Ceren KENAR
“İnsanlık James ile gurur duyuyor...”
Sayıları, hem Esad'ın hem de İslam Devleti (İD, eski ismiyle Irak Şam İslam Devleti)'nin katliamları ile gittikçe azalan öz, hakiki ve ilk Suriye muhalefetinin, Suriye Idlib'de açtığı bir pankartta yazıyordu bu ifade. Amerikalı gazeteci, James Foley'in İD tarafından vahşi infazının görüntüleri tüm dünyada haklı olarak infial uyandırdı. Suriye muhalefetinin dediği gibi, James Foley'in Esad rejimi ve İD'nin suçlarını ifşa etme iradesinin bedeli hayatı oldu...
James Foley'in katilinin bir İngiliz vatandaşı çıkması bu infiali arttıran unsur oldu. İD'nin içinde çok sayıda Batı ülkesi vatandaşı militan var. Bir İngiliz milletvekili (Halid Mahmud) son derece çarpıcı bir istatistik sunuyor. Şu an İD için savaşan İngiliz vatandaşı Müslümanların sayısı, İngiliz ordusunda savaşanların iki katı. İD'de savaşan İngiltere vatandaşı sayısının 1500 olduğu tahmin ediliyor. İngiltere ordusundaki Müslüman sayısı ise 600.
Batı medyasında Foley'in infazı sonrasında İD için savaşan Batı ülkesi vatandaşları meselesi yine gündem oldu. Bu konuya ilişkin çoğu yorumda ilginç bir şekilde Türkiye'nin suçlandığını görüyoruz.
Ne tuhaf... Kendi vatandaşlarının İD gibi radikal bir örgüte nasıl katıldığını, Batı ülkelerinde doğup büyüyen ve bu ülkelerin eğitim sisteminden geçen insanların nasıl olur da böylesi bir vahşete sürüklendiğini tartışmaktansa Batı kamuoyu, İD'deki Batılı savaşçılardan Türkiye'yi sorumlu tutuyor. Sorunun özünü konuşmuyor, entegrasyon sorununu irdelemiyor, konuyu sorunun kaynağına çekmiyor...
Veya her türlü radikal örgütün rüyalarını süsleyecek bir istikrarsızlık ortamının hüküm sürdüğü Suriye ve Irak'ın bu noktaya gelişinde Batı'nın politikası ana sorumlu olarak görülmüyor. Irak müdahalesi sonrasında, Baas ordusunun lağvedilmesi ile oluşan kaosun gayrimeşru çocuğu olan el-Kaide'nin Suriye'de ılımlı muhaliflerin desteklenmemesi sonucu nasıl bölgesel bir güç olduğu gibi ana meselelere değinilmiyor.
Aksine, konu ile ilgili haberlerde mutlaka Batı istihbarat yetkililerinin “Türkiye sınırlarını gevşek tuttu, biz onları uyarmamıza rağmen radikal cihadcıların sınırlarından Suriye'ye geçişine izin verdi” ithamları bulunuyor ve parmaklar Türkiye'yi gösteriyor. Türkiye'nin ID'ni desteklediğine dair hiçbir somut veri olmasa da, buna inanmak isteyen muhalif iç kamuoyunda da bu tezin alıcısı bulunuyor.
Peki, Batılı istihbarat örgütlerinin iddia ettiği gibi Türkiye İD konusunda gerekli özeni göstermiyor ve bu kişilerin sınırdan geçişine izin mi veriyor?
Bugüne kadar İD gibi radikal örgütlere katılabilecekleri şüphesi ile Türkiye tarafından 6000 kişiye yurda giriş yasağı konulmuş durumda. Türkiye, terör örgütleriyle ilişkisi olduğundan şüphelenilen ve yasa dışı yollarla ülkeye giriş yapan yabancıların tespit edilmeleri hâlinde, bu kişileri sınır dışı etmektedir. Bu kapsamda 1000 kişi dışı edilmiştir.
Bir ülkenin kendi sınırları üzerinde tamamen kontrol sağlaması neredeyse imkânsıza yakındır. Hele ki, bahsi geçen sınır, Türkiye-Suriye sınırı gibi 911 km'lik bir sınırsa. Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca bu sınırları kontrol etmekte zorlanmıştır. Türkiye'nin sınırlarını kontrol etme kapasitesi olsa on yıllardır bu sınırlar üzerinden militan ve silah akışı sağlayan PKK gibi bir sorunu olmazdı. Yine Türkiye, güney illerinde Cumhuriyet tarihi boyunca olan ve engellenemeyen kaçakçılık faaliyetlerini engelleyebilirdi.
