Murat BELGE
Birikim Haftalık’ta dünyanın çeşitli ve doğal olarak farklı bölgelerinde kapitalizmin kuruluşu ve sınıfların oluşumu, sınıf ideolojilerinin biçimlenişi üstüne bir şeyler yazmaya başlamıştım. İlkin Britanya’da proletaryanın dünya görüşünde niçin güçlü bir “anti-klerikal” damar bulunduğu konusuna girmiştim. Birçok “Üçüncü Dünya” ülkesinde bunun bir benzeri görünmüyor. Konuya başka “alt-başlıklar”la devam etmeyi düşünüyordum, ama şu son günlerin “amiraller bildirisi” dikkatimi tamamen farklı yönlere çekti. Aslında T24’te bu bildiriden bir “darbe” kokusu almadığımı yazdım, nedenlerini de saydım. Şimdi o konuları değil de bir başka yanını gözden geçirmek üzere yazının başına oturdum. Ama önceki konuya da döneceğimi umuyorum.
“Amiraller” bildirisi, bu konuda ağzını açıp üç beş söz söyleyen herkesin fark ettiği gibi bir “darbe tartışmasına” dönüverdi. Böyle olmasında sanırım en etkili rolü iktidar çevreleri oynadı (ve oynamaya devam ediyor). Bunun çeşitli nedenleri var. Bir süreden beri iktidarın işleri iyi gitmiyor. Ekonominin alarm zilleri çalacağı sanırım belliydi. Tayyip Erdoğan’ın “faiz/enflasyon” ilişkisi üstüne kaskatı görüşleri ve şüphesiz bazı başka etkenler bunu hazırlıyordu. Ama üstüne bir de iktidarın elinde olmayan salgın geldi. Salgın iktidarın elinde değildi ama salgına karşı alınabilecek tedbirler, hiç değilse kısmen, iktidarın elindeydi. “Hiç değilse kısmen” dememin nedeni, sıkıştıran ekonominin hareket —yardım— imkanlarını iyice sıkıştırmasıydı ki bu da, şüphesiz, son analizde, iktidarın tasarruflarının sonucuydu. Bu “kendi tasarruflarının sonucu ibaresi daha birçok bağlamda kullanılabilir — örneğin bütün dünya ile kavgalı oluşumuz.
Uzatmayayım: birçok alanda kendini istenmedik koşullarda bulan iktidar, ne zaman geleceği belli olmayan “önümüzdeki seçim”de propagandasını dayandıracağı elverişli konular arıyor. Böyle bir bildiri bu çerçevede kullanışlı olabilirdi. Geçmişteki kabarık sayıda darbeler (başarılı olanları da, olmayanları da) Erdoğan’ın sık sık kazıp çıkarma gereğini duyduğu konular; demek ki hâlâ bir etkileri var. Bunlara bir yeni girişimin eklenmesinin herhalde bir zararı olmaz.
Bu gibi olaylar Tayyip Erdoğan ve AKP açısından yalnızca bir propaganda aracı olarak fayda sağlamıyor. Temmuz’daki darbe girişimini düşünün. Bu olayın olmuş—ve durdurulmuş—olması Erdoğan iktidarına ne kadar somut iş yapma imkanı verdi! Konum, işlev değiştiren kurumlar, kitlesel tasfiyeler, çeşit çeşit “zapturapt” fırsatları. Şimdi bu son olaydan da benzer şekilde yararlanmak isteyeceklerdir.
