Mehmet TIRAŞ

SADECE TARİHİN AKIŞINI DEĞİŞTİRMEDİ,NÜKLEER SAVAŞIN DA ÖNÜNÜ KESTİ!.
8.09.2022
496

Sovyetler Birliği Komünist Partisinin(SBKP)  son Genel Sektreteri ve Devlet Başkanı Mihail Sergeyeviç Gorbaçov, 30 Ağustos 2022 Tarihinde 91 yaşında Moskova’da  hayata gözlerini yumdu.

Gorbaçov hakkında yazı yazmadan önce merakla biraz bekledim…

Kim ne diyecek ne yazacak yankısı nasıl olacak diye merakk ettim.

 Demokratik ülkelerin yöneticileri ve yeryüzünün  önde gelen saygın yayın organları; Gorbaçov’u ve  ölümünü “insanlık adına yeri doldurulamaz” büyük bir liderin kaybı yorumunu yaparak verdi.

Biz de muhalifini düşman gören kendileri gibi düşünmeyenleri,kendini “solcu” olarak takdim etse de  ihanetlikle suçlayan,Perinçek soyundan gelen ,sözde devrimci geçinen bir dinazor takımı var.

Gorbaçov’un ölüm haberini  sosyalizme ihanet eden, Sovyetleri dağıtan hain, Batı’nın ve ABD’nin Sovyetlerdeki ajanı öldü “ hakaretleriyle verdiler. 

Odatv ise Gorbaçov’un ölümünü,  haberi bile yapılacak birisi değil’ diyerek duyurma cüretini bile gösterdi.

İdeolojisi korkunç  körleşmiş, ilkel ve yobaz fanatik bir  inanca dönüştüren sözde solcu takımı, Gorbaçov’un arkasından, bir tek siyasal faşist  islamcıların sevmediklerine söyledikleri, “ateşi bol olsun” demediler.

Hakbuki Gorbaçov parti genel sekreterliğine gelir gelmez “devletçi  sosyalizmi” masaya yatırdı..

 “Uygulanan  sosyalizmin toplumdan kopuk olduğunu,toplumun her kesimini kucaklamadığını,bireyi özgürleştirmediğini,toplumu sosyalleştirmediğini,toplumsal sorunları çözemediklerini;Batı ve ABD’de  yaşayan insanların refahı ile vatandaşlarının refah düzeyi arasında çok büyük fark olduğunu” söyledi.

Sosyalist ülkelerde yaşayan insanlarda Batı ve ABD’ye karşı büyük bir hayranlığın arttığını;sosyalist ülkelerde yaşayan vatandaşların yurt dışı yasağının kaldırılmasını ve yeniden yapılanmanın ve açıklık politkasının kaçınılmaz olduğunu  saptayarak kollarını sıvadı.

 İlk defa bireyin özgürlüğünden,çoğulculuktan söz eden sosyalist bir lider oldu.

Söyledikleri SBKP’de ve değişime karşı çıkan sosyalist ülkelerinin komünist partilerinin yöneticilerinde,  ezber bozuyordu.

Gorbaçov,”hani biz devrimden sonra  fabrikaları işçilere,toprağı da köylülere devredecektik?

Ama hepsini devletleştirdik.

Sendikaları bile devletleştirdik,işçiler temsilcilerini kendileri seçmiyor parti atıyor..

Fabrikaları da  işçi sınıfının temsilcileri değil, partinin görevlendiridği kişiler yönetiyor.

İvedi olarak Batı standartlarında özgürlükçü  reformlar yapmalıyız .

Bürokrasi de göreve getirilen yöneticilerde liyakat değil de,partiye bağlığın aranmasına son vermeliyiz;partili olmayan liyakat sahibi insanlarda bürokraside görev almalı” diyordu.

Uzaya ilk Astronot gönderen ülkeyiz,75 yılda bir gözüken kuyruklu Halley yıldızını denetlemeye çalıştık ama,mutfakta tencere yapamadık,kalkınmayı sadece savunma sanayi de geliştirdik” diye..

 Özeleştiri yapıyordu.

Dış dünyaya da soğuk savaşın sonunda patlak verebilecek  bir nükler savaşın, insanlığın sonunu getireceği üzerinde de  duruyordu.

3 Ekim 1985 Tarihinde,Fransız Parlamenterlerle tanışma münasebetiyle basına açık, yaptığı konuşmasında:

“Bu salondan bulunan herkesin ideolojimizi benimsemediğini biliyorum.Kendi inancımızı kabul ettirmeye girişmeyeceğim.Hepimiz ,bizlere önceki kuşakların teslim ettiği yaşam ateşinin koruyucularıyız.

Her kuşak,kendi misyonunu yerine getirdi ve dünya uygarlığını kendine göre zenginleştirdi.

Rönesans çağının  ve Fransız Devriminin militanlar,Rusya’da Ekim Devrimi’nin zafer ve direnişin kahramanları,hepsi tarih karşısındaki görevlerini yerine getirdiler.

Ya bizim kuşağımız?

Büyük buluşlar gerçekleştirdi ama aynı zamanda “insan soyunun kendi kendisini yok etme” biçimlerini de buldu.Üçüncü bin yılın eşiğinde nükleer ‘Simya’ nın kara kitabını yakmalıyız artık”diyordu.

1983 yılında Polanya’da Gıdanks tersanesinde başlayan Lech Walese’nın başkanlığındaki Dayanışma sendikası altında örgütlenen  işçilerin direnişini kırmak için;Polanya hükümeti dayanışma sendikasını yasa dışı ilan edip, Lech Walese ve arkadaşlarını tutukladı…Ama eylemler daha da geniş kesimlerin desteğiyle  kitlesel gösterilere dönüşünce; hükümet Walese ve arkadaşlarını bir yıl sonra serbest bırakırken, yasadışı ilan ettiği Dayanışma sendikasını da tanımak zorunda kaldı.

Aslında Dayanışma sendikasının başında olan Lech Walese ve arkadaşları, devletçi sosyalizmin güvenlik örgütünün  mekezi olan ”Varşova Paktının” sonunu getirecek işaret fişeğini patlatmışlardı…

Gorbaçov parti genel sekreterliğine henüz daha  gelmemişti..

1988 yılına gelindiğinde Polanya’da Dayanışma sendikası artık rejime karşı muhalefetliğe soyundu ve  hükümetle çok partili sisteme geçmek için, bir dizi protokol anlaşmasını imzaladı.

Lech Walese yeni kurulan İşçi Partisi’nin Genel Başkanı oldu.

1990 yılında  Polanya’da yapılan serbest seçşimlerde  Lech Walese, 5 yıllığına Cumhurbaşkanı seçildi.

 Lech Walesa örneği  sosyalist ülkelerde muhalif gösterileir hızlandırdı.

 1989  yılında Berlin duvarının yıkılması ile devletçi sosyalizmin tabutuna son çivi çakıldı.

1991 yılında Gorbaçov parti genel sekrerliğinden istifa etti.

Komünistleri ve yandaşları dışında toplumu kucaklamayan devletçi sosyalizm, aslında yukarıda da belrtiğimiz gibi,Gorbaçov göreve gelmeden  çok önceden dağılma sürecine girmişti.

Gorbaçov yaptıkları  reformları  1 Ocak 1993 yılında,Sabah gazetesinden gazeteci Nilgün Cerrahoğlu’na verdiğ mülakatta açıklıyordu:

“Parti içi demokrasiyi hayata geçirdik..

Sansürü ve siyasi polis baskısına son verdik..

Yasaklanan kitaplar ve filmler bizim dönemimizde gün yüzü gördüler.

Siyasi tutuklular özgürlüklerine kavuştu..

Muhalif aydınlar sürgünden döndü..

Ruslar ilk defa yurt dışına seyahat etme  özgürlüğüne kavuştu..

Yeterli olmasa da serbest seçimler yapıldığını” açıklıyordu.

Sosyalist ülkerdeki devletçi sosyalizmden özgürlükçü bir yola girildiğini  böyle özetlemişti.

Dünyada insanlığın en önemli sorununun “Barış ve özgürlük”olduğu tezinde ısrarlıydı.

