M.Şükrü HANİOĞLU
Türkiye Batı'daki siyasal doğruluk tartışmasının dışında kalmış, ama "parti çizgisinin doğruluğu" anlamında bir uygulamaya sahne olmuştur.
Türkiye seçkinlerinin bir bölümü toplumlarını "Batı"nın "ayrılmaz" parçası ve bulunulan coğrafyadaki "temsilcisi" olarak görmektedir. Buna karşılık aidiyet iddiasında bulunulan dünyanın temel entelektüel tartışmalarından bâzılarının Türkiye yarattığı etki son derece sınırlı olmaktadır. Bunların en önemlilerinden birisinin siyasal doğruluk (political correctness) olduğu şüphesizdir.
"Siyasal doğruluk" olarak adlandırılan yaklaşım Batı'da bilhassa ABD benzeri çok kültürlü yapılarda dilden siyasete, hukuktan akademik tartışmaya ulaşan bir alanda önemli değişimlere yol açmıştır.
Dilde pek çok kelime argo dışında kullanımdan kalkmış, onların yerine daha saygılı ya da önyargı ifade etmeyen sözcükler üretilmiş, bâzı kavramlar için bu işlem bir kaç kez tekrarlanmıştır. Örneğin, "farklı seks tercihleri olan" benzeri ifadeler kullanıma sokulmuş; negro (zenci) sözcüğü sırasıyla colored (beyazdan başka deri rengine sahip anlamında renkli), black (siyah) ve African-American (Afrika asıllı Amerikalı) kelimeleriyle ikame edilmiştir.
Bunun neticesinde siyasette belirli konulara önyargılardan daha fazla arınarak yaklaşılması mümkün olmuş, üniversitelerde pek çok kavramın kullanımı üzerine adı konulmayan bir yasak getirilmiş, daha da önemlisi hukuk,"eşitlik ve farklılığı" koruyacak yasal önlemler almıştır.
Batı dünyasında bu anlamıyla güç kazanan siyasal doğruluk temelde toplumsal ilişkilerin nasıl yürütülmesi gerekliliği üzerine geliştirilen idealist varsayımlara dayanmaktadır. Ona karşı itirazları dile getirenler ise "siyasal doğruluk"un bir çeşit "sansür" işlevini gördüğünü savunmaktadırlar. Örneğin konu üzerine kapsamlı bir eser kaleme alan Diane Ravitch, üniversiteler ve diğer eğitim kurumlarında "önyargıları engelleme," ve "farklılılara saygıyı sağlama" amacıyla oluşturulan kurulların, uygulamada yasakçılığa yöneldiğini savunmaktadır.
Ravitch'in çalışmasında verdiği örnekler gerçekten bu alanda ölçünün kaçırılabildiğini ortaya koymaktadır. Ezop (Aisopos)'un "Tilki ile Karga" hikâyesinde şaşkın karganın dişi, akıllı tilkinin ise erkek olması nedeniyle "cinsiyet ayrımı" yapıldığının ileri sürülerek bu parçanın eğitimde kullanılmamasının istenilmesi verilen ilginç misâllerden birisidir.
Ravitch'in de işaret ettiği gibi "siyasal doğruluk"un en önemli sorunu, katı değerlendirme yapıldığında neredeyse yirminci yüzyılın son çeyreğinden evvel kaleme alınan her kitap ve sanat eserinin "kültürel farklılık hassasiyetlerine uymamak" ve "önyargı" taşımakla suçlanabilecek olmasıdır.
Bunun misâlleri de oldukça fazladır. Örneğin 2007'de Georges Prosper Remi'nin Tenten Kongo'da (1931) resimli kitabı hakkında "yerli halka mensup kimseleri maymuna benzer şekilde resmederek ve onları anlamsız ifadeleri dile getiren insanlar olarak sunarak ırkçılık yaptığı" gerekçesiyle yapılan bir şikâyeti ele alan Britanya Irk Eşitliği Komisyonu kitabın satışına sınırlama getirme kararı almıştır.
Bunun yanı sıra bâzı Batı toplumlarında Hıristiyan kurumlar ve dindarlar "farklılığa saygı" amacıyla çoğunluk inancına yapılan atıfların engellenmesine, örneğin Noel (Christmas) teriminin yerine "holiday" sözcüğünün geçirilmesine itiraz etmektedir. Bu gruplara göre "siyasal doğruluk" uygulamada çok kültürlük ve farklılığa saygı gerekçesiyle çoğunluğun değerlerini sansür etme işlevi görmektedir.
Bu itirazlarda haklılık payı olduğu, siyasal doğruluğun aşırı yorumlarla bir çeşit sansür işlevi görebildiği, bunun da ifade özgürlüğü açısından sorunlar yarattığı doğrudur. Ancak uygulamada genellikle anakronik yaklaşımlar ve değişik baskı gruplarının aşırılıkları nedeniyle doğan sorunlar, onun temelde yanlış olduğu anlamına gelmemektedir. Dil, eğitim ve hukukun "daha eşitlikçi ve değişik eğilimlere hürmet gösteren toplum yaratma" idealine yardımcı olması, son tahlilde, demokratikleşmeye de hizmet etmektedir ve günümüz toplumları bu alanda gösterilen gayretler sayesinde farklılığa daha saygılı yapılar haline gelmişlerdir.
Farklı "siyasal doğruluk"
Buraya kadar tartıştığımız anlamıyla "siyasal doğruluk"un Türkiye'deki etkisi oldukça sınırlı olmuş, "Roman" benzeri kelimelerin eski kullanımları ikame etmesinden ibaret kalmıştır. Siyasal doğruluk anlamlı bir yasal zemine de kavuşturulmamıştır.
Nefret suçlarının pervasızca işlendiği, "Ermeni" kelimesinin bireyleri aşağılamak amacıyla kullanıldığı, rakibine "fu... nigger" şeklinde bağıran futbolcunun millî takım kaptanlığını sürdürdüğü bir toplumda bunun fazla şaşırtıcı olmadığı ortadadır. Ama bu toplumumuzda farklı bir "siyasal doğruluk"un yaşanmadığı anlamına gelmemektedir.
Siyasal doğruluk üzerine çalışan akademisyenler onun en güzel örneği Mao'nun Küçük Kırmızı Kitap (Seçme Sözler) derlemesinde sunulan bir diğer türü olduğunu da vurgulamaktadırlar. Mao ve Çin Komünist Partisi'nin vurguladığı türde "siyaseten doğru parti çizgisi" gerçekte yirminci yüzyılın tüm otoriter/ totaliter yapılanmaları tarafından üretilmiştir.
Türkiye deneyiminde de otoriterliğin göreceli düşük seviyesine karşın bir "siyasal doğruluk çizgisi"nin oluştuğu şüphesizdir. Bu ise Batı'da bilhassa çok kültürlü yapılarda görülen türden, eşitlik ve farklılığa saygı benzeri idealist amaçlara sahip bir siyasal doğruluk değil, yasakçı bir "parti çizgisi" olmuştur.
Bu çerçevede dil genellikle sakıncalı kavramların başına "sözde" ifadesini ekleyerek siyasal doğruluk çizgisini tayin etmiş, akademi böylesi bir siyasal doğruluğun yeni nesiller tarafından içselleştirmesinin aracı haline gelmiş, hukuk ise zikredilen çizgiyi terketmenin yasal müeyyidelerini belirlemiştir.
Parti çizgisi aşınırken
Hukuk sistemimizde hâlâ bu tür bir siyasal doğruluğu koruma altına alan düzenlemeler bulunmasına, değişik alanlarda "sözde" kelimesinin kullanımının sürmesine karşılık Türkiye'de "parti çizgisi" anlamındaki yasakçı "siyasal doğruluk" son dönemlerde aşınmıştır.
Bu olumlu gelişmeye karşılık benzer pek çok toplumda yaşanmış bir tehlikenin kapıyı çalmakta olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu ise "yeni bir parti çizgisi"nin oluşması ve "siyasal doğruluk"un farklı bir yasakçılık programına dönüşerek sürdürülmesidir.
Böylesi bir dönüşümün Türkiye'nin demokratikleşme çabasına da önemli bir darbe vuracağı ortadadır. Bunun önlenmesine gayret edilirken, siyasal doğruluğu "marjinal grupların sansürcü taleplerine" indirgemekten kaçınmak gerekmektedir. Bu çerçevede Batı toplumlarında yaşanan "siyasal doğruluk" tartışması hata ve sevaplarıyla değerlendirilmelidir.
Bu yapıldığında, yaşanan tecrübelerin ortaya koyduğu aşırılıklar ve anakronik değerlendirmelerden sakınmak kaydıyla "eşitlik ve farklılıklara saygı"ya destek olunmasının, onun yasal altyapısının hazırlanmasının anlamsız olmadığı görülecektir.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Unuttuğumuz savaş
19.11.2018 - İstiklâl Marşı’nı okuyarak ırkçılık mı yapıyoruz?
12.11.2018 - Otoriter ritüel ve söylemleri eleştirmek “Türklük” karşıtlığı mıdır?
5.01.2018 - “Temsilî demokrasi” krizinde Türkiye
29.10.2018 - “Millî irade-vesayet” kısır döngüsünü kırmak
22.10.2018 - Avrupa’da ne yükseliyor?
15.10.2018 - Ortadoğu Balkanlaşırken Ortadoğulu da Balkanlılaşıyor mu?
- “Sosyal medya”nın demokratikleştirici etkisi: Gerçekleşmeyen hayal
- “Liberal” düşmanlığının hedefi “liberalizm” mi?
24.09.2018 - Eğitimde reform “hukuk sorunumuz”u çözebilir mi?
16.09.2018
Yazarlar
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
f guner
breh breh ... biraz maddi çıkar temin edilir ama bu asla ecnebi milletinin inançsızlığı şeklinde değil,askere gidilmez ama bu asla bir vatan haini gibi değil, reşit olmayan mağdure ile halvet olunur ama bu bir ırza tasaddi mukabilinde değil, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir şekilde işssiz güçsüz ne kadar insan varsa devlete borçlandırılır ama bu bir varlık vergisi gibi değil.