Vahap COŞKUN
Biden, seçim kampanyası sırasında verdiği taahhüdü tuttu ve Başkan seçilmesinin ardından ilk 24 Nisan anmasında “soykırım” kavramını kullandı. Böylece 1981’de Reagan’ın “soykırım” demesinden 40 yıl sonra bu kavramı kullanan ilk başkan oldu. Aslında bu bir sürpriz değildi. İki açıdan:
Birincisi, Türkiye 2019 yılına kadar ABD Kongresi’ne gelen soykırım tasarılarını bir şekilde önlemenin yolunu bulmuştu ama 2019’da hava değişti. Önce Temsilciler Meclisi’nde, ardından Senato’da “Ermeni Soykırımı” tasarılarının kabul edilmesi, Türkiye için ciddi bir mevzi kaybıydı. Başkan’ın, Kongre’nin her iki kanadının ağırlıklı bir çoğunlukla savunduğu bir görüşe sırtını dönmesi veya görmezden gelmesi çok zordu.
İkincisi, Biden’in politik kariyeri de böyle bir karara imza atabileceğini işaret ediyordu. Zira senatörlük döneminde bu konudaki bütün tasarıları desteklemişti. Nitekim 23 Nisan’da yapılan görüşmede Biden’ın “soykırım ifadesini kullanacağını, tersi bir durumun bütün siyasi hayatını inkâr etme manasına geleceğini” Erdoğan’a söylediğine dair bilgiler basına yansıdı.
Biden’ın açıklaması çok dikkatli bir dille kaleme alınmıştı. Açıklamada soykırımdan bahsediliyordu ama geçmiş (Osmanlı İmparatorluğu) ile bugün (Türkiye Cumhuriyeti) arasında net bir ayrım yapılıyor, gayenin kimseyi suçlamak değil bir daha böyle bir felaketin yaşanmaması olduğu ve asıl geleceğe odaklanmak gerektiği belirtiliyordu. Hülasa Başkan’ın tavrı dengeciydi; hem verdiği sözü tutup Ermenilerin talebini yerine getiriyordu hem de Türkiye ile kapıları açık tutuyordu.
Hukuki değil siyasi sonuçlar
Mamafih ABD’nin bu adımıyla yeni bir döneme girildiğine de şüphe yok. Başkan’ın soykırımı telaffuz etmesi hukuki alanda Türkiye aleyhine menfi bir netice üretmez. Elbette Ermeniler bireysel olarak Türkiye’den tazminat ve toprak istemiyle davalar açabilirler ama bu talepler hukuki bir sonuç doğurmaz. Daha önce de çok sayıda ülkenin Ermeni soykırımını resmen tanıması hukuki durumda bir değişiklik yaratmadı, bu da yaratmaz.
Ancak bu kararın, hukuken olmasa da, siyasi etkilerinin olması kaçınılmaz. İki ülke arasındaki ilişkiler bir süredir zaten sancılıydı. Bu da yeni bir gerilim alanı oldu, tarafların birbirlerine duyduğu güven biraz daha yıprandı. Türkiye’de ABD karşıtlığı yükseldi, Batı’ya alternatif olarak Avrasya’yı öne sürenlerin eline fırsat geçti.
Lakin bu atmosfere rağmen hükümet alttan alan bir tepki gösterdi. Geleneksel devlet söylemini tekrarladı; soykırımın hukuki ve tarihi açıdan bir geçerliliğinin olmadığını, arşivlerinin açık bulunduğunu, tarihin tarihçilere bırakılması gerektiğini ve siyasi mahfillerde tarih yazılamayacağını söylemekle iktifa etti.
Erdoğan, üç gün boyunca bir şey demedi, üç günden sonra da dengeli bir konuşma yaptı. O ve temsilcileri, ABD’ye yeri ve zamanı geldiğinde karşı hamle yapılacağını söylemekle birlikte, daha ziyade iki ülke arasındaki ilişkilerin çok yönlülüğünü ve sorunların yapıcı bir diyalogla çözümlenmesi mecburiyetini vurgulamayı tercih ettiler. Dolayısıyla Erdoğan’ın esip gürleyeceğini, Biden’e ve ABD’ye parmak sallayacağını düşünerek yüksek dozlu reaksiyon gösterme yarışına girenler yine ters köşeye yattı.
Köprüleri atmak
Muhalefet, ABD’ye gösterilen küçük harfli tepkilerden ötürü hükümeti topa tuttu. AK Parti’nin iddialı dış politika tarzı ile ortaya çıkan ürünler arasındaki uçurum, muhalefete üzerinde top koşturabileceği geniş bir saha tanıyor. Muhalefet bunu kullanıyor ama iktidarın geçmişteki yanlış politika tercihlerini merkeze almak yerine iktidara bugünkünden daha sert bir tavır takınmasını salık veriyor. Bu tavsiyenin anlamlı bir makes bulacağını sanmam. Çünkü ABD karşıtlığı söylem düzeyinde artsa da belli çevrelerin dışında kimse ABD ile boğaz boğaza gelinmesini istemiyor.
Hükümet, bu bağlamda, kendisi açıdan mantıklı bir yerde durdu. İki sebepten: Birincisi, mevcut koşullar altında Türkiye’nin ABD ile köprüleri atmasının imkânı yoktu. Böyle bir adım ağır bir siyasi ve iktisadi maliyet doğururdu. Ve iktidarı, muhalefetin yaylım ateşinden ziyade, asıl bu siyasi ve iktisadi maliyet yaralardı.
İkincisi, iktidar bu konuda şahin bir politika sürdürebilme şansına sahip değil. Çünkü bugün 1915’i soykırım olarak tanıyan 31 ülke var: Almanya, Arjantin, Avusturya, Belçika, Bolivya, Brezilya, Bulgaristan, Kanada, Şili, Kıbrıs Rum Yönetimi, Çekya, Ermenistan, Fransa, Yunanistan, İtalya, Libya, Litvanya, Lübnan, Lüksemburg, Hollanda, Paraguay, Polonya, Portekiz, Rusya, Slovakya, İsveç, İsviçre, Suriye, Vatikan, Venezuela, Uruguay.
“Kendi tarihinize bakın”
Eğer Türkiye soykırım diyen herkesle selamı sabahı kesecekse ortada ilişki kurabileceği pek bir ülke kalmaz. Bu da Türkiye’ye herhangi bir fayda sağlamaz. Keza “siz asıl kendi tarihinize bakın, siz de Kızılderilileri katlettiniz, aynada kendi yüzünüzü görün” yollu itirazların da, “soykırım yoktur” diyen bazı Batılı tarihçilerin devlet eliyle propagandasının yapılmasının da Türkiye’ye bir yararı dokunmaz.
O nedenle serinkanlı bir tavra ihtiyaç var. Devletin bu konuda resmi bir görüşü olabilir ve devlet adına konuşanlar bu görüşü savunabilir. Bununla birlikte yapılması gereken, bu mevzua ilişkin tartışmanın önünü açmaktır. Konuyu gerçekten tarihselleştirecek olan da budur.
Doğrusu, bunun için yeni bir yola da gerek yok; 2005’te Etyen Mahçupyan ve Hrant Dink’in Meclis’te milletvekilleri ile saatler süren bir görüşme gerçekleştirmesini sağlayan eski yola dönmek iyi bir başlangıç olabilir.
Hassas bir konuyu Meclis’inde, akademisinde, sivil toplumunda konuşan ve tartışan Türkiye, toptan inkâra saplanıp kalan bir Türkiye’den daha güçlü olacaktır.
Kürdistan 24, 28.04.2021
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları













































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.10.2025
8.09.2025
3.09.2025
27.08.2025
23.08.2025
19.08.2025
14.08.2025
5.08.2025
29.07.2025
22.07.2025