Gorbaçov, insanlığın sonunu getirecek “Nükler savaşın” önünü kesemezsek; tüm insanlığı büyük bir tehlike beklediğinin mücadelesini veren, hümanist entelektüel bir siyasetçi olarak tarihe geçti..

Gorbaçov Tarihin yönünü değiştirirken statükocuların ve savaş tamtamcılarının da ezberini  bozuyordu.

Gorbaçov’un ölümünün ardından başta sözde devrimci geçinen Perinçekçi,Maocu faşist  ırkçı,bozkurtlar koro halinde hakaret ettiler,bir tek zil takıp oynamadıkları kaldı.

Bazı gazeteci geçinen şarlatanlar,Canlı yayında Gorbaçov’un resmini ekran vererek bu “adamı iyi tanıyın,bu sosyalizmi dağıtan,Sovyet halklarına ihanet eden, vatan haini”;rejiye işaret ederek Gorbaçov’un resminin yanına, bizde de vatanına ihanet eden Kenan Evren’in fotografını koyun diyene de,rastladık.

Gorbaçov’la Kenan Evren’i aynı karede göstermenin   en hafifinden bir  zihinsel özür hali olduğunu söyliyebiliriz..

Kenan Evren askeri  darbe yaparak ağzında süt kokan çocukları asmış birisidir..

Erdal Eren asıldığında 17 yaşından yeni ay almıştı.Evren’e neden insanları asıyorsun diye sorulduğunda,”asmayalım da besleyelim mi”  diyordu.

Gorbaçov ise insanlığın sonunu getirecek nükler savaşın önünü kesip,soğuk savaşı sonlandıran,parçalanmış halkların birleşmesinin önün açmış,dünyayı tüm insanlığın ortak vatanı şiarı ile mücadele vermiş ve  tarihin akışını değiştirmiş  entellektüel bir  siyasetçiydi.

Bugün Gorbaçov’u vatan haini,Batı ajanlığı ile suçlayanlar;Sovyetler Birliği dağılmadan önce Sovyetler Birliğine “Sosyal emperyalist”,”Sovyet rejimin savunan komünistlere ve solculara  sosyal faşistler” diyerek;sloğan türetip meydanlarda “TİP,TSİP,TKP Revizyonistler,Amerika gitsin Rusya’mı  gelsin sosyal faşistler” diye maniler söyleyenler ne gariptir ki,şimdi dağılan Sovyetleri  savunuyorlar.

Bu solcu geçinen yobaz tayfası,nedense  insanı ölçü almazlar.

Gorbaçov “Peresroika ve Glanost” adlı eseri ile dünyada taşları yerinden oynattı,tarihin akışını değiştirdi.

 Gorbaçov SBKP’nin Genel sekreteri olduğu süreçte yeryüzünde ve demokratik kamuoyunda çok büyük  ses getiren “Perestroika ve Glastnost” adlı kitabını  yayınlaması; sadece mevcut sosyalizmin sorunlarını ele almıyordu.. İnsanlığın geldiği ve gideceği yer konusunda siyasetten,ekonomiye ve sosyal hayatın her alanına çok geniş bir düşünce sistematiğini sunuyordu.

“Perestroika” dünyada yılın kitabı seçildi ve  onlarca yabancı dile çevrildi..

Gorbaçov’da  Nobel  barış ödülü aldı.

Perestroika, Türkiye’de 1988 yılından beri kitabevlerinin raflarında satılıyor.

 “Perestroika ve Glasnost” kelimesi ne anlama geliyor diye insan  üzerinde biraz düşünür..

Gorbaçov’un reformlarına karşı çıkanların başında, SBKP’nin başına çöreklenmiş,köfnemiş  Şefleri geliyordu.

Gorbaçov bu şeflerin de şefliğini bitirdi.

Gorbaçov tarım alanlarını,çiflikleri,fabrikaları yerinde gezdi ve gördüklerine inanamıyordu.

Tam bir sefalat ve başı bozukluk ve sorumsuzluk vardı.

Parti programlarında yazılı olanlar hak getireydi.

Gerçek özgürlüğün sahibi olması gereken işçi sınıfı güya  iktidardaydı ama gerçek hayatta bunun bir karşılığı yoktu.

Gorbaçov,devletçi sosyalizmden,demokratik katılımcı sosyalizme geçilmesini  savunuyordu.

Bireyin özgürlüğünü öne alıyor hayata insan odaklı bakıyord.

Eşit vatandaşlık hukukundan, evrensel değerlerden  bahsediyordu.

Bu ülkede komünist partisi üyesi olmayanlarında  kamu kurumlarında yönetici olmalı diyordu..

Bunları niye dile getiryordu:

SBKP üyesi olmayanlara  liyakat sahibi olsalar dahi bürokraside görev verilmiyordu.

Sovyetlerde  vatandaşların yurt dışına seyahat etme özgürlükleri yoktu.

Uluslararası spor yarışmalarına katılan  sosyalist ülkelerin başarılı  sporcuları, gittikleri ülkeden geri dönmüyor ve o ülkeden sığınma talebinde bulunuyordu.

SBKP’nin politikalarına dışarıdan muhalefet etmek şöyle dursun, parti içinde partinin politikalarını eleştirenlerin bile  iş güvenliği bir tarafa, can güvenlikleri yoktu.

Aslında devletçi sosyalizm ile ülkede bir parti devleti oluşmuştu ve  bunun adına da sosyalizm deniliyordu.

Partinin en üst yetkili organı olan Polit Büroda bulunan bir avuç kişi ülkeyi yönetiyordu.

70 yılda hiç mi güzel bir şey  yapılmadı?

Güzel işler de yapıldı..

Eğitimde çok büyük başarı elde ettiler devrim olduğunda her 4 kişiden,3’nün okur yazarlığı yoktu.Sağlıkta,çevre,toplu taşımaclıkta metro hizmetleri, küçümsenemez başarılar elde ettiler.

Sosyalist ülkelerde eril bir iktidar ağırlığı vardı, kadınlar devlet yönetiminde yok gibiydi..

Hiçbir ülkenin Komünist partisinin genel sekreterliğine  kadın getirilmedi.

Sosyalizmi Gorbaçov dağıtmadı..

Dağılma tehlikesinden devrimin 5.yıl dönümünde,Devrimin lideri Lenin’de söz etmişti:

 “Eğer 10 yıl içerisinde Almanya’da devrim olmazsa sonumuzu felaket bekliyor,diyordu.”

Lenin’in   konuşmasında tartışılmayan iki ülke arasındaki çarpıcı farkı ortaya koyuyordu..

Rusya’da Devrim olduğunda 4 kişiden 3’nün okur yazarlığı yoktu, sanayi de çalışan işçi sayısı ise yüzde 5’di.Rusya da güçlü örgütlü bir işçi sınıfı ve sendikal hareket yoktu,Ekim devrimi bir köylü hareketinin eseriydi.

Almanya,sanayi devrimini tamamlamış,okur-yazar oranı yüzde 80’en,sanayi de çalışan işçi sayısı ise yüzde 40’dı.. Almanya’da iktidara baş kaldıran güçlü ve örgütlü  bir sendikal hareket vardı.

Sovyetler birliğini ve sosyalist ülkelerin  70 yıllık sürecini, bir makaleyle anlatmak mümkün değil, bu tartışma daha çok su kaldırır.

Gorbaçov’un bizi terketmesii ile ilgili son sözümü söyleyeyim:

“Güle güle büyük düşünür,barış sever adam, toprağın bol olsun, seni hep saygı ile hatırlayacağız.”

Not:Bu satırların yazarı da Tarihi TKP geleneğinden gelen birisi.Yıllarca Sovyetler Birliğinde ve sosyalist ülkelerde   yaşamış;Gorbaçov’un tezlerini savunmuş Tarihi TKP’nin son genel sekreteri ve partinin üst düzeyinde görev yapmış arkadaşların, Gorbaçov’un ölümü üzerine sessizliğe bürünmelerini,”sağır ve dilsiz rolü” oynamalarını anlamış değilim.Arkadaşlar sizin Gorbaçov hakkında negatif veya pozitif söyleyecek hiç mi bir sözünüz yok?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar