Tuncer KÖSEOĞLU
Hatice nineye sordular “küresel ısınma hakkında ne düşünüyorsun” diye. Neneden cevap: “Uşağum hiçbir sicakluk kuzinanun yerini tutmaz”
İnsanın en zayıf özelliği aynı zamanda onun en güçlü olan yanı unutmaktır. Çabuk unuturuz, daha birkaç ay önce aşırı sıcaklardan yakınan insanoğlu, sanki öyle bir şey olmamış gibi şimdi kasım ayında ani düşen soğuklardan yakınıyor. Renklerin değişmesinin keskinleştiği kasım ayına haksızlık olsa da herkes, kaz tüyü montlarıyla alabildiğine korunaklı yaşamlarıyla elinde akıllı telefonlarla soğuktan bahsediyor. Tek şikâyet etmeyen ise o soğuğu gerçekten bedeninde hissedenler. Etseler bile şikâyetlerini en azından biz duymuyoruz.
Aniden düşen sıcak havanın sosyal medyada tek gündem maddesi olduğu bir gecede çok eski bir dostumla demleniyordum. Dostum inanılmaz kederliydi, dokunsam ağlayacak gibi değil, bana bakan gözlerinden yaş düşmese de içi ağlıyordu. Sessizdik ikimizde, sonra şu cümleler döküldü ağzından: “Biliyor musun, senin gibi biriydi Baki. Daha da fazlası hatta çocukluk arkadaşımdı. ‘Tek vuruş kaleci Baki’ derdik ona. Kaleye gelen bütün topları içeri alırdı. Bugün öldüğünü öğrendim. Hayatımı kaybetmiş gibiyim…” dedi. Sustum, diyecek tek bir söz bulamadığım için belki de. Yalnızlaşıyoruz giderek diye düşündüm içimden. Aslında biz şanslıyız, biliyoruz eksilerek yalnızlaştığımızı, yalnızlığının farkında olmayan kalabalıklar geliyor ardımızdan…
Arkadaşımın bu söyledikleri karşısında kanımın çekildiğini, içimin üşüdüğünü hissettim. Babaannem Nafiye geldi aklıma o an, yukarılarda bir yerlerde varlığıyla beni ısıtan. Çocukken soğuktan hiç şikâyet etmediğimi fark ettim. Soğuk, aynı zamanda çoğalmak demekti, sıcaklığı paylaşmaktı. Hiç üşümedim çocukken. Ellerim buz kesti, ayaklarım dondu, hatta soğukta bu kadar kaldığım için ev halkından dayak yedim de hiç üşümedim…
Ayane Dağı’nın eteğinde Apiça Köyü’nde kış hazırlıkları yazdan başlardı. Büyüklerimiz; yazın geçiş şekline bakarak kışın nasıl geçeceğini bilirlerdi. Kışlık erzak ona göre tedarik edilirdi. Babaannem, “Bu kış çetin geçecek” deyip, bir küp fazla turşu kurardı. Dağdan her zamankinden daha fazla odun taşırdık eve. Büyükler, “Bu kış çetin geçecek” dediğinde gerçekten öyle olurdu. Benim içinse kışa girmek eğlence demekti. Yazın tarlada bahçede oraya buraya dağılan o iki kapılı toprak zeminli evde toplanma demekti. Ben de yapardım yığınağımı çetin geçecek kış için. Kestane, ceviz stoklardım nayla’ya…
Soğuklar bastırırdı, evin ortasında üçlü sacayağı ve ateş. Yan tarafta ise kuzina. Kuzina öyle basit bir alet değil, sadece ısıtmaz, her işini görürsün onda. Ekmek pişer, yemek yapılır, çay demlenir, üzerinde hamsi tavalı ters çevrilir ki anam şöyle bir sallardı tavayı bir beton blok halinde hiçbiri ayrılmadan terse dönerdi hamsinin pişmeyen kısmı. Kalabalıktık, dışarda soğuk var, o hane içinde ise ısı… Haneden saçağa giden büyük harflerle bağıra çağıra konuşmalar çıkardı yanan ateşin dumanları arasında. Hiç kimse üşümezdi o zaman. Sokağa atardım kendimi, oynardım yaşıtlarımla… Donardı ellerim, dişlerim takırdardı, hiç şikâyet etmezdim. İçim üşümezdi ki… Morarmış bir yüzle eve geldiğimde bir fırça yerdim, arada dayak yediğim de olurdu abartmışsam. Ama ortada yanan ateş, kuzinanın sırtıma vuran sıcaklığı giderirdi bunu. Bir de kalabalık ev ahalisinin verdiği güven…
Şimdilerde kaz tüyü pahalı giysilerimiz var, kalın paltolarımız. Su geçirmez botlar... Ayağımız sıcak, sırtımız Everest Dağı’nın soğuğuna dayanıklı ama yine de üşüyoruz. En ufak bir soğuktan şikâyet etmemiz, içimizin üşüdüğünden olamaz mı? Yalnızız kalabalıklar içinde. Soğuktan donsak ısınacağımızı bildiğimiz bir yer yok. Her odası ısınan kaloriferli evlerde yaşıyoruz, herkes bir başına. Yok sırtımızı ısıtacak bir kuzina. Ve o kuzina’nın etrafında toplanan insanların güveni. Ev halkı kaloriferli odalarında herkes bir başına ve kendi yalnızlığını hissediyor. Kasımda üşümemiz bundan işte…
Hiç üşümediğim, içimin her daim sıcak olduğu Apiça’nın ressamı Nihat abi,(*) köyün bir fotoğrafını çekip koydu kendi sosyal medya hesabına. İçi üşüyenler ısınsın diye… Fotoğrafı görünce dışarı çıktım, kalabalıklar içinde niye bu kadar kalabalık sokaklar diye şikâyet eden beni düşündüm. Acı olan şu ki; o kuru kalabalığı yaratan yalnız kişilerden biri de bendim. Kendimi yok sayarak… Hava gerçekten soğuktu, yüzümü ısırıyordu. Apiça’yı, ateşin ve kuzinanın başında geçirdiğim çoğul zamanlarımı düşledim. İçim ısındı. Babaannemin sözü geldi aklıma “Önce insanın içi üşür oğul…”
(*) Fotoğraf: Nihat Kasapoğlu/instagram:nihatkasapoglu
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.12.2023
20.05.2023
7.03.2022
1.03.2022
14.02.2022
28.01.2022
24.01.2022
12.01.2022
29.12.2021
20.12.2021