Murat Sevinç

Keşke muhalif siyasetçiler de ‘siyasetten gelen güçlerini’ kullanabilse!
27.12.2024
110

Bazı hatipler kürsüye fırlıyor: ‘Bizi halk bunun için mi buraya gönderdi?’ diye soruyorlardı. Ben ise içimden: ‘Hadi bunlar halkın kendilerini buraya niçin gönderdiğini pek bilmiyorlar, acaba halk biliyor mu bunları niçin gönderdiğini’ diye düşünüyordum. Sonra yine dışarı çıkıp çay, kahve, gazoz içiyorduk… Herkes de içtiğine göre demek ki bizi buraya biraz da bunun için göndermişlerdi...” (Çetin AltanBen Milletvekili İken)

Siyasette nutuk (ve mütemmim cüzü hamaset) siyaset esnafının olmazsa olmazıdır. Salonlarda, meydanlarda ve şimdilerde ‘halkın yeni afyonu olan’ TV stüdyoları ile sosyal medya platformlarında… bıkıp usanmadan aynı cümleleri kuran erkek siyasetçiler.

Son on-on beş yıllı düşünüyorum… siyasetçi nutuklarının ve kurulu düzen siyasetinin anlamını yitirdiği nadir anlardan biri ‘Gezi’ günleriydi gibi geliyor bana. Çünkü partiler dışı ve üstüydü, hiçbir muhalefet partisi sahiplenemedi; seyrettiler, katıldılar, kenarında yer aldılar vs… ama müdahale edebilecekleri bir süreç değildi, bu yüzden muhalif partiler Gezi’nin tapusunu alamadı. Olup biteni anlamlandırmaya çalışıp bildikleri siyasetin dışında bir şeyler söylemeye çalıştılar. Ayrıca, gerek gösterilerin niteliği, gerekse o gün bu gündür ‘geleceğin yönetim biçimi’ olduğunu savunduğum ‘park forumları’, artık ‘eski’ bir kurum olan siyasi partilerin işlevini kaybetmekte olduğunun da müjdecisiydi. Son zamanlarda giderek daha sık dillendirilen ‘temsili demokrasilerin krizi’ saptamasıyla partilerin 20. yüzyıldaki işlevlerini kaybetmekte oluşları arasında bir bağ var.

Muhalefetteki siyasetçilerin anlamlı bir faaliyet içinde olup sonu gelmez nutuklara ihtiyaç duymadığı diğer olay ise Adalet Yürüyüşü idi. Yaklaşık bir ay süren, barışçıl, disiplinli ve bir karayolunda siyasetin içeriğini değiştiren, ittifaklar kurulmasını sağlayan, sıdkı sıyrılmış kitlelere moral veren, basit ve tarihi bir eylemdi.

Söz konusu iki büyük ‘olay’ siyasetin kafasını karıştırdı, ezberini bozdu. Ortak nitelikleri? İkisi de ‘cumhur’un cumhur gibi hissetmesini sağladı. Cumhuriyetin ilkesi erdem, kamunun iyiliğini öne çıkarmak; halkın, kendisini hakikaten halk gibi hissetmesi ve hem cumhuriyetin, hem demokrasinin gerçek anlamlarına kavuşması… Öyle ya, ‘halkın, halk için, halk tarafından…” Halk, demokrasinin ‘halkın yönetimi’ olduğu bilincine vardığında sazı eline alıyor ve halkın halk gibi davrandığı yerde, birileri de bezdirici tekrarları terk etmek zorunda kalıp siyaset yapma ihtiyacı hissediyor.

Muhalefetin son yıllarda topluma ve demokrasiye yaptığı bir fenalık, demokrasinin ‘halkın
iktidarı’
, cumhuriyetin ise ‘kamunun iyiliği’ anlamına geldiğini ahaliye unutturmak oldu. Sonucunda, kendisi de siyaset yapamaz hale geldi. Örneğin, temel anayasal haklardan ‘barışçıl protesto hakkı’, muhalefet partilerinin azımsanmayacak ‘katkısıyla’ korkulan-endişelendiren bir şeye dönüştü. Cumhuriyet kavramı giderek kuru bir sözcük gibi anlaşılıyor, demokrasi ise salt ‘sandıktan’ ibaret hale geldi. Oysa ‘sandık’, demokrasinin yalnızca bir ve önemli aracıdır, tek aracı değil. Grev, laiklik mücadelesi/talebi, barışçıl protestolar, mitingler, yerel ve merkezi düzeyde yönetime katılımın farklı yollarının/biçimlerinin icadı… bunlar, halkı mahkum edilmek istendiği sandıktan çıkarmak, ona nefes aldırmak için var ve her biri yaşamsal değerde.

Demokrasi sandığa indirgenince halk da ‘seçmen’ oluverir, yalnızca seçmen. Oy veren insan. Hal böyleyken, siyaset de imaj meykırlara, piyarcılara ve anketçilere havale edilir oldu, büyük ölçüde halkla ilişkiler faaliyetine dönüştü.

Siyaset ve halk sandığa hapsedildiğinde, geriye nutuk kalıyor. Birbirinin tekrarı olan konuşmalar, sözün etkisini ortadan kaldırıyor, ‘söz’, bir şeyleri dönüştürme umudu olma vasfını yitiriyor.

Asgari ücrete gösterilen tepkilere bakalım… Muhalefetin hali pür melaline. Yurttaşça ‘artık’ yeteri kadar ciddiye alınmayan sayısız gösteriden biri daha sergileniyor. Hemen tüm muhalif siyasetçiler X’te bir şeyler yazdı, tepki gösterdi. Bize, ne kadar zor durumda olduğumuzu söylediler, bir kez daha! Örneğin bana, özgürlüğümün olmadığını duyuruyorlar. Ardından, her geçen gün daha da yoksullaştığımı, adaletten mahrum kaldığımı, yurt dışına vize dahi alamadığımı, önümüzdeki yıl daha da zorlanacağımı, artık bir ev ya da araba alma şansımın kalmadığını, depremde ölme ihtimalim bulunduğunu, düşüncemi açıkça dile getirirsem tutuklanabileceğimi anlatıyorlar… Her Allah’ın günü, bizim yaşadığımızı bize aktarmakla meşguller.

Asgari ücret açıklandı ve muhalefetimiz iki gündür esip gürlüyor. Muhtemelen üç-beş gün sürecektir, daha fazla değil. Bugüne dek yaptıkları bundan sonraki tutumları hakkında fikir veriyor. Bu bir temenni değil kuşkusuz, nicedir sıkıştırıldığımız cendereden görebildiğim; yanılıyor olmak yalnızca mutluluk verir.

Muhterem muhalif siyasetçimiz,

yurttaşın-seçmeninizin giderek azalan umudu hâlâ tümüyle tükenmediyse, nedeni, sizin siyasi becerinizden çok insanların yaşamına, taşına toprağına sahip çıkma azmidir. Ezcümle, bir yurttaş olarak sizi, ‘siyasetten gelen gücünüzü kullanmaya’ davet ediyorum.

Not: Yazıyı gönderdikten sonra CHP’nin bir miting çağrısı yaptığını öğrendim. Hiç yoktan iyidir. Hiç yoktan.

Yazı önerisi: Tanıl Bora’nın, Hüsnü Öndül’ün ardından kaleme aldığı yazı.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar