Markar ESAYAN
Çözüm süreci, Türkiye tarihinin en önemli barış projesidir. Böyle bir projenin gündeme gelebilmesi ise, ciddi bir paradigma değişikliği ile mümkün olmuştur. Önemi ve yeniliği, 150 yıldır, iki rejim ve sayısız yönetim değişikliği yaşandığı halde, Kürt sorununda devletin tek bir anlayışa hapsolmuş olması ve bunun Çözüm Süreci ile terk edilmesidir.
Eski paradigma eşit vatandaşlık taleplerinin ısrarla isyan olarak algılanıp şiddetle bastırılmasına dayanıyordu.
Geçen gün yolum Sabiha Gökçen Havalimanı'na düştü. Uçağa biniş kapısına ilerlerken uzunca bir duvarın Sabiha Gökçen'in hayat hikâyesi ile bezeli olduğunu gördüm. Önceden de görmüştüm ama, her seferinde bu görüntüye hayret etmekten alıkoyamıyorum kendimi.
Gökçen'in savaş uçağının yanından çektirdiği değişik fotoğraflar, Mustafa Kemal ile değişik kareleri vs... Biliyorsunuz, Gökçen, Dersim katliamında bölgeye bomba bırakanlardan biriydi. Tabii ki devletin tercihini es geçerek, aldığı emri uygulayan insanları suçlamak değil amacım.
Ama devletin aklı böyle çalışıyordu. Kendi vatandaşlarının kimliğini inkar etmek ve her demokratik talebi kıyım ile sindirmekti bu. Bir Kürt, Alevi vatandaşın o uzun duvar boyunca yürürken neler hissettiğini düşünün. Hele o kişi, o kıyımda akrabalarını kaybetmiş, hele hele ailelerinden kopartılıp ülkenin dört bir yanına 'Türkleşmek' üzere dağıtılmış Dersim'in kayıp Kızları'ndan biriyse...
Hükümet sorumlusu olmadığı bu ayıbı tez elden düzeltmeli, paradigma değişikliğini bu şekilde taçlandırmalıdır. Bu türden sembolik adımlar o kadar etkili ki!
Dönelim Çözüm Süreci'ne...
Birinci Çözüm Süreci'nde ortaya bir laf atılmıştı ve çok doğruydu. 'Barış bizi hazırlıksız yakaladı' diyorduk. Barış çabalarına, bizzat barışı özleyen tabanın siyasi temsilcilerinin alerjisini görünce söylenmişti bu söz.
Devlete güvenin olmadığı, 50 bin insanımızın ölmesine yol açan eski paradigmanın ne derece terk edildiğinin bilinmediği bir ortamda, 'ama'lar anlayışla karşılanabilirdi. Bu durum ülkenin doğusu ve batısı için de kendi 'hafızasına' göre bir psikolojiye denk geliyordu.
3 Ocak'tan itibaren ise, daha farklı bir süreç başladı. Hem ilk sürecin tecrübeleri, hem de kamuoyunun artan desteği söz konusuydu. Süreç aniden başlamış gibi görünse de, aslında süreklilik ifade eden bir çabanın olgunlaşmış halini ima ediyor, aradan üçüncü aktörler çıkarılarak, sorun 'garantiye' alınıyordu. Süreç oldukça da şeffaftı.
Sekiz aydır ise, sürekli olarak süreç hakkında 'çöktü mü, ne zaman çökecek, çöktü de gizleniyor mu' tartışması suni olarak gündemde tutuluyor. Adeta bir temenni gibi... Onlara 'merak etmeyin, çökse muhatapları bunu gizleyemez' demekten yorulduk. Niye gizlesinler ki! Bu mümkün mü?
Gezi krizi ile birlikte, herkesin aklına ilk gelen, Çözüm Süreci'nin zarar görebileceğiydi. Öcalan akıllı bir adam olduğu için Gezi krizindeki siyaset mühendisliğini gördü, destek vermedi bu sürece.
Ancak Erdoğan'ın böyle ağır bir saldırıya maruz kalması, Kürtlerin kilit rolü ile birlikte, siyaseten kullanılabilir bir imkanlar alanı açmıştı önlerine.
Bunu siyaseten güçlenmek için kullanmalarında bir beis yok. Ancak, siyaset silahı ve şiddeti veya açık tehditleri dışlar. Anlamlı tek muhatabınızı güç durumda bırakmaya yönelik çabalar, amacını aşarak sürecin tamamen çökmesine yol açabilir.
Küçük faydalar, toplam faydayı, yani barışı boğacak hale gelirse, burada bir siyasetten ve akıldan bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Başbakan son derece riskli bu süreci başlatırken kamuoyuna bir vaat sundu. Bu, örgütün –Öcalan'ın sözüyle- en geç ağustos ayına kadar sınır dışına çıkacağıydı. Bunca savaş lobisine karşı halktan aldığı destekle süreci götüren bir lideri, Öcalan ve örgütün bu can alıcı noktada sıkıştırmaya çalışması, eylül-ekim gibi tarihler zikrederek savaşın başlayacağını ima etmesi her şeyden evvel ahlaki değil.
Öcalan Türkiye siyasetini, Erdoğan'ın nelerle mücadele ettiğini biliyor. Özal ve Erbakan'ın başına gelenleri de... Hükümeti, demokratikleşme paketinde bu kadar ciddi biçimde çalışırken adım atmamakla suçlamak, takvim baskısı altına almak 'siyaset' değil.
Hükümeti zor durumda yakaladığını varsayarak entipüften nedenlerle silaha yeniden sarılmak –ben bunun gerçekçi bir tehdit olduğunu düşünmüyorum- mümkün olsa bile, bunu ne Türklere, ne Kürtlere anlatabilir PKK.
Birbirimizi kandırmayalım. IRA örneği ortada. 150 yıllık bir sorun birkaç ayda kökten düzelmez. Ama süreç başlar ve yol haritası takip edilir. Bu yoldan ilk sapan da, gerçek kaybeden olur.
Öcalan, 1990'lı yıllarda silahlı mücadelenin devrinin kapandığını tesbit etmişti. 2013 yılında etkili bir muhatap bulan örgütün, bu fırsatı şark kurnazlığı ile berhava etmeyeceğini umuyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019