Elif ÇAKIR
Uzun ve karmaşık bir dava dinlediniz. Birinci dereceden cinayet. Taammüden adam öldürmek mahkememizde yargılanan en ciddi suçtur. İfadeleri dinlediniz ve bu konuda yasaların ne dediğini öğrendiniz. Şimdi sizlerin görevi oturup ‘gerçekle yalanı’ birbirinden ayırmak ve gerçeği ortaya koymaktır.”
228 No’lu duruşma salonunun hakimi, dava hakkında karar verecek olan jüriye böyle seslenir.
Dava gerçekten de oldukça karmaşıktır.
Bir kişi ölmüş, diğerinin hayatı da pamuk ipliğinde jürinin elindedir.
Ölen babadır, cinayetle suçlanan ise oğlu.
Karşılarında, on sekiz yaşında, kenar mahallelerde sefalet içinde büyümüş, dokuz yaşında annesini kaybetmiş, on yaşında öğretmenine taş atmaktan bir buçuk yıl ıslah evinde kalmış, on beş yaşında saldırıdan tutuklanmış, iki kez bıçaklı kavgadan yakalanmış, bıçak kullanmada usta olduğu tutanaklara giren, beş yaşından bu yana babasından şiddet gören on sekiz yaşında Latin Amerikalı bir genç vardır.
Genç, ‘masum olduğunu, babasını asla öldürmediğini’ söyler ancak bütün deliller, tanıklar aleyhinedir.
Cinayet aleti bir bıçak çocuğa aittir ve cinayet gecesi arkadaşları bıçağı çocukta gördüklerine şahitlik ederler. Ayrıca mahallede cinayeti çocuğun işlediğini gördüğünü söyleyen bir tanık vardır. Çocuk, bıçağın cebinden düştüğünü o gece sinemada olduğunu gece yarısı eve geldiğinde ise babasının öldürüldüğünü gördüğünü söyler.
Fakat sinemada uyuduğu için hangi filmi izlediğini hatırlamaz.
12 kişiden oluşan jüri odasına giderler. 12 jürinin 11’i çocuğun babasının katili olduğundan emindirler, teker teker ellerini kaldırırlar, suçlu, suçlu, suçlu... Sekiz numaralı jüri üyesi ‘suçlu değil’ der.
Buraya kadar okuduğunuz hadiseyi 1957 yılı yapımı, başrolde Henry Fonda’nın oynadığı 12 Öfkeli Adam filminden alıntıladım.
Amerikan adalet sistemine sert eleştiriler getiren film, önyargının, yargısız infazın hüküm ve ceza kararı veren insanların elinde nasıl tehlikeli bir silaha dönüşeceğini anlatıyor, filmin sonunda elbette adalet yerini buluyor.
‘Adaletin tecellisi’ ve ‘hukukun üstünlüğünü’, ‘yargının bağımsızlığını’ konu alan, her hukukçunun mutlaka izlemesi gereken, bütün kült filmlerin sonunda kazanan adalettir.
***
Afrika’dan silah zoruyla kaçırılarak köle ticaret gemisine bindirilen siyahilerin özgürlük mücadelesini anlatan ‘Amistad’ filmi, eşitlik, özgürlük adalet ve hukuk adına çekilmiş en iyi filmlerden biridir. Özgürlüklerine kavuşmak isteyen siyahiler gemide çıkarttıkları isyanda mürettebatın çoğunu öldürürler. Gemi yakalanır ve köleler mürettebatı öldürmekten mahkemeye çıkartılırlar. Mahkemeden özgürlüklerini isteyip ait oldukları yere dönmeyi talep ederler. Kölelerin davayı kazanması durumunda iç savaş çıkacağı tehdidi vardır. Filmde hukukçu olan Amerika’nın eski başkanlarından John Quincy Adams rolüyle Anthony Hopkins, 9 yargıcın olduğu mahkemede, yüksek yargıçlara şöyle seslenir “Eğer mahkeme kanunlara saygı gösterip bu insanların haklarını teslim ederse iç savaş çıkacakmış deniyor. Çıkacaksa bırakın çıksın. Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun.”
Elbette filmin sonunda kazanan hukuk, kazanan adalet oluyor.
***
‘Yağmurcu’, idealist hukukçulara yol göstermesi açısından güzel bir film. Güçlünün hukuku mu, hukukun gücü mü, sorusuna cevap arayan, adaletin iki yüzlülüğünü sorgulayan ve elbette filmin sonunda hukukun kazandığını anlatan bu filmde de kazanan yine adalettir.
‘Nürnberg Duruşması’, iyi ve kötü kavramlarını derinlemesine irdeleyen, Nazi Almanya’sı döneminde vahşice işlenen insanlık suçlarının tek sorumlusunun Almanya değil bütün dünya olduğunu anlatır. Eski bir Nazi Generalinin eşi hakime şöyle söyler: “Bütün bir Almanya olarak kadınları, çocukları vahşice öldürmek istediğimizi mi düşünüyorsunuz. Bu vahşetten haberimizin olduğunu ve onayladığımızı mı düşünüyorsunuz. Hayır. Lütfen sadece suçluları yargılayın, bütün bir ülkeyi değil.”
Gelelim yazının başlığına: ABD’li asker kökenli roman ve köşe yazarı Michael Peterson’un 16 yıl süren adalet arayışını anlatan ‘The Staircase’ belgeselini izlediğimde başlıktaki sözler döküldü dilimden.
Peterson’un hikayesi ile 1954 yılı yapımı olan ‘12 Angy Men’ filmi arasında elbette hikâye birebir aynı olmasa da bir hayli benzerlikler olduğunu söyleyebilirim.
Eşi Kathleen’in evlerindeki merdivenin altında ölü bulunmasının ardından Peterson birinci dereceden cinayetle suçlanır.
Merdivenlerin dibinde ölü bulunan Kathleen’in başında ancak sert bir cisimle vurularak oluşacak yaralar vardır. Ancak Kathleen başındaki yaralar, bir öfkenin sebep olacağı türden yaralar da değildir. Kafasına sert bir cisimle vurulmuş olsa, kafada kırıkların oluşması, yüzünde yaraların olması lazım ama buna dair hiçbir iz yok. Ayrıca yakından tanıyanlar, Kathleen’in güçlü bir karakter olduğunu, bir saldırı karşısında kendisini savunacağını söylerler.
Boğuşmaya, mücadeleye dair bir delil de yoktur.
Eyalet Soruşturma Bürosu, Kathleen’in ölümünden Peterson’ın suçlu olduğuna dair delillere ulaştıklarını açıklarlar ve birinci dereceden cinayet davası açılır.
Peterson önce inanmaz, bir iki duruşma sonrasında suçsuzluğunun ortaya çıkacağına inanır. Fakat mahkumiyet alır. 8 yıl aradan sonra, Eyalet Soruşturma Bürosu’ndan Deaver’in pekçok davada delillerle oynadığı, delilleri soruşturma savcılığının suçlamalarını destekleyecek şekilde değiştirdiği ortaya çıkar.
Adli tıp uzmanı Radish, verdiği ifadenin aksine Kathleen’in başındaki yaraların darbeden değil düşmekten oluştuğunu ve kan kaybından öldüğüne inandığını söyler fakat mahkemede bunları söylememiştir. Bütün bunlar tek tek ortaya çıkar. Dava yeniden açılır, fakat mahkeme asla geri adım atmaz.
Sonuç... Maalesef Peterson’ın davasında filmlerdeki gibi kazanan adalet olmaz. Mahkeme sadece geriye bir adım atar, sanıkla Alford Anlaşması yapar ve suçu “ölüme sebebiyet vermek” olarak değiştirir. Mahkeme, Eyalet Soruşturma Bürosu görevlisinin dava delillerini çarptığı, değiştirdiği gerçeğine rağmen masumdur demez.
13 bölümden oluşan gerçek bir ‘adalet arayışı’ hikayesi olan ‘The Staircase’ belgeselini mutlaka izlemelisiniz ancak daha çok avukatlar, savcılar, yargıçlar, hukuk okuyanlar izlemeli.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.05.2025
30.04.2025
22.04.2025
28.03.2025
28.02.2025
21.01.2025
8.01.2025
1.01.2025
18.12.2024
19.11.2024