu yaşandı ve Mandela olmaya en çok yaklaştığı anda kendisini İmralı’da tecrit altında buldu. Sizin bu belirlemende Öcalanin deyimide külliyen asilsizdir. Bir kere Öcalan Kürdler adina mücadele etmiyor. Ama Kürdleri nasil aldatir, ihanete ugratir onun hesabini yapmis olabilr.Silvan eylemini bugün hapisteki ETÖ/Generallere sorun kim yapti?

  • Îsmaîl Girikî

    Îsmaîl Girikî

    19.10.2012 18:22

    Öcalan“Kürtler adına tarihin en büyük anlaşmasını yapmak üzereyim”dediği bir sırada Silvan pususu yaşandı ve Mandela olmaya en çok yaklaştığı anda kendisini İmralı’da tecrit altında buldu. Sizin bu belirlemende Öcalanin deyimide külliyen asilsizdir.Bir kere Öcalan Kürdler adina mücadele etmiyor.Ama Kürdleri nasil aldatir, perisan eder onun hesabini yapmis olabilr.Silvan eylemini bugün hapisteki ETÖ/Generallere sorun kim yapti?PKKKürd haklarina karsi mücadele ediyor.Bu aclik meselesi imrali isted

Yazarlar