Ancak tüm bunlara rağmen, Suriye sınırında özellikle son bir yılda güvenlik önlemlerinin arttırıldığını da not düşmek lazım. Buna örnek olarak Göç Genel Müdürlüğünün kurulması, sınırlara kameraların yerleştirilmesi ve belli yerlerde duvar örülmesi örnek gösterilebilir.
Geçtiğimiz kasım ayında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, aşırı unsurlara karşı mücadele etmek için Türkiye'nin ısrarlı girişimleri olduğunu, bu tür hakkında yakalama kararı olmayan ancak şüpheli Batı ülkesi vatandaşları konusunda yabancı istihbarat kurumlarından önceden bilgi verilmesini talep ettiklerini ancak tatmin edici bir iş birliğinin gerçekleşmediğini ifade etmişti yaptığım röportajda.
Bunu biraz açmak lazım...
Batılı istihbarat kurumlarının kendi vatandaşlarının Suriye'ye savaşçı olarak gitmesini engellemek konusunda başarılı olup olmadığını konuşmak lazım. Örnekler üzerinden gidelim:
Norveç’ten, askerî malzeme bulunan bavuluyla Türkiye'ye gelebilen yabancı savaşçı:
Rusya pasaportlu bir şahıs, 2014 Haziran ayında Oslo-İstanbul seferini düzenleyen Norwegian Air uçağı ile Türkiye'ye giriş yapmak ister. Şüpheli hal ve hareketleri üzerine havalimanında sorgulanır ve valizinde yapılan incelemede “1 adet kamuflaj elbisesi, ilk yardım çantası, 3 adet bıçak, 5 adet şarjör, AK 47 model silaha ait dipçik, üst-alt aparat, kabza, dürbün, uzun süreli kullanım için şarj aletleri, ipler, çelik halatlar, plastik kelepçe, spor ayakkabı” gibi askerî teçhizat bulunur. Ve akabinde ülkeden sınır dışı edilir.
Havacılık güvenliği konusunda başta ABD, AB ve İngiltere olmak üzere Batılı ülkelerin son derece geniş tedbirleri uygulamaya soktukları; bu yönde Türkiye üzerinde de baskı oluşturulduğu bu dönemde böylesi bir askerî malzemenin Oslo Havalimanı’nda yakalanmadan İstanbul’a kadar nasıl taşındığı sorusu ilginç değil mi? Yabancı savaşçıların Suriye'ye geçişinde kaynak ülkelerin sorumluluğu yok mu? Potansiyel bir yabancı savaşçının seyahatinin engellenememesi bir yana, valizinde askerî malzemelerle birlikte ülkesinden ayrılabilmesi dahi büyük bir güvenlik açığı olduğunu göstermiyor mu?
Gaziantep’te patlayıcı maddeler ile yakalanan Alman vatandaşları:
2014 Şubat ayında Alman vatandaşı üç şahıs Almanya’dan yola çıkarak Türkiye üzerinden Suriye’ye geçmiş. Silahlı eğitim aldıktan sonra çantalarında patlayıcı madde ve bomba düzeneği ile Almanya’ya dönmeye çalışırlarken Gaziantep Havalimanı’nda yakalanmışlardır. Türkiyeli yetkililer, bu şahısların sicil bilgisini Alman makamlarına sormuş ve bir sürprizle karşılaşmış. Meğerse bu üç şahıs hakkında çok sayıda (29, 28 ve 17) suç kaydı olduğu Alman yetkililer tarafından bilinmekteymiş.
Yani, çeşitli suçlardan haklarında birçok tahkikat bulunan bu şahısların Almanya’dan çıkışları engellenememiş (veya engellenmemiş) ve bu kişilerle ilgili Türkiye'ye bildirimde bulunulmamıştır.
Biri sorumsuz gümrük politikasından mı bahsetmişti?
Köln/Bonn Havaalanından içinde askerî malzeme bulunan bavulla Türkiye'ye seyahate müsaade edilmesi:
2013 yılı sonunda Köln/Bonn Havaalanı’nda, kontrol edilen bavulunda AK-47 tipi piyade tüfeğinde kullanılan düzinelerce şarjör çıkan bir kadının Türkiye'ye, söz konusu şarjörlere el konulmadan gitmesine izin verilmiştir. Kadının, iki oğlunun yabancı savaşçı olduğu ortaya çıkmıştır.
Şüpheli maddelerle yakalanan Fransız vatandaşı sınır dışı edildikten sonra gelen istihbarat bilgisi:
Edirne’den Türkiye'ye giriş yapan bir Fransız vatandaşı 2013 yılını Kasım ayında Hatay’dan Suriye’ye illegal yollardan geçmeye çalışırken, şüpheli malzemelerle (20 varil kükürt, 8 varil metalik renkte gri toz) yakalanmıştır. Geldiği ülke olan Bulgaristan’a sınır dışı edilmiştir. Fransa'dan şahıs hakkındaki istihbarat bilgileri, şahıs sınır dışı edildikten sonra gelmiştir.
20 Mart 2014 tarihinde Niğde’de gerçekleştirilen saldırıyı ihbar etmeyen Batı istihbaratı:
Türkiye'yi transit olarak kullanan IŞİD mensubu üç yabancı militanın Niğde'de gerçekleştirdikleri saldırı, Avrupa istihbarat kurumlarının sorumsuzluğunun Türkiye'ye ödettiği acı bir bedel olmuştur. Saldırıyı yapan şahıslardan biri Almanya vatandaşıdır ve Almanya bu şahsın gidiş ya da dönüşünde güzergâh olarak Türkiye'yi kullanabileceğine dair Türkiye'ye önceden hiçbir istihbari bildirimde bulunmamıştır. Militanların diğerleri ise Makedonya ve Kosova uyruklu. Kosova asıllı şahsın İsviçre tarafından 2013 Şubat ayında sınır dışı edilmiş olmasına rağmen, İsviçre tarafından ne saldırı öncesi ne de sonrasında bu şahsa ilişkin Türkiye'ye bilgi verilmemiş.
Marsilya’dan Suriye’ye gidecek şüpheli yabancı savaşçının seyahatine Fransız makamlarınca göz yumulması:
THY Nice Ofisi yetkilileri, 21 Ocak 2014 tarihinde Türkiye'nin Marsilya Başkonsolosunu arayarak bir ihbar gerçekleştiriyor. THY ile Nice-İstanbul-Hatay güzergâhında seyahat eden Cezayir kökenli bir Fransız vatandaşının THY kontuarına gelerek Suriye’deki radikal gruplara katılacağını beyan ettiğini, şahsın babasının ise oğlunun Suriye’ye gitmesini istemediğini, dolayısıyla İstanbul uçağına bindirilmemesini talep ettiğini bildiriyor. Bunun üzerine THY yetkilileri havaalanında görevli Fransız Sınır Polisi’ne haber veriyor. Sınır polisi ise potansiyel savaşçı ile ayrı bir odada görüşüp ikna etmeye çalıştıklarını söylüyor. Ancak aynı sınır polisi belgelerini kontrol ettiklerini şahsın seyahatini engellemeyeceklerini ifade ediyor. Ve şahıs uçağa biniyor...
Suriye’den döndükten sonra yeni pasaport verilerek Suriye'ye tekrar gidişine izin verilen Danimarkalı savaşçı:
2013 yılında Suriye’ye geçen ve ailesi tarafından bulunulabilmesi için Türkiye'ye başvuruda bulunulan Danimarka uyruklu bir şahıs Hatay’da yakalanıyor ve ailesine teslim ediliyor. Ancak, aynı şahıs, Danimarka’ya dönüşünde yeniden pasaport çıkartarak Suriye’ye gidiyor. Suriye’den dönmüş bir potansiyel savaşçının nasıl yeniden pasaport aldığı ve tekrardan ülkeden çıkış yapabildiği epey tuhaf bir durum olsa gerek...
Sayısı arttırılabilecek ve çeşitlendirilebilecek bu örneklere bakınca, Batılı istihbarat örgütlerinin Türkiye'yi suçlaması makul ve insaflı bir tavır mı? Batı istihbaratının “IŞİD'cilerimizi sana gönderiyoruz, icabına bak Türkiye” dışında bir stratejisi var mı bu yabancı savaşçılara karşı?
Yoksa bir kazan-kazan stratejisi ile mi karşı karşıyayız? Belki de, Batı'yı el-Kaide unsurlarının Suriye'de olmasından daha rahatsız eden şey, bu unsurların kendi ülkelerinde olması. Dolayısıyla Suriye'de ölüme giden bu savaşçıları engellemek çok da işlerine gelmedi. Bu unsurları tutuklayarak el-Kaide için kendilerini hedef hâline getirmek de...
İşin kolayına kaçıp, IŞİD'den dolayı Türkiye'yi sorumlu ve hedef göstermeden önce bu sorulara cevap vermek gerekiyor sanırım...
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.02.2017
5.02.2017
4.02.2017
27.06.2017
26.06.2017
21.06.2017
7.02.2017
5.02.2017
2.02.2017
30.05.2017