Evet, bu koşullar, iktidar cephesinin anında “darbe tehdidi!” diye ayaklanmasına yol açtı. Benim söylemek istediğim şey de bununla ilgili. Şöyle, tuhaf mı tuhaf bir olaylar dizisi: Erdoğan, Meclis’in onayladığı bir anlaşmayı bir imzasıyla hükümsüz kılıyor; muhalefet, “Böyle bir şey olabilir mi?” diye soruyor (haklı elbette); Meclis Başkanı “Tabii olur. İsterse Montrö Anlaşması’nı da hükümsüz kılar” diye cevap veriyor, tartışılan konunun içine Montrö’yü de katmış oluyor. Bu da ciddi konu tabii. Böyle bir ihtimal varsa bunun sakıncalı sonuçları olacağını düşünen amiraller mahut bildiriyi yayımlıyorlar. Ama biz, birkaç cümle dışında, “Montrö” sorunu tartışmıyoruz. “Darbe” tartışıyoruz. Bu amiraller ne dedi, neyi sakıncalı gördü? Dedikleri, yüz küsur amiral aynı şeyi söylediğine göre, herhalde ciddi bir şey. Herhalde “Aman sen de” denecek bir şey değil. Sonuç olarak “Aman sen de” demiyoruz zaten, ama dediklerimizin konuyla ilgisi yok.
Fikir beyan edenler yalnız amiraller değil. Daha önce gene kabarık sayıda diplomat bir araya gelmiş, benzer şeyler söylemiş. Bunun pek o kadar farkında değiliz. Diplomatların darbe yapması görülmüş şey değil, Türkiye’de darbe yapmak da askeri sınıfın tasarrufunda. Herhalde bu nedenle diplomatların “Montrö”endişelerini fazla dert dinmemişiz. Ancak, olay bu noktaya varınca Erdoğan bunu da hatırlayıp döndü, üç beş hakaretamiz söz de onlar için söyledi. Diplomatlara hakaret etmekten hoşlanır, biliyoruz.
Amirallerden sonra yanlış bilmiyorsam eski milletvekillerinden bir grup da toplandı ve diplomatların ve amirallerin söylediklerini üç aşağı beş yukarı tekrarlayan ve onların endişelerini paylaşan bir bildiri de onlar yazdı. Bunun da fazla bir etkisi, yankısı olmadı.
İmdi, iktidar böyle etti, böyle yaptı, olayı buraya taşıdı. Ama hepsi bu değil. İktidarda olmayan ve iktidara bir sempatisi olmayan bizler de çok farklı davranmadık. Ben kendi hesabıma bir yazı yazdım. Ne yazdım? Sözkonusu metinde “darbe hazırlığı” kuşkusu uyandıran bir şey görmediğimi yazdım. Yani benim de öncelikle ilgimi çeken konu darbeydi. Bu bizlerin birtakım takıntıları yüzünden böyle olmuyor. Daha doğrusu, “takıntı” diyecek bir şey var, ama bu da kendiliğinden olan ya da bizim nevrotik olmamızdan ötürü olan bir şey değil. Arkasında koskoca bir tarih yatıyor. Yıllar yılı “Genelkurmay’da bu gece ışıklar yanıyor mu?” türünden kaygılarla yaşamış bir toplumuz biz. Kolay değil.
Ama bu böyle devam ederse olması gerekeni olduramayız. “Olması gereken”, emekli subayların da, herhangi bir meslek grubunda çalışmış insanlar gibi herhangi bir ülke sorunu hakkında düşüncelerini söylemeleri.
Buna engel olan ve bu gördüğümüz ortamı yaratan durum, Silahlı Kuvvetler’in bugüne kadar oynayageldiği rolle sınırlı, onunla başlayıp onunla biten bir şey değil. Sonuç olarak bütün bu tarihin burada yaşayan insanların zihninde yarattığı bir birikim var. Bu birikimde şüphenin ve güvensizliğin payı büyük. Bu gidiş içinde “İnadına onu da yapacağız” diye konuşabilen bir iktidar sahibi, böyle bir zihniyet, herhalde “Yarın hava güzel olacak” dese de, “Ne demek istedi?” “Ne yapmaya hazırlanıyorlar?” türünden şüpheler uyanmasına en büyük katkıyı sağlıyordur.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları









































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025