Ümit KIVANÇ
Dün (28 Aralık 2015), devlet ve toplum olarak üzerine pişkinlikle, yüzsüzlükle yatılmış bir katliamın dördüncü yıldönümüydü. Görmek duymak istemeyen dışında herkese bu ülkede neyin ne olduğunu anlatmaya bol bol yetecek bir faciadır, Roboski Katliamı. Ülkenin yönetim şekli olan gaddarlığın, hayat tarzımız olmuş umursamazlığın, eşitsizliğin sadece simgesi değil bizzat vücut bulmasıdır. (Roboski için yaptığım “Ağlama Anne, Güzel Yerdeyim” filmini izlemek isterseniz şurada: https://goo.gl/dyTSqE.)
Bugün artık en aymaz olanlarımızca bile fark edilmeye başlanmış “manevî kopuş”ta Roboski hayatî bir eşikti. Eğer Aynur'un sesi gibi, ne yapsan karşı durulamaz bir şey değilse “Doğu”dan gelen hiçbir tınıyı duyamayan, hiçbir esintiyi hissedemeyen çoğunluk kulağı, oradan yükselen feryadı, haliyle, işitemedi. Kazara işitebilen, anlayamadı.
Anlayabilen, daha çok kalekol yaptı. Devlet için Roboski gibi bir mevzunun parçalanan çocuk ve genç bedenleriyle alâkası yoktu. Öncelik, emri kimin verdiğini gizlemekteydi. Çünkü belli ki, “şunlar şöyle olursa şöyle yaparsınız” diye bir ön emir verilmiş, en ufak şüphede, kimsenin elini -ve vicdanını- tutan hiçbir şey olmadığından, uçaklar kaldırılıp bombalar yağdırılmıştı. Veya belki daha fenası, başka hesaplar da güdülerek, katliam bile bile yapılmıştı. Ordu, hükümetin kendisini harcayıp harcamayacağı hususunda endişeleniyordu; hükümet, özellikle dönemin başbakanı, katliama zemini kendilerinin hazırladığının ortaya çıkmaması derdindeydi. Güzelce anlaştılar. Sorumluluk gizlendi.
Ancak derinlerde belli belirsiz bir huzursuzluk seziliyordu. Katliam, nasıl olduysa, Türk İslâmcısının bile vicdan telini kısmen titretmişti. Çünkü, alışıldık usûlle, bu işi ordunun yaptığı, Reis ve imanlı yönetici ekibin masum olduğu, gönülleri alacağı şu bu sanılıyordu. İslâmcı yazar-çizer camiasında, ilk anlarda bir kıpırdanma olduysa da, sonradan “iş bizim işimiz” mesajı ve uyarısı alındı, artık yerleşik hale gelmiş ahlâksızlık çizgisine dönüldü.
Hayasızca inkâra yönelmek, olmayacak yalanlar uydurmak bizde yalnız kabahati yüzünden okunan çocuklara özgü değildir. Basbayağı yetişkin davranışıdır.
Kadri bilinmeyen ve sonradan -herhalde Cemaat'e yakınlıktan, bilmiyorum açıkçası- gözden düşen, dönemin faşizan içişleri bakanı, televizyonlarda, devletin bombalarla paramparça ettiği insanları “bunlar PKK'nin kaçakçıları” diye itibarsızlaştırmakla meşgûldü. Tayyip Erdoğan, “o kadar yüksekten”, kaçakçılık yapan köylülerle gerillayı ayırt edemeyen Silahlı Kuvvetler'i savunuyor, “e, kılık kıyafet...” diye söze giriyor, karşısındaki ayarlı propagandacı takımı, “aynı!” diye atılıyor, tamamlıyordu.
Roboski süreci, kısa zamanda, Türk İslâmcısının bir tür manifestosuna dönüştü. Manifestonun ilk maddesi şuydu: “Ahlâkla merhametle falan işim olmaz, ben iktidarıma bakarım.” İkinci madde, Kürtlere sesleniyordu: “Sizi öldürürken elim titremez, ona göre!”
Katliam, Türkiye'nin yapay fay hattının bir anlığına gözden kaybolmasına, ülke hakikatinin bütün berraklığıyla zuhur etmesine de yolaçmıştı. Katledilmiş Kürtlere “katır” demeye getiren Cumhuriyetçi çoksatar yazarı esas meselemizin nerede yattığını ve çözeceksek nereye el atmamız gerektiğini gösterdi. Lâkin bunu da idrak etmek kimsenin işine gelmedi. Çünkü Kürtler deyince akan sulara güvenlik barajı yapmakta herkes birleştiği gibi, “katır”dan “bidon kafa”ya fazla bir mesafe yoktu ve işler karışabilirdi.
Oysa bakın, katliamın yıldönümünde Akit gazetesi, ilk sayfasına HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın boy fotoğrafını basıp -”Kürtlerin bağımsız devleti olacak” dediği gerekçesiyle- şu çağrıyı yaptı: “Bu adama haddini bildirin!”(Kışkırttığı potansiyel saldırıdan ötürü sorumlu tutulmamak için spota “yargı bildirsin”i ekleme kurnazlığı göstermesi “millî değer”lerimizle fevkalâde uyum içerisindedir.) Bu doğrudan göndermeyi bilenlen bilmeyenlere, yaşlılar gençlere izah etsin: Milletvekili seçildiği Meclis'e başörtüsüyle gelen Fazilet Partili Merve Kaçakçı'yı salondan atma harekâtı esnasında Demokratik Sol Parti lideri Bülent Ecevit'in, “Bu hanıma haddini bildirin!” demesi hatırlatılıyor.
Ve pek isabet buyuruluyor. Zira asla birbirine herhangi bir şey göndermez sanılanlar arasında, Kürtler sözkonusuysa böyle bir kargo trafiğinin pekâlâ mümkün olduğu ortaya konuyor.
Ülkemizde güzellik tükenmez. Roboski Katliamı’nın olduğu yıl da, Türk İslâmcısı, şu andaki gibi, başkalarına hayatı zehir etme peşindeydi. Devletin uçaklarla parçaladığı çocuklar, gençler umurunda değildi, fakat birilerinin biryerlerde yılbaşı kutlayacak olması onu fena halde rencide ediyordu. Üst dairede çam ağacı süslerlerse alt kattakilerin de doğrudan cehenneme gideceğine inandığından olmasa gerek; kendisini huzura kavuşturacağını sandığı yegâne amacı dünyevî iktidar ve tahakküm olduğundan. Aklı kendisinin inanç ve ibadet özgürlüğünde değil, başkasınınkini boyunduruk altına almakta olduğundan.
Bu yıl da aynısı oluyor. Roboski Katliamı’nı dert edinmek için geç midir? “Nasılsa dört yıl geçti, öldürdük gitti, şimdi zaten bebeği, yaşlısı, başka Kürtleri öldürüyoruz, mevzu değişti...” falan mı deniyor? Acaba ne yapılıyor, böyle korkunç suçları yalayıp yutup sindirebilmek, mideyi, kalbi rahatlatmak için, çok merak ediyorum.
Gelelim Türk İslâmcısının kızdığı ve kutlanmasını önlemek için göz yaşartıcı bir uğraş verdiği “Noel!?” konusundaki tutkusunu katliam nedeniyle bile terk etmeyen öbür ahaliye. Noel’le yılbaşını aynı şey sanarak bunca gürültüyü koparan İslâmcılar gibi bu modern büyükşehir insanları da ayrıca takdiri hak ediyor şüphesiz. Eğer dört yıl önceki 28 Aralık katliamı Batı'da yılbaşı kutlayanlara karşı korkunç bir kin biriktirmediyse, tek sebebi, Roboskililerin yas nedeniyle birkaç gün televizyon açmamış olmalarıdır.
Ancak kaçınılmaz olarak, bütün bunlardan haberleri oldu. Gümbür gümbür sokak kutlamaları ve buralardan heyecan içerisinde coşku haberleri veren televizyonlar mı daha feci bir manevî kopuşa yolaçmıştır yoksa “Roboski'yle yatıp kalkıyorsunuz!” diyen başbakan mı?
Sırf katliamın yıldönümü diye yeniden ortaya getirmedim Roboski konusunu. Kürtlerle, Kürt siyasî hareketiyle, PKK ile, HDP ile ilgili herhangi bir mevzu konuşulurken çoğu zaman bütün bunlar olmamış gibi davranılıyor. Şu anda da benzer bir aymazlık sergileniyor. Geçmişi bir kenara itemezsin ki! Haydi ittin diyelim, insanların bebeğini karnında vurup öldürmemişsin, altı aylık bebeği -iki kurşunla!- vurmamışsın, onu hastaneye yetiştirmeye çalışan dedesini de öldürmemişsin, bir ana vurduğun kızını buzdolabında saklamamış, başka bir ana vurulmuş ölmüş halde günlerce sokağın ortasında kalmamış gibi konuşamazsın ki!
Ama efendim hendek!.. Hendeğin içine bat da üstüne kapansın inşallah!
“Kürt sorunu”, hendek değil, YDG-H'nın kaleşli gençleri değil, PKK değil, HDP değil, DBP değil, özyönetim değil, demokratik özerklik değil. Abdullah Öcalan da değil. Bunların hepsi, “Kürt sorunu”nun çeşitli ürünleri, sonuçları, şekillenişleri ve güncel aktörleri. Hepsi ortadan kalksa, sen bu kafada gittiğin sürece “Kürt sorunu” ortadan kalkmaz. Çünkü düşman ettin insanları kendine. Çünkü aslında sorun sensin.
Kürt sorunu, senin “her ihtimale karşı” Kürt köylülerin üzerine bomba atmayı hak görmen, memleketin öbür tarafında birbirini yiyen iki ana toplumsal grubun iş buraya gelince, iyi ihtimalle kıçını dönmesi, kötü ihtimalle daha çok kan istemesi. Sorun sensin